Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Temmuz '15

 
Kategori
Anılar
 

Yaşanmışlıklarım-9: Biz, ilkokula başladığımızda, "mini mini birler" değil; koca koca adamlardık(!)

Yaşanmışlıklarım-9: Biz, ilkokula başladığımızda, "mini mini birler" değil; koca koca adamlardık(!)
 

Bu çocuklar biz değiliz ama; biz üç erkek kardeş de, ilkokulu "gaz lambası" ile bitirdik...


BUGÜNKÜ ÇOCUKLAR AĞIZLARI SÜT KOKARKEN OKULA BAŞLIYORLAR; BİZ İSE, KOCA KOCA ADAMLAR(!) OLUNCA OKULA BAŞLAMIŞTIK...

x       x        x

Bu bloğun başındaki tarihe bakmayın...Bu anımı çok daha önce yazmıştım; ama araya başka "güncel" olaylar çıkınca ertelemek zorunda kalmıştım. Zaten, tarihe de fazla takılmamak gerekir; yaşanmışlığımın zamanı M.Ö bir tarihe kadar gider...

x       x       x

Ben ilkokula başladığım zaman zaman 7 yaşımdaydım...Yani, ilkokullular için bir tekerleme vardır ya "mini mini birler.." diye başlar...Biz okula başladığımızda hiç de öyle değildik...

Ayıptır söylemesi, kız ve erkek arasındaki farkı çoktan anlamış, koca koca adamlardık...Şimdi, sabahları okula giderken, çantalarını annelerinin taşıdığı ve annelerinin sıkıca ellerinden tuttuğu küçük bebeleri görünce  şaşırıp kalıyorum...

Annem, kayıt zamanı beni okula kaydettirdikten sonra bir daha beni hiç okula götürmedi; okulun ilk günü bile...Yalnızca benim değil, okula başlayan diğer öğrencilerin anneleri de öyle...Okul çıkışında da bizi kimse karşılamazdı...Sabah okula nasıl kendi başımıza gittiysek okul çıkışında da kendi başımıza evimize dönerdik...

x      x      x

Tahsil hayatımın ilk başladığı okul, 1932 yılında öğretime başlamış... İstanbul'da açılan 55'in ilkokul olduğu için başlangıçta bu adla anılırdı. Okula bu adla başlamıştım; ama mezun olurken okulumun adı "Ulubatlı Hasan İlkokulu" idi...

Okulum, Balat semtine hakim bir tepedeydi. Okulumuzun arka yönü, hem Balat semtine hem de Haliç Denizi'ne(o zamanlar Haliç gerçekten berrak bir denizdi) geniş bir açıdan bakardı...Teneffüslerde pencereden, Haliç üzerinde seyreden tarihi Haliç vapurlarını, iki kıyı arasında yolcu taşıyan kayıkları izlerdik.

x      x      x

Annem beni okula yazdırırken okul müdürü de odadaydı...Soyadımı duyunca bana yöneldi; ve  --bu okuldan 5-6 yıl önce mezun olan büyük ağabeyimin adını söyleyerek--; "sen onun kardeşi misin?" diye sordu bana, başımı okşayarak... Ben de, "Evet!" dedim. Okul müdürü ilave etti; "ağabeyin, bu okulun medarı iftiharıydı;  sen de onun gibi olacak mısın?" dedi...Müdürün ne de demek istediğini pek anlamadım ama, ben de boynumu bükerek, sessizce "evet" dedim.

"Medarı iftihar"ın ne olduğunu anlamadığım için, kayıt olup çıktıktan sonra, anneme, "müdür, ağabeyim için bir şey dedi, ne dedi?" diye sordum. Annem, "müdür, ağabeyinin çalışkan bir öğrenci olduğunu söyledi" dedi.

NOT : Ağabeyin, ilkokuldan öte gidemedi. Başka bir "yaşanmışlığım"da, onun dram yüklü; ama ders dolu yaşamını da sizlere  aktarmak isterim.

Okulun, birinci, ikinci ve üçüncü sınıfının nasıl geçtiğini pek anlayamadım..."Çalışkan mıyım, tembel miyim?", bunun bile farkında değildim. Ama karnelerimde hep "Pekiyi" yazıyordu.

