Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Temmuz '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yemin Etsem Başım Ağrımaz

Yemin Etsem Başım Ağrımaz
 

Geçen yazıda “Beni merak etmeyin, gevşiyorum” demiştim ve ondan sonra ses soluk kesilmişti. Şimdi kalkıp yemin etsem başım ağrımaz. Hele memlekette yemin krizi varken bir yemin etmişim çok mu? Değil elbet.

“Ama şimdi durduk yerde ne diye yemin edeceksin ki?” diye bir soru da akla gelebilir. Evet, durduk yerde yemin edilmez. Daha doğrusu olur olmaz her şeye yemin edilmez. Edilmez de bazen de yemin etmek gerekir işte. İkisinin farkını bilemeyip ayarı tutturamayanlara ne diyelim şimdi!

Konumuz o değil de, o bağlamda yemin konusundan mülhem fevkalade mühim “acaba ben de mi yemin etsem” diye düşünmeden edemediğim bir mesele üzerinde durmayı planlıyorum. Artık ne kadar durabilirsem. Sonra mevzu üzerinde biraz düşününce de başka bir “yemin etsem başım ağrımaz” noktasına geliyorum.

Evet, karıştırmayalım birinci paragraftaki “yemin etsem başım ağrımaz” lafzı gevşemekle ilgili hususta idi. Bu ikinci ise az sonra üzerinde duracağım konu ile ilintili. Hani ben uyarayım da, sonra hatlar iyice karışmasın. Ne olur ne olmaz, Şinasi kılıklı biri çıkar “ulan bu milletin sana verdiği oylar haram zıkkım olsun, burada yemin edeceğine mecliste etsene!” diyebilir. Korkarım.

Korkarım çünkü bazen isim benzerlikleri filan insanın başını ağrıtabiliyor. Bazen hoş anılar da bırakıyor tabi.. İsterseniz konuya onlarla başlayalım ki biraz neşemiz gelsin. Gerisi nasıl olsa gelir. Artık geldiği kadar tabi. Ne gelirse hoş gelir.. Tamam tamam :)

Bazılarınız belki bilirler bir zamanlar adı sanı duyulan bir futbolcumuz vardı. Daha doğrusu Fenerbahçe’ye transfer olduktan sonra iyice bilinir olmuştu. Evet, Futbolcu Murat Hacıoğlu’ndan bahsediyorum. İşte bütün olay Fenerbahçe’ye gelmesinden sonraya rast geliyor. Sonra artçı etkileri de sürdü tabi. Ancak gündemden iyice düşünce de eskisi gibi bizi karıştırmaz oldular :)

Murat Hacıoğlu’nun Fenerbahçe yıllarında benim mail kutum dolup dolup taşıyordu. İnsanlar ona ait olup olmadığını bilmeden kafalarından uydurdukları her mail adresine yazmışlar galiba. Benim de hesaplarımdan birisine böyle inanılmaz derecede mail yağıyor. Tabi o zaman kıymetini bilemedik, şimdi mail gelse de cevap yazsak diye bakıyoruz. Demek ki blog yazarı olmak mail kutusunu doldurmaya yetmiyor. Şair demiş ya; "Ta ezelden talihim, işlerim azgın düşer, bülbüle kuçak acsam, bahtıma kuzgun düşer” diye, benimki de o hesap şimdilerde bahtıma hep Şinasi düşüyor.

İşte o zamanlarda gelen maillerin genelinde bir yerlerde alt yapı takımında top koşturan kardeşlerimizin istekleri olurdu. Öneri isteyeninden tutun da “elimden tutsan var ya tam süper olacak” diyenine kadar bir yığın mail ve mesaj.. Kimisi imzalı resim istiyor, kimisi imzalı top filan.. Ne yalan söyleyeyim hoşuma da gidiyordu. Kendimi ünlü birisiymiş gibi hissediyordum, iyi geliyordu. Bazılarına “kardeşim ben sizin bildiğiniz Murat Hacıoğlu değilim” mealinde cevabi mailler de attım. Neden böyle yaptım? Sonra futbolcu kardeşimizin burnu kalkmış filan diye düşünmesinler. Vicdanım bu konuda beni çok zorladı ama vaktimin yettiği nispette cevap yazabildim.(O dönemde yazdığım bir blog Murat Hacıoğlu Senin Neyin Oluyor?)

Şimdi yazıdan önce mahut mail adresime girip örnek vermek için birkaç maile göz atacaktım ki yeni bir sürprizle karşılaştım. Turkcell tarafından soyismi benimkine benzeyen bir vatandaşın faturası bana gönderilmiş. “Efendim soyisminiz benzediği için bunu sizin ödeminizi uygun gördük” diyebilirler belki :) Yok yok öyle değildir, arkadaş mail adresini yanlış yazmıştır zahar. Geçenlerde de öyle bir boşanma davası gelmişti mailime.

Daha doğrusu boşanma davasına ilişkin bazı şeylerle ilgili bir maildi, avukat tarafından gönderilmiş. Ödüm bir şeyime karışmıştı, ne yalan söyleyeyim. Sonra baktım ki yanlışlık var. Hemen avukat arkadaşa yazdım. Olur ya yanlışlıkla başımıza iş gelmesin, tedbirimizi alalım.

Konuyu uzattım biliyorum, bütün bunların eğlencelik bir tarafı da olmayabilir sizin için. Laf lafı açtı efendim, yoksa ben bugün yemin konusunu işlemeyi düşünüyordum. Hatta yemin konusu ile müstear yazarlık arasında bir ilinti kuracaktım oradan da sanal karakter konusuna girişecektim. Kısmet değilmiş.

Onları da yazarız inşallah. Yemin etmedim ama..

Sevgi ve muhabbetle.. 

Murat HACIOĞLU 

İstanbul / 2 Temmuz 2011 

Twitter.com/murathacioglu 

murathacioglu.com 

 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..