Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Haziran '12

 
Kategori
Edebiyat
 

Yazar Kazım Kolbastı

Yazar Kazım Kolbastı
 

-Değerli okuyucular, dergimizin bu sayısında, söyleşi konuğumuz internet dünyasında fırtınalar estiren, edebiyat sitelerini alt üst eden bir yazar adayını tanıtmak istiyoruz. Sayın Kazım Kolbastı'yı tanıyalım. Kazım bey, yazarlık serüveniniz ne zaman başladı..Doğarken mi yazardınız, yoksa sonradan mı oldunuz?-

 
"Bu tavuk yumurta meselesi gibi oldu. Zor bir soru...Bilmiyorum belkide içimde bir cevher varmış, sonradan farkına varmış olabilirim. Bir gün tesadüfen bizim  ortaokula giden oğlan çok ısrar etmişti. Baba baba, bana ne olursun bir bilgisayar alsana hem beraber eşli atari oynarız"  diye başımın etini yedi. Çocuk işte, kıramadım pezevengi...Sirkecide ki Doğubank işhanının önünden geçerken tesadüfen bir vitrinde gördüm. Baktım fiyatı da çok uygun. Sıkı bir pazarlıkla Kore işi bir bilgisayarı eve götürdüm. Ara sıra at yarışı sonuçlarına bakmak için, bende internet denen mevzuya ister istemez bulaşmış oldum anlayacağınız."
 
-Nasıl yani, peki yazdığınız denemeler, öyküler ne zaman ortaya çıktı. Eğitim, alt yapı olmadan tesadüfen mi bu işe girdiniz?-
 
"Olur mu kardeşim tesadüfen yazarlık mı olurmuş. Üniversiteyi dışarıdan da olsa yirmi senede zar zor bitirdim. Diyorum ya, at yarışlarınI izlerken, okey mokey oynarken  gözüm bir ara edebiyat sitelerine  takıldı. Okuduğum çok güzel bir şiirdi. Hani eskilerin sakızlarının  içinden çıkan maniler gibiydi. Çok hoşuma gitmişti. Çocukken bende çok sakız çiğnerdim. İçinden çıkan manileri de biriktirirdim, çok severdim. Bende hemen bir  siteye üye oldum. Bir hece şiiri ile işe başladım. Hiç unutmuyorum, o gün  çok büyük övgüler almıştım. Daha sonra yazılara baktım. Kendi kendime düşündüm. Ulan bunları bende yazarım dedim. Kimi kendi hayatını yazmış, kimi babasının,kimi de annesini, teyzesinin hayatını yazmış. Peki  benim hayatımı kim yazacaktı?.. Oturup bir süre düşündükten sonra o karara vardım. Bende askerlik anılarımla, aralarına katılmış oldum. Bildiğiniz gibi gayet de başarılı oldum zannediyorum.Yanlış anlaşılmasın kendimi methetmeyi aslında hiç sevmem."
 
-Öncelikle şunu sormak istiyorum Kazım bey henüz bir kitabınız yok, ne zaman kitap bastırmayı düşünüyorsunuz?--
 
"Ben teşekkür ederim bana bu fırsatı tanıdığınız için. Bu söyleşi benim ilk söyleşim oldu gibi. Sağ olun var olun. Beni nereden duydunuz, nerden buldunuz bilmiyorum ama sağ olun yinede eyvallah. Eğer kısmet olursa bu yazdıklarımdan bir derleme yaparak kitap çıkarmayı düşünüyorum. Bir ara bir  öykü dergisine bir öykü gönderecektim. Bilirsiniz yazar adayları için bir fotoğraf konusu üzerinde  her ay öykü yarışması düzenliyorlar. Konu olan yazılması istenen  öyküde harbiden çok enteresandı. Yaşlı bir teyze ,bir tepside kol böreği açmıştı üstelik  o  kol böreğini de korku ve dehşet içersinde izliyordu. O konu için de öykü bekliyorlarmış. Yerim ulan dedim sizin kol böreğinizi... Eşeklik sınırına daha şimdilik  yaklaştığımı da zannetmediğim için hemen vazgeçtim. Ama şu da bir gerçek ki  bu sitelerde biraz daha takılırsak helak olup gideceğiz.Biraz maddi sorunum  var.Şimdi bizim köydeki tarlanın satışını bekliyorum..Muhtarlan bir sorunumuz var.Satıştan düşen payımı kurtarabilirsem eğer hemen kapağı Cağaloğluna atarım. Şöyle adam gibi bir de kitap çıkartırım diye düşünüyorum.."
 
