Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Aralık '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yavrum seni TV eğit(me)sin!

Yavrum seni TV eğit(me)sin!
 

Çiçekler ileride üzülmesin


20.yüzyılın en büyük buluşudur televizyon. Kimin icat ettiği hakkında farklı isimler vardır. Bazı kaynaklar “Philo T. Farnsworth”  derken bazıları da “İskoç mucit John Logie Baird” demektedir. Hatta mucitlerin sayısını 37 ‘ye kadar çıkaran kaynaklar da yok değildir.

İskoç mucit John Logie Baird TV'nin ilk toplumsal gösterimini Soho kentinde 1926 yılında yaptı. 10 sene sonra tüm dünyada sadece 100 televizyon vardı. Bugün tüm dünyada yaklaşık 1 milyarı aşkın televizyon var. Televizyonun 200 milyonu Çin'de. Amerikalılar hâlâ en çok televizyon izleyen toplum. 65 yaşındaki bir Amerikalı hayatının dokuz yılını televizyon karşısında geçiriyor. Ortalama 40 bin TV reklâmı ile karşı karşıya geliyor. Amerika’daki evlerde telefondan fazla televizyon var. Türkiye'de ilk televizyon yayını 1968 yılında başladı.1991 de özel kanallarla zenginleştirildi.

TRT egemenliği olan yıllarda Amerikan kültürü tüm dünyaya baskın ve yaygın olsun diye John Wayne filmleri seyrettirildi. Cowboy (Western) karakteri ile oluşturulmaya çalışılan halk kahramanı, sığır çobanıydı O. Filmleri; Kızılderili saldırıları, kervanla çember kurup saldırıları karşılayan beyaz adamlar, uçsuz bucaksız büyük kanyon görüntüleri, bizon avcılığı, ölümler, doğumlar ve tabii aşk konuluydu.

Ağızlarında Marlboro sigarası ile masumca kendilerine yurt kurmaya çalışan Amerikan halkı. Onlara karşı yurtlarını koruyan Kızılderililer. Aşağılanan, çağdaş olmadıkları için, her yere demokrasi, özgürlük götüren Amerikalıları anlamayan adı konulmamış topluluktu onlar.

Ağızlarında sigaralarla Marlboroman, Camelman modelleri ve fan kulüpleri kurarak cemaatlerini artırmaktadırlar. Cemaat sadece imama uyarak namaz kılan topluluğa denmemektedir. İnsan kalabalığı, topluluk, sevenlerin lider kabul ettikleri kişi etrafında oluşturdukları topluluğa da denmektedir.

Çizgi roman kahramanları Rancer Captain Miki ( Koruyucu Yüzbaşı Tommiks), Grande Blek (Teksas), The Phantom (Kızılmaske) ve günümüzde çizgi filmleriyle Red-Kit, Batman, Spiderman, Superman’ a kadar uzanan bilinçli, organize yayınlar…

Şu an evlerimizde izlediğimiz, hatta öğrencilerimizi alarak sosyal etkinlik olarak sinemalara götürerek destek verdiğimiz bu yayınlar, inançlarımızı, ümitlerimizi, zamanlarımızı çaldılar, çalıyorlar.

Çocukların gelişim dönemlerinde televizyon; özellikle çizgi filmler çok önemli yer tutuyor. Öyle ki çizgi film izledikten sonra çocukların kendilerini çizgi film kahramanları yerine koydukları çok insan tarafından gözlemlenmiştir. Hatta bunun illâki çizgi film olması gerekmiyor. 1975–1985’li yıllarda Komiser Colombo, San Francisco Sokakları, Kaçak, Flamingo Sokağı, Dallas, Baretta vardı.

Bu dizideki aktör Robert Back, Baretta rolünde çok iyi olduğundan çocuklar Baretta olmayı çok isterlerdi. Hatta bu yüzden kavga bile ederlerdi.

Hep çocuklar mı böyle davranıyor sanırsınız? Hayır, kesinlikle hayır! Aksiyon, gerilim filmleri hep seyircilerinden kendilerine benzer kahraman oluşturmakta ve adeta hipnotize etmektedir.

