Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Kasım '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yaşlılığınızı tahmin edebilirsiniz!

Geçenlerde çamaşır makinesi bozuldu annemin, kanka Hakan devreye girdi, tanıdık birilerini ayarladı sağ olsun ve hepi-topu elli liralık bir parça değiştirilerek iş halloldu.

Olay basit lakin detaylar ironik!

Birinci telefon: Çok şükür makinem sağlammış, bir parça değiştirilecekmiş; üstelik çalıştırdılar, hem de “Teyze, makinen tertemiz, maşallah dedi çocuk.”

- Süpermiş anne! Yenisini almaya gerek kalmadı yani…

İkinci telefon: Şeyyy, bak aklıma ne takıldı; baktım o parçaya, denildiği gibi bozuk durmuyor! Orijinal parçayı elimden alıp da yerli parça takmasınlar bunlar?

- Annem, konuştuğumuz makine bozuk olan makine; çalışır vaziyette olanın parçasını değiştirmiyorlar ya…

Üçüncü telefon: (Sesi şen şakrak) Parçayı değiştirdiler, elli lira tuttu, ama ne yaptım biliyor musun?

- Ne yaptın annem?

O parçayı sakladım!

- Naptın naptın?

O parçayı sakladım! (Kih kihh)

İnanamadım ama yapmış! Üzerine bir mutfak bezini koymuş ve saklamış…

“Buzdolabında yapmıştı birileri, orijinal parçayı alıp yerli parça takmışlardı”; bu konuya hiç girmeye yeltenmiyorum bile; zira yılların buzdolabı benimkine acayip fark atarak çalışıyordu.

- Ehh, iyi yapmışsın annem, için rahatlamıştır şimdi…

“Öyle” diyor, “baktım, şekerim, plastik gibi bir şeyle bağlıyor yeni parçayı, elimde sağlamı bulunsun dedim”.

Yetmiş dokuz yıllık beynini bunlara yoruyor, eşini uğurlayalı beri kağıt oyunu da oynamıyor geceleri…

Günlük gazetesini okuyor, bulmacalarını çözüyor, kendi başına yaşayıp kendi alışverişini yapıyor; kendine kurslar buluyor, falan…

Hala pek ince düşünüyor; uyuyorsam uyandırmasın diye benim aramamı bekliyor, önemli bir durum varsa cep telefonumdan arıyor, koşturmayayım diye ya da oğlum telefon sesine uyanmasın diye…

Bu ince düşünceler arasında, mesela, telefonu bozuldu diye deck telefon alıyoruz, rahat etsin diye, “Çok gelir şimdi bunun elektrik masrafı” diyor…

Hayır yani, şükürler olsun, yetmeyecek bir durumu yok; gezi arkadaşlarıyla Türkiye’yi geziyorlar, ondan daha mutlu oluyoruz bizler!

“Sağlığın yerindeyken gez anneciğim” diye destek veriyoruz, da…

Paradan ayrı bir şey işte: Ayol, annem hiç böyle değildi!

Kız kardeşim ile şaşırıp kalıyoruz: Yaşlandıkça değişti annem!

Hayır yani, bizlere hediyeler alırken para hesabı yapmıyor, torunlarına da keza, ama bir nokta var ki; orada hep bir kandırılmışlık korkusu var!

Hoş, çocukluğumda hatırlıyorum: Pazar alışverişinden her dönüşünde güzel yüzü iyice pembeleşmiş olurdu ve elindeki yükleri bırakırken “Kazıklandım ya da para düşürdüm ben!” derdi…

Bir taraftan oturup aldıklarının hesabını yapar, diğer taraftan domates suyu falan hazırlardı bize.

Güzel haber de o arada gelirdi: Yok, hesap doğru!

******

Kız kardeşim daha iyi hatırlıyor, o hatırlatıyor ben hatırlıyorum: Rahmetli anneannemiz çok keyifli bir kadındı, hali vakti yerinde olarak yaşamıştı lakin yaşlılık dönemlerine tanıklık ettiğimizden arada geçen üç-beş-on yıldaki farklılıkları da gözlemlemiştik. (Daha çok kendime yönelik yaşadığımdan gözlemler kız kardeşimden, anıları aktarmak benden).

Mesela, şöyle bir süreç yaşadık: Anneannem teyzem ile birlikte yaşıyor, geçim sıkıntıları falan da yok fakat bir anda eve gelen sürekli misafirler ellerinde şeker, çay, pirinç gibi hediyelerle geliyorlar; rahmetli teyzem durumdan işkilleniyor, rahatsız da oluyor elbet, anneannemi sıkıştırıyor.