-Dergi editörlerinden birisi tesadüf de olsa bir yazınızı okumuş.Toplantıda sizden bahsetmişti.Sizin yazınızı normal görmemiş yani biraz anormal görmüş. Sonra bizlerde okuduk ve oy birliği ile sizinle söyleşi için karar aldık.Siz de bir farklılık var, bunun farkında mısınız? Tarlanız inşallah satılır da, bir an önce kitabınız çıkar, sizde hayallerinize kavuşursunuz. Şimdi Kazım bey edebiyat sitelerinde yazdığınızı söylüyorsunuz.Şu helak olma meselesini anlayamadım, sıkıntımı yaşıyorsunuz bunu biraz açar mısınız?-
 
"Şöyle izah edeyim.Aslında bu sitelerin edebiyat dünyasına bayağı bir katkısı oluyor. Yazıyorsun, çiziyorsun, gönderiyorsun anında okuyucu buluyorsun. Bu yüzden çok faydalı, hızlı iletişim oluyor ama bazende adamı yazdığına bin pişman ediyorlar. Bazen değerin anlaşılmıyor. Örneğin geçenler de Nazım Hikmet ayarında bir şiir yazdım, inanırmısınız hiç kimse anlamadı. Vallahi billahi kahroldum. Hemen yazıcıdan çıkarttım ve doğru meyhaneye gittim. Orada arkadaşlara defalarca okudum. İnanın belkide meyhanenin yarısı hüngür hüngür ağladı. Sonra şaşırdım tabii ki...Kendi kendime dedim. Seni çekemiyorlar Kazım, vallahi billahi  seni kıskanıyorlar Kazım. Aklını başına topla Kazım dedim.Sonra da bir yorumcu çıkıp bana  üstelik birde "Vatan Haini" desene. Nasıl uyuz oldum, nasıl uyuz oldum bir bilseniz. Baktım nereden yazıyor diye İstanbul dan çıksana.  Hemen mesaj gönderdim. Bak kardeş bir sorunun varsa gel bu sorunu çözelim. Bizim semt burası gel, ne olursan ol yine gel, bu mevzuyu arkadaşça konuşalım  dedim.Tabii ki adamdan çıt çıkmadı"
 
-Haklısınız Kazım bey, ne yazık ki sitelerde ki eleştirilerin bazen dozu kaçıyor.Bizim dergimizin de bir sitesi var, aynı sorunları bizlerde yaşıyoruz.Aslında bu da bir kültür meselesi.Galiba bu sorunları sizde çok sıklıkla yaşıyorsunuz?- 
 
"Hem de nasıl yaşıyorum bir bilseniz. Geçenlerde de Kürt mevzusu olan bir yazıya yorum yapayım dedim. Yaptığıma da bin pişman oldum. Yazı sahibi olan yazar arkadaş açtı ağzını yumdu gözünü. Bana ne dedi biliyor musunuz?  Aynen aktarıyorum. "Sen Kürt müsün ulan lavuk konuşuyorsun. Bu mevzuyu anlaman için önce Kürt olman lazım. Kürt'ü Kürt'ten başka kimse anlayamaz. Kapa çeneni ulan  Türk, yoksa  senin o dişlerini dökerim" desene. Sinirimden  kudurdum. Onu da davet ettim. Bizim semtte gel, şu mevzuyu yüz yüze konuşalım aslanım  dedim. Adam tabii ki gelemedi. Mesafe uzakmış. Adam Hakkari'den yazıyormuş. Yani sosyal, siyasi meselelere değindin mi, anında taraflardan tepki geliyor. Peki biz bu sorunları nasıl çözeceğiz, nasıl ortak bir yol bulacağız. Bu memleketin sorunlarını nasıl çözeceğiz? Hani insanlar konuşa konuşa anlaşırdı. Pes vallahi..."
 