“Haksız olduğuna inandığım kişiyi ben cezalandırmalıyım. Adalet, görevlilere bırakılınca geç yerini buluyor. Eğer adalet gecikirse toplum bozulur. Ben hep Jackie Chan filmleri izlemeli, karate öğrenmeliyim.” Diyen tanıdıklarınız, arkadaşlarınız da olabilir.

Biz seni eğitemiyoruz yavrum, televizyon eğitsin” diyerek çocuklarımızı TV ye emanet etmeyelim. Çünkü televizyondaki programlar bizim istemediklerimizi öğretir. Çocuğumuzu bizden alırlar. Pokemon, Action Man, Digimon, Powerpuff Girls, Beyblade gibi kavga içeren çizgi filmleri izleyen çocuklar; özellikle erkek çocuklar çok fazla etkilenmektedir. Kavga içeren çizgi filmler çocukları kavgaya özendirmektedir. Çizgi film Pokemon’daki Pikachu karakterine özenen bir çocuk kendini balkondan atmadı mı uçacağını sanarak? Bu çizgi filmlerin diğer olumsuz yönü ise ilerde sorunlar karşısında zorlandıklarında kavgayla çözmeye yönlendirmesidir. Çünkü adalet gecikmemeli, geç gelen adalet, adalet değildir, denmektedir.

Aramızı açarlar, sevgisizliği öğretirler bu tür programlanmış yayınlar. Sihirli annem, Acemi Cadı, Bücür Cadı, Selena, Harry Potter, He-man gibi program ve çizgi filmler insanlığın bir utanç tablosudur. İnsanı, konuşan köpeğe dönüştürmek, yardımlaşmayı ortadan kaldırarak altın kuralı koymak; altını olan kuralı koyar ilkesini topluma yerleştirmek maksatlıdırlar. Sihiri olan kimseden medet istemez, İyilikler kötülüğü yener. Allah inancını işlemeyen hatta yokmuş gibi gösteren bu filmler çok tehlikelidir insanlık için. Düşmanımın düşmanı dostumdur ilkesi yaşatılmaktadır. Hep iyi olan, suçu olmayan biziz. Herkes bize muhtaçtır diyen anlayış. “Gölgelerin gücü adına”  ifadesi hiçbir anlayışa sığışmaz. ‘Realli Rottens / Gerçek Kötüler’ gibi sevilen çizgi film kahramanı ‘‘Scooby Doo” da bilinçaltına yerleştirilen ince kavram. Siz  ‘‘Scooby Doo”  nun yanında yer alırken sizinle beraber izleyen, size inat olsun diye ‘Really Rottens / Gerçek Kötüler’ i tutan arkadaşınız, kardeşiniz veya öğrenciniz. Kazanan yanımız var mı? Kaybeden yanlarımız mı çok?

Çocuklar kişiliklerinin temelinin atıldığı bir dönemde bu tür program ve çizgi filmleri izlerlerse sorunlarla baş etmeyi öğrenemeyecekler, kendilerini yetersiz hissedecekler ve gizli güçlerin varlığına inanacaklardır. Belki de ilerde hayal güçleriyle çok önemli yerlere gelecek olan çocukların bu özellikleri bu programlar sayesinde körelecek, gerçekle bağdaşmayan şeylere yönlendirecektir.

Susam Sokağı; “Gün güneşli, insanlar neşeli, sen de gel oyna, susam sokağına. Dostluk ve sevgi sarıyor her yeri sen de gel yine, el ele sev dünyayı, açılır her kapı işte susam sokağı. Sev dünyayı açılır her kapı, işte susam sokağı” sözleriyle hayata güzelleştiren cümleleri öğretirdi bizlere.

Tarçın ve Arkadaşları; “Çocuklar kendileri gibi doğal olan, doğruları ve yanlışları yaşayarak öğrenen bu kahramanların maceralarını severek izliyorlar. Başları sıkıştığında yardım isteyecekleri Elmir, Çınçınlar ormanı ve orada yaşayan hayvanlar, ağaçlar, onların hayatı öğrenmelerine yardımcı oluyor. Doğal ortam, şarkılar, müzikler ve hareketli animasyonlarla verilmesi gerekli mesajları işleyen Türkiye'nin en geliştirici çocuk programı.

