Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ekim '21

 
Kategori
Deneme
 

Yaşayan Türkçe'de Yaşamak

Orta çağın sonunda Tanrı ile insan arasına konmuş sözde aracı, özde suni bir kurum olan Kiliseye meydan okuyan Luther’in kaynakta olanı, Tanrı’nın iradesinin içyüzünü, açıkçası İncil’in dilini talep etmesiyle başlayan din ve dil kökenli kavga esnasında dönemin kâfir avcısı sadist ve bağnaz rahipleri, dinlerini kendi dillerinden öğrenmek için İncil’i tercümesinden okuyup anlamaya çalışan insanları ellerine geçirdikleri zaman kazığa bağlayıp 9yakıyorlardı. 
 
Ne yazık ki aynı şey çok demokratça ve zarif davranışlarla, yöntemlerle günümüz Türkiye’sinde yaşanmaktadır. Varlık nedeni ibadeti, ritüelleri, ayinleri, şekilciliği vs. değil; adaleti tesis etmek olan kutsal kitabımızdan yararlanabilmek için her şeyimizle birlikte Araplaşmamız mı gerekmektedir. Hiç şüphesiz bu soruya verilecek cevap, “kesinlikle hayır!”dır.
 
O halde, “Biz sizi anlaşıp kaynaşasınız diye farklı kavimler halinde yarattık” diyen Tanrı’nın bilgisi ve iradesi çerçevesinde gerçekleşen bu tarihsel zenginliği yok etme çabası asla samimi olamaz. Elbette insanlar, evrensel olana ulaşmak için başkalarının dilini ve dinini öğrenme çabasından hiçbir zaman vazgeçmeyecek; böylece, yaşamakta olduğumuz bu diyalektik etkileşim kıyamete kadar sürecektir. Ancak asıl olması gereken idrak etmektir. İnsanın idrak etmediği halde geleneğe dönüştürülmüş bir dini tekrar tekrar tekrarlayarak yaşaması başkaları tarafından yönetildiğinin, kullanıldığının işaretidir.
 
Kaldı ki dilbilimi ve antropolojinin önümüze koyduğu verilere göre dünyanın bütün insanları aynı dili konuşsa bile zamanla, farklı iklim ve coğrafyaların dayatacağı iç ve dış faktörler yüzünden bu dilin bölgelere göre farklılaşması kaçınılmaz olacaktır.
 
Ayrıca yeri gelmişken şunu da belirtmeliyiz: bireylerin de, tıpkı toplumlar gibi kendilerine özgü biricik kültürleri vardır. Bunu entelektüel birikim anlamına gelen kültür kelimesiyle karıştırmamak gerekir. Burada, kişinin bilinçdışında oluşmuş değer yargılarının bilinçli hayatındaki yansımaları; yani, öznel varlığında sahip olduğu zenginliği gerçek hayatta kullanma biçiminin özgünlüğü kastedilmektedir. Çünkü kişiyi tek, dolayısıyla farklı yapan budur ve bu mucizeyi gerçekleştiren güç dildir.
 
İşte tam da bu yüzden, çalıntı ve alıntı kelimelerle konuşanlar, asla varlık bilimsel anlamda var olamazlar; olsalar bile “var kalamazlar.” Karşımızdaki sorunun en can alıcı noktasıysa: içerdekilerin dışarıdakilerden daha tehlikeli olduğu gerçeğidir. Çünkü eğer içerdekilerle baş etmeyi başaramazsak, tıpkı Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumuna sahip çıkamadığımız gibi, bundan sonra kurulacak olan kurumları da çalıştıramaz, teknolojinin tekelini elinde tutan emperyalist ülkelerin terimlerinde boğuluruz.
 
Böyle olunca da, hakikat düşmanı şeriatçılar tarafından linç edilerek öldürülen Muhiddini Arabi’nın tıpkı Mallarme’nin şiirlerinde olduğu gibi sembollerle dolu olduğu için çok zor anlaşılan "Şeceretül Kevn" ( Kâinat Ağacı ) adlı eserini yaşayan Fransızcaya, hiçbir suni kelime katmadan çeviren ve çağdaş Fransız kültürüne kazandıran Fransız felsefeci ve çevirmen Maurice Klaton kadar bile olamayız.
 
Şimdi de Arapçılara tepki olarak içimizde türeyen bazı kişiler hakkında bir kaç cümle ifade ettikten sonra yazıma son vereceğim.
 
Araplaşmaktan kaçınalım derken af edilemeyecek gaflar da yapmıyor değiliz. Aklıma ilk gelen örneği kullanacağım. Ünlü Filozof Hegel’e ait bir eserin adını ele alalım. Orijinali Phänomenologie des Geistes olan ve kelimesi kelimesine “Zihnin Tecellisi” yani Tanrı’nın, Mutlak Varlığın zihninin kendisini ortaya koyması, gerçekleşmesi anlamına geliyor.  Ama onu “Tinin Görüngü Bilimi” olarak Türkçeleştirecek kadar Türkçenin özüne, ruhuna  yabancılaşmış bir takım insanlar suyun başına çöreklenmişse, “ten” kelimesindeki “e” harfini kaldırıp, yerine “i” harfi koymak suretiyle, somuttan bozma uyduruk bir soyut kelimeyi kullanmak zorunda kalırız. Böylece, biz biz olarak Tanrı’nın da,  maddenin de yaşayan Türkçede yaşadığını fark etmeden  hep birlikte uyur gezerler gibi yaşarız.
 
Ahmet Güreşçioğlu
 
Toplam blog
: 164
: 710
Kayıt tarihi
: 13.09.06
 
 

1956 yılında doğmuşum. Tanrı Bilimi Eğitimi aldım. 78 kuşağından olmanın verdiği şevkle olsa gerek;..