-Evet Kazım bey, umarım bir gün tartışma üslup, adabını aşarız..Son yıllarda bayan yazarlar arasında bir artış gözleniyor.Geçekten sevindirici bir gelişme gibi görünüyor..Sizce bu gelişmenin edebiyatımıza katkısı var mıdır?..Edebiyatımız bir aşamadan mı geçiyor? Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?- 
 
"Yine zor bir soru sordunuz. Şimdi bu soruya ben ne desem bilmiyorum. Okuyanlardan bir tepki almak istemem ama bir yazar gerçeği söylemek zorunda. Bu yüzden semtte hemen herkes bana doğrucu Davut der. Bana maço erkek yazar, ya da manyak yazarda diyebilirler. Ama söylemesem çatlarım. Gerçekten doğru, bayan yazarların gün geçtikçe çoğaldığına şahit oluyoruz. Tahminim, bir otuz yıl sonra bu ülkede erkek yazar kalmayacak. Belki de bizim toplumun evriminde bir değişiklik yaşanıyor. Eh bu da normaldir diye düşünüyorum. Böyle başa böyle tarak derler ya...Bu memleketi yönetenlerinde, becerenlerin de erkek olduğu malumdur. Bu yüzden aslında bayan kalemlere saygım vardır."
 
Ama konuyu evrensel değerlerde düşünürsek sayın editör size sormak isterim. Dünya edebiyatında kaç tane bayan yazar var bana söyler misiniz. Bir elin parmaklarını geçmez. Bizde ise tam tersi bir durum yaşanıyor. Bizim edebiyatta zirveyi bayan yazarlar kapmış. Çıkan kitapların büyük çoğunluğu kadın yazarlara ait. Senaristlerin bile  neredeyse tamamı kadın yazar .Bir şey demiyorum. Yetenekli olanlar yazsın, çizsin. Bazen düşünüyorum. Diyorum ki oğlum Kazım neler oluyor? Yanlış anlaşılmak da istemiyorum. Kadının yeri evinin mutfağıdır, git çoluk çocuğuna bak, ütünü yap ne işin var er meydanında demek istemiyorum. Beni anınıda topa tutarlar biliyorum. Asıl meseleye gelelim. Biliyorsunuz kadınlarımız doğası gereği biraz çenesi düşüktür. Şimdi böyle bir bayanın yazı yazdığını düşünsenize... Üstelik bir de sinirlendiğini düşünsenize, vallahi billahi kaçacak yer ararsınız.Tabii ki bu yeri bulursanız kendinizi şanslı sayarsınız. Yani duyguları ile hareket ettikleri için, sorunlar zannederim buradan kaynaklanıyor. İnanıyorum ki daha şimdiden kin ve nefret duygularını üstüme çekmişimdir"
 
-İlginç bir bakış açısı, gerçekten çok ilginç Kazım bey. Şimdi size gelelim. Edebiyat ve sanat alanında vs  merak edilen bir konudur. İlham nedir? Bu size sık sık uğrar mı?-
 
"İkinci zor soru. Ben ilham falan anlamam abi. Aklıma, o an ne gelirse yazarım. Ben doğuştan ilhamlı yım desem bir çok kişi kızar eminim. Sen kendini ne zannediyorsun, lavuk git işine derler. Bize buralarda hava yapma, diyecekler. Bu soru hassas ve egolu bir soru, bunu lütfen geçelim"
 
-Pekala size desek ki yazar doğdun, veya sonradan yazar oldun, iyi bir yazar olmak için ne yapmak lazım, ne okumak lazım ya da eğitim bu işin neresindedir?  Bir yazar adayına ne tavsiye edersiniz?-
 