Yeşil Oba; “Sade, içten tabiatla baş başa yaşamak isteyen sevimli kuklaların maceralarını ekrana taşıyor. Yeşil Oba kardeşliği, neşeyi ve sevgiyi yeniden keşfetmenin coşkusunu paylaşan bir program”.

Kendi kültürümüzden olmayan çizgi filmlerde, dizilerde, Oscar ödüllü filmlerde bir-bir buçuk saat içinde zor kazanılan maddi ve manevi değerlerimizi habersizce yitiriveriyoruz.

Peki, bizde Arka Sokaklar dizisinde kızına sahip olmayan, eğitemeyen iyilerin hamisi, kötülerin düşmanı olan Rıza Baba lakabıyla anılan Başkomiser tiplemesi bize ne kadar uyuyor?

İki Aile adlı dizide ise; eskiden babaannesine ait olan ve çocukluğunun geçmiş olduğu iki katlı evi üç kızı ile yaşamak için satın alan bir adam, Adanalı iş adamının haylaz oğlu; evi kendisini aldattığı için boşanan iki çocuklu bir kadına da satar. Her iki mağdur altta ve üstte birlikte kalma, mutfağı ve diğer gerekli evin bölümlerini ortak kullanma noktasında anlaşırlar. Bu da yetmez aldatan genç adamı da evlerine alırlar. Bize hiç uymayan birçok konu var yazılması gereken.

Çocuklar Duymasın, En Son Babalar Duyar, Sıla, Kurtlar Vadisi gibi doğrudan ailemizi, çocuklarımızı hedef alan maalesef ailece çaylarımızı yudumlarken zevkle seyrettiğimiz dizilerimiz.

Bize yaşlılara yardım etmeyi bile parayla yapmasını öğretirler. Günahları masum bir çocuğa işlettirir. Yalanı masumlaştırır. Özür dilemenin her şeyi sileceğini bilinçaltına yazarlar. Zamanla her kötü davranışı normal görmemizi sağlarlar. “Hayat cidaldir, savaştır. Güçlü olan kazanır” demesini öğretirler. “Hayat paylaşma, kardeşlik, dostluktur” derseniz fayda etmeyecektir. Kontrolü kaybeden uçağın pilotundan farkınız yoktur artık.

Bir düşünür, bu hususu: “Her günahta, inkâra giden bir yol vardır.” vecizesiyle anlatır. Yani her bir günah, insanı inkâra götürecek potansiyel tehlike konumundadır. Hele bir de bu günah, ısrarla ve inatla devam ettirilir ise, insan uçurumun kenarına yaklaşmış demektir. ‘Bir çivi yüzünden bir nal, bir nal yüzünden bir at, bir at yüzünden de bir atlı gidiverir”

“Sizin hanenizdeki masum evlatlarınızla masumane sohbet, yüzer sinemadan daha ziyade zevklidir.”  Sözlerini hiç hatırımızdan çıkarmamalıyız. Sevgimizi çocuklarımıza, ailemizin tüm fertlerine aksettirmeliyiz. Çocuklarımıza ; ‘Bey, Hanımefendi, Aslanım, Paşam, Gülüm, Papatyam’ demeyi alışkanlık haline getirelim. Akşamları ailemizle beraber sıcak çay sohbetleri yapalım. Uygun dizileri beraber seyredelim. Haftada bir ya da en geç on beş günde bir aile toplantıları yapmayı ihmal etmeyelim. Çocuk demek biz demektir. Ailemizin kıymetini bilelim. Sevgiyi uzaklarda aramayalım. Sevgi başucumuzdadır.

Yarınlarımız ailemizde, ailemiz çocuklarımızda SAKLIDIR. Seven sevilir. Sevmek için yaratılan insanoğlu önce ailesinden başlamalıdır.

 
Toplam blog
: 53
: 432
Kayıt tarihi
: 22.02.08
 
 

Eğitimle Geliştir Kendini           Eğitimci-yazar olarak halen Kişisel Gelişim, Liderlik, Beden ..