Ancak, dördüncü sınıfta, bir şeyler fark etmeye başladım. Öğretmenim arkadaşlarıma sorduğu sorulardan cevap alamayınca, aynı soruyu bana da sorduğunda genellikle yanıtlardım...Bunun da, önemli bir şey olduğunu düşünmezdim...

Öğretmen, bazen sıraların ön taraflarını birbirine dayar; dört ya da altı kişilik kümeler yapardı...En çalışkan kümelerin sıralarının üstüne kırmızı küçük bir bayrak koyardı...Övünmek gibi olmasın ama, benim bulunduğum küme hep bayrak alırdı...

Bu kümeleşme işi, aralıklarla yıl boyu  devam etti...Öğretmen, bazen beni kendi kümemden alır ve başka kümeye verirdi...Benim gittiği kümeler de bayrak almaya başlardı...İşte o zaman "çalışkan" denen öğrencilerden olduğumu anladım.

Ben şunu yapardım...Öğlenciydim. Okuldan gelir gelmez, önlüğümü çıkarır, elimi yüzümü yıkar, babamın "kontrplaktan yaptığı dört köşe masanın" başına, altıma "anne imalatı" bir minder alarak oturur, çantamı açar, kitaplarımı, defterlerimi çıkarır ve o gün öğrendiklerimi tekrar ederdim...

Akşam yemeğinden sonra, yine anne imalatı minderi altıma alır ve baba imalatı kontrplak masanın başına oturur çalışmaya devam ederdim. Evimizde elektrik olmadığı için "gaz lambası" kullanırdık. Lambalardan biri odanın duvarına çakılı bir çiviye asılırdı; bir diğeri de benim masama konurdu .Annem  mutfağa giderken, öncelikle duvara asılı olanı alırdı. Bu arada ev halkından biri de başka bir ihtiyaç için, (örneğin tuvalet ihtiyacı için) dışarı çıkmak isterse benim lambamı alırlardı. Doğal olarak ders çalışmaya ara verilirdi...Kış aylarında, odadaki lambalar, herhangi bir ihtiyaç için odadan çıkarılınca, odun sobamızın ön kapağından dışarı vuran ışığında derse devam ettiğimi de hatırlarım...

Çalışkanlık, buydu her halde...Liseye gittiğimde de, bunun adının "inek" ya da "inekçi" olduğunu öğrendim...Ama, beni diğer ineklerden ayıran bir özelliğim de vardı. Aritmetik ve geometriye de kafam biraz basardı. Pirinç, bulgur; fasulye, nohut karışımı problemleri kolayca çözerdim.

x      x      x

Fakir ya da yoksul bir aile değildik gibime geliyordu ama, ikisi kız üçü erkek olan beş çocuklu bir aile idik. Oturduğumuz eve "Evkaf evi" derlerdi. Kirası ucuzdu. Babam gece, çalışır gündüzleri de ek işi yapardı...Yani babamızın, bizim hepimizi okutacak gücü yoktu...Ben ise, kardeşler arasında okumayı en fazla isteyendim...

Dördüncü sınıfta iken, bana çalışkan ve iyi bir öğrenci olduğunu hatırlatan öğretmenim,  bir gün sınıftan çıkarken beni yanına çağırdı, "annene söyle, yarın ben görsün" dedi...Eve gittim, anneme söyledim...Annem telaşlandı, biraz da korktu; "bir şey mi yaptın yoksa?" diye sordu...Bir şey yapmadığımı söyledim. Ertesi gün annem ikinci kez okula gelmiş --yani annem beni kaydettirdikten sonra okula hiç gelmemişti--ve öğretmeni görmüş...

Okul sonrasında eve geldiğimde annem ve babamı bu konuyu konuşurken buldum...Öğrendiğime göre, öğretmen, anneme, aynen şöyle demiş "Bu çocuğu okutmazsanız, onu ben okutacağım. Bütün masraflarını ben karşılayacağım" demiş...Annem de, "okuturuz, herhalde demiş"...

İlkokulda, 5 yıl boyunca aldığım tüm karnelerde "Pekiyi"den başka not görmedim...O zamanların tabiri ile okulu "üstün başarı" ile bitirdim. Ama, okul müdürümüzün büyük ağabeyim için söylediği "okulun medarı iftiharı" olup olamadığımı bilmiyorum...

 

cdenizkent

 

 
Toplam blog
: 979
: 1425
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimi İstanbul'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi'nde..