"Teşekkür ederim ana meseleye döndüğünüz için. Eğitimden önce bir yazarın belgesel seyretmesi şart. Afrikada ki hayvanlar aleminin mücadelesi var ya işte gerçek edebiyatı o sahnelerde görürsünüz. Doğum, , çiftleşme, sürünme ve ölüm . Edebiyatın dört ana konusudur o mevzular.İlk kitap veye ilk yazar ne zaman çıkmış bilmiyorum.İnsan evrim süreci yedi milyon küsür sene diyorlar. lk edebi eser bana kalırsa heykelcilik alanıda olmuştur. Taşı yontma meselesi. İkincisi  eserde resimdir. Mağaralarda ki çizimlerde görebiliriz. Evrim sürecinde ki yaşamı gözlem yapmazsak yaşamı anlayamayız. Gerçeği bulamayız. Mitolojiyi, felsefeyi de az buçuk bilmek lazım.
 
En büyük yazarlar peygamberlerdir .Hepsinin de birer kitabı var ve zirvenin ilk dört sırasını paylaşmışlar. Şimdi desem ki en büyük yazar Dostoyevski veya başka biri haksızlık yapmış olurum. Bazen kahvehanede muhabbetlerde bunları anlattığımda milletin ağzı açık kalıyor.."Kafayımı yedin ulan sen" diye konuşanlar oluyor. Sokrat, hegel, kant, goethe, nietche falan filan işte az buçuk da onlardan okumak lazım. Hepsini okumaya bir insanın ömrü yetmez tabii ki. Size bu işin formülünü verebilirim. Eğer kafanız çalışıyorsa, benim gibi kalın kafalı değilseniz çok kolay.Tostoy'un bir kitabını alın okuyun, diğerlerini okumanıza gerek yok. Çünkü diğerlerini de okusanız, aynı şeyleri görürsünüz. Bu Dostoyevski içinde yahut Steincbek içinde  ya da diğer tüm yazarlar içinde geçerlidir. Yahut bizim ünlü  arabesk yazarlarımız Nazımlar, Yaşar Kemal, Orhan Kemaller içinde geçerlidir.
 
Yani bütün yazarlar sayısız eser vermiştir ama gerçekte hepsinin de birer kitabı vardır. Yani peygamberler gibi. Yeni başlayan bir yazara tavsiyem budur. Üstelik cepten tasarruf yapar kara geçer. Orhan Gencebayın ya da Serdar Ortaçın şarkıları gibi hep aynı şeyler söylenmiştir.Tolstoy örneği vermiştim. Anna Karenina yı okuduktan sonra Savaş ve Barışı okuyayım dedim. İki ay sonra neredeyse beyin kanaması geçiriyordum. Lanet olsun dedim kendi kendime. İşte o zaman bunun farkın varabildim. Yani bu sonuca varmak için çok acılar çektim sayın editör.Bazı yazar profillerinde ilham alınan yazarları gördüğümde sanki kafayı yiyiyorum. Kimi Peyami Safayı, kimi Ayşe Kulini, Elif Şafak gibileri  kendisine örnek almış. İnanılmaz bir şey. Yahu bu yazarların kendine hayrı yok. Nerede kaldı evrimde ki süreç, nerede klasikler, felsefeciler. Şaşırıyorum, gerçekten şaşırıyorum. "
 
-Kazım bey gerçekten dergim adına size teşekkür ederim.Sayısız yazarla söyleşi yaptım ama ilk kez böyle renkli enteresan bir söyleşi yapmış oldum..Bir yayıncı olarak hayretler içersindeyim.Umarım bir gün istediğiniz hedefe ulaşırsınız..Dergi yönetiminden izin alabilirsem ikinci kez bir söyleşi yapmak istiyorum..Çok teşekkür ederim.."-
 
"Asıl bu fırsatı verdiğiniz için ben teşekkür ederim. Söyleşi yapmak istediğinizde telefonla hiç aramadan bizim semtte gelin. Takıldığımız Çınar kıraathanesini zaten biliyorsunuz. Eğer orda yoksam Talat,ın meyhanede beni bulabilirsiniz. Eyvallah..."
 
 
Toplam blog
: 39
: 393
Kayıt tarihi
: 19.01.12
 
 

Serbest ticaret ile iştigal ediyorum. Çeşitli sivil toplum örgütlerinde aktif görevlerde bulundum..