Midesi ağrıdığı için sürekli sakız çiğneyen anneannem önce reddediyor “Anne, birilerine bir şey mi söyledin? Neden elleri dolu geliyor konu-komşu? sorusunu, teyzem üsteleyince “Amannn” derken bir taraftan da önemsiz bir durum olduğunu kanıtlamaya çalışır ve diğer taraftan da “Varmayın üstüme” dercesine ağzındaki sakızı parmağı ile şöyle bir uzatıp: Dedimse dedim, ne var bunda?” diye işi pişkinliğe vurmuşluğu var!

Hakikaten de gelen gidene teyzemden gizli-saklı şekerimiz azaldı, çay da öyle falan diyormuş, iyi mi!

******

Varlık içinde savaş zamanlarında zorunlu olarak kıtlık çekmişliklerinden kaynaklandığını düşünüyorum bu durumun, ancak annemin hiç tanık olmadığımız “buyurma” hallerine yalnızca gençliğinde kendini yok sayarcasına emek harcamasının artık anlamsız olup da kendi haklarını ancak arama çabasına girmesi olarak açıklayabilirim:

Hiç yapmazdı, ayol, o güzel başını bir eda ile dikleştirip “Bir çay daha alayım” demeye başladı!

Hayır yani, gittiği otellerdeki garsonlarla mı karıştırıyor diyeceğim, ayol annem garsonlara da böyle davranmazdı ki!

Bankaya gittiğinde “Ahh, ağzım kurudu, evladım bir su veriver” diyormuş, hayret!

******

Hediye almak da iyice zorlaştı; misal, kız kardeşim annem buzdolabından şikayet ediyor diye yeni bir buzdolabı aldı.

Annemin kız kardeşime değil de bana dedikleri: Cıkksss, nerede benim eski dolabım; ağırlığından taşıyamadılar, gel bak, yeni gelen bir plastik sanki!

Kim bilir o buzdolabını kaç paraya satacaklar?

Ahh, o dolabım metaldi, metal… Gelen plastik resmen!

Fırın alınıyor hediye, yok şekerim, bu fırın öbürü gibi marifetli değil!

Koltuk takımı içine sinmiyor bir türlü; Ahh, eskisini kaplatacaktım, ne kullanışlı, ne güzeldi!

******

Bir yaştan sonra eski eşyalara veda etmek zor demek ki; o eşyaların alındığı, kullanıldığı zamanlardaki anılardan vaz geçmek yaşamından önemli bir kesitten vaz geçmek gibi geliyor, demek ki!

Vara vara bu sonuca vardım!

******

Anneannem adı Rossmary olan komşumuza “Paskoriza” derdi, çok gülerdik!

Rossmary’nin telaffuzu “Paskoriza”ya göre çok daha kolaydı lakin zaten “Sürüşan” yerine “Hüreyşan” deme alışkanlığı vardı; geçen yıllar içinde “Aria” yı telaffuz ederken “Arya” demek yerine aynen yazıldığı gibi telaffuz ettiğimde aldığım İngilizce eğitiminin bir yerden sonra iflas ettiğini fark etmiştim!

O saatten sonra annemin “Kuaför” yerine kullandığı kelimeyi de düzeltmemeye başladım; beyin ve dil çelişebiliyormuş demek ki zaman içinde…

“Kuafür” se kuafür!

******

Annem kendi özelliğini korurken bir yandan da anneanneme benzemeye başladı; kız kardeşim ile beni de bir merak aldı: Gitgide hangimiz en çok benzeyeceğiz annemize diye!

Şimdilik kimse üstüne almıyor ancak bence kardeşim daha yatkın; ben biraz daha ailenin erkeklerine çekmiş gibiyim, içki severliğim, misal…

******

Şimdi; bu gün öğretmenler günü ya, öncelikle anneme teşekkür etmek istiyorum: Öğretmesi bitmedi! Hala öğretiyor; yaşlılığımızda bunları yaparsak kınamayın bizi diyoruz çocuklarımıza…

Bakın, anneanneniz bile değiştiğine göre bizler de değişeceğiz, el mahkum!

Tüm öğrenimlerimizde emeği geçen herkese çok teşekkürler; saplı kalan bir aşk acısı da dahil…

En saçma-sapan deneyimlerimize konuk olanlar da…

En iyiyi göstermeye çalışanlar ki ebeveynler ile birlikte hakları çoktur üzerimizde; hatta bazı yaşlarda ebeveynlerden de öncelikli gelirler yaşamımızda; mesela “Çok iyisin” diyen bir anne-baba önemsenmez de, bir öğretmen dediğinde hayatına yön verebilir; keza bir arkadaş da, bazen, aynı vazifeyi görebilir!

Yaşamımdaki tüm öğretmenlere selam ola!...

 

http://twitter.com/Gulgunkaraoglu

gulgun_2006@hotmail.com

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..