Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Haziran '07

 
Kategori
Blog
 

Yazının ortasındaki sürpriz yumurta

Yazının ortasındaki sürpriz yumurta
 

Birkaç gün önce, tüm konsantrasyonumu toplamış ve ciddi bir konuda yazı yazıyordum. Konu; felsefi derinlikleri olan, zaman zaman kaynak taraması yaptığım, böyle, dakikada iki kelimenin kağıda dökülebildiği türden bir kazık mevzuuydu yani. Hala da bitmedi o yazı. Üzerinde çalışmaya devam ediyor, bir ekliyor, üç çıkarıyorum. Genelde yaptığım gibi...


İşte tam bu psikoloji ve motivasyon içerisinde klavye, ekran, kitaplar ve notlar dörtlüsüne yoğunlaşmıştım. Müzik setinin derinden gelen sesinde yanlış hatırlamıyorsam ya Mahler çalmaktaydı ya da Korsakov. Mercan Dede de olabilir.


Önce patır-kütür bir koşma sesi duydum koridordan. Beş yaşındaki oğlum, saçlarını havalandıraraktan ve efsanevi yüz metreci Carl Lewis misali sprinte kalkmış vaziyette hızla bana doğru koşmaktaydı. Önce korktum. Bir problem var zannettim. İnsanın arkasından, bel boyunda, azman bir Kangal Köpeği, salyasını akıtaraktan kovalasa ancak böyle kaçılabilir.


Ben tüm bunları aklımdan geçirirken bir saniye içerisinde, o yanıbaşımda bitmişti bile:


"Babacığım şunu açar mısın?"


Tam "neyi oğlum?" diyecekken elindekini gördüm. Tüketim toplumunun çocuklara yönelik en önemli buluşlarından biri: Sürpriz yumurta. İncecik ve yumurta biçiminde dizayn edilmiş bir çikolata tabakasının içine gizlenmiş, tek kademeli matruşka misali özel kabının içindeki, bilmem kaç bin parçadan ve montaj talimatından oluşan ve bu parçaları birleştirme görevini genelde ebeveynlerin üstlenmiş olduğu oyuncaklardan mütevellit çikolata-oyuncak karışımı bir şey bu.


Çocuklar bu şeyi, önce, ithal "Kinder Surprise"la tanıdılar. Daha sonra Ülker Grubu, “Ülker Toto”yu hediye etti kendilerine. Anne ve babalar, hatta dede ve nineler de, bu şeyleri market ve bakkallardan evlere taşım taşım taşımak zorunda kaldılar o gün, bugündür.


“Tabi babacığım” dedim ve açtım yumurtayı.


Çikolatası çoktan mideye inmiş bile içeride. Ve açarken de dualar etmeye başladım. “İnşallah çok parçalı bir oyuncak çıkmaz içinden” diyerek. Zaten dağılmış olan konsantrasyonum, ilham perilerim ve yazma psikolojim; bir de on sekiz adet, mikroorganizma şeklindeki parçadan oluşan ”çılgın korsan jack” montajına girersem, sittin sene tekrar toparlanmayacaktı.


Ne mi oldu? Yazdıklarımı, kaldığım yerden kaydettim. Uslu uslu ve yürekten teslim olmuş bir mümin edasıyla, bilgisayarımı kapattım. En büyük parçası iki santimlik, sekiz parçadan oluşan; asansörden inip-çıkma hareketleri yapan ebleh bir itfaiyeciyi monte etmek için diğer odaya geçtim. Beynimde ise Stephen King’in “Yazma Sanatı”nda yazdığı satırları uçuşmaktaydı. O, dünyanın nerede ise yarısında satılan ve okunan, müthiş çoksatanlarını yazmak için çalıştığı anlarda, diğer odadan bağırarak, “tuvaletin tıkanan klozetini açması”nı isteyen karısının sesi kulaklarımdaydı.


Bu durumda; Stephen King de olsanız, Aydın Sevinç de, durum çok da fazlaca değişmiyor galiba. Tabi Orhan Pamuk gibi İstanbul Adalar’ında, kaçabileceğiniz, içinde hizmetçi ve uşaklarınızın olduğu ada konağınız yoksa...

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..