- Kategori
- Sağlık
Yaralı surat!
Ben kendimi bildim bileli, suratımın sağ tarafında bildiğim bir yara çıkar. Tam burun hizasından, suratın sağı. Bu yara hiçbir zaman, sol tarafta çıkmadı. Sağ gözümde, sağ burnumda, dudağımın sağında... Hiç sola geçmedi. Çıktığı yerde de hep iz bıraktı. Öyle Diyarbakır çıbanı gibi değil ama, dikkatli bakıldığında belli olan izler. Dahası, suratımın sağ tarafı tam hissetmez! Elime aldığım bir iğneyi rahatlıkla suratımın sağ tarafına batırırım, derinlemesine değil, hissetmem.
Küçükken, Gökçe Bostan Mahalleli iken, koltuklarımın altında da, yumurta büyüklüğünde bezeler çıkar, sonra patlar, içindeki irinler (cerehat) boşalır, kendi kendine iyileşirdi. Ama bu suratımızdaki yara, hiç gitmedi.
Anam doktorlara götürdü. Çare bulamadı. Beni taa Sivas'tan Tokat'a bir erenin türbesine götürdü. İsmini doğru mu hatırlarım? Gat. Bu Gat, bildigimiz God olmasın?
Doktorlar gibi, bu türbede yatan Erenin de bu yaraya gücü yetmedi...
Anam ısrarla; artık askeriyedesin oğlum, bir askeri doktora göster, dedi. Harp Okulu revirinde bir doktorumuz vardı. Ona anlattım. Çıktığında gel bir göreyim, dedi. Bizim yara çıkar çıkmaz koşturduk. Dedi ki;
"senin derinin altına bir çesit mikrop yerleşmiş. Vücudun zayıfladığında, elektrik sigortası gibi atıyor. Bu senin ciçeğin mi, sigortan mı, ne dersen de, seninle kalacak..."
Bir gün, sevdiğimle Taksim Meydanı'nda kavga ettik. Beni terkedip gitti. Suratımda bir ateş. Elimi üstüne koydum. Sanki bizim yara, topraktan fışkıran filiz gibi, elimi ittiriyor. Bizim elektrik sigortamız o gün de atmış!
Elli yıldır, bizim yara, arada bir benimle beraber olur. Geleceği günleri üç aşağı, beş yukarı bilirim. Geldiğinde gizli bir memnunluk da duyarım. Sigortamız atmış, arıza fazla büyümeden kendini tamir etmiştir, gibi hissederim.
Benim sigorta bu günlerde yine attı!...
Dudağımın tam sağ tarafında. Hafiften hafife zonkluyor. Ben kendi kendime gülümsüyorum.
İyiye işaret!