Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Aralık '11

 
Kategori
Yılbaşı
 

Yeni yıl

Yeni yıl
 

Renkli balonları düşlemeyi unutmayın...


Günlerdir yeni yılı karşılamak için planlar yapıp bu işi törensel boyutlara taşıyanları gördükçe korkmaya başladım. Her yıl mı bu kadar istekliydi insanlar, ben mi yeni yeni farkına varıyorum?  

Çocukları ayrı tutuyorum, çocukluğumdaki yılbaşı gecelerinin doyumsuz lezzetini hatırlayınca.  O günlerde de asıl anlamlı olan yeni yıla girmiş olmak değil, sevdiklerinle bir arada olmakdı. Eksilmemişsinizdir henüz, yuvadan uçmamıştır kuşlar. Mutlu olmak için o kadar çok nedeniniz vardır ki…

Bir arada olmak, sıkı akrabalık ilişkileri tarihlere takılmazdı... Ayın 1’ i ya da 14’ ü önemli değildi, piknikler, ev toplantıları, günü-birlik geziler sahici masallarımızdı…

Bu kadar güzelliği yaşarken ille de bir an önce büyüme isteğinin ne kadar anlamsız olduğu yetişkin olunca anlaşılır. Ne yazık ki çocukluk, küçük pencerelerinden rengârenk balonlar sarkan oyuncak bir tren gibi uzaklaşmıştır, üstelik geride ray izi bırakmadan…

(Bu bahsettiğim mutluluklar günümüz çocukları için çok da geçerli değil ne yazık ki. Hepsinin sonunda… S olan (sınavı), o kısaltılmış ama kendi içinde yılan hikâyesine dönmüş canavarlar çocukları yutup, robot olarak geri veriyor. Anneler, babalar kocaman cepli, sevimli elbiselerle değil de kendi düşlerindeki mesleklerin üniformalarıyla hayal ediyorlar yavrularını… Bu iç ses fazla uzamadan en iyisi kapatayım parantezi )

Aslında son yıllarda bütün özel günleri abartılı yaşar olduk. Ve hepsinin içinde bir “hediyecik” saklı olduğunu düşünürsek, günler önceden “başkaları” tarafından gönderilen sinyaller amacına ulaşmış görünüyor.  Özentiye, sahip olma dürtüsü de eşlik edince kim tutar bizleri? Tüketmeyi seviyoruz; sadece maddi kaynakları değil ne yazık ki!

Başka bir açıdan bakacak olursak aynı evin içinde bir arada olmak bile zorlaşmışken, belki de fırsat biliyoruz böylesi günleri. Tabi ki bireysel özgürlüğün tadına varmış olanları aynı çatının altına toplayabilmek de ayrı bir yetenek gerektiriyor. Çünkü isteklerin yerine gelmesinin ödülü olarak yanağa kondurulan candan bir öpücüğün anlamı kaybolalı uzun zaman oldu. Daha çok beklenti, daha büyük ödüller…  Daha çok taviz, daha çok yabancılaşma…

“Bu yıl bir an önce bitsin, yenisi gelsin!” isteğinin altında, geride bırakılan zaman diliminden hoşnutsuzluk duyulduğu da anlaşılabilir. Ah biz insanlar, başında “yeni” olan kavramları ne çok seviyoruz, “kendini yenilemek” hariç! Her şey aynı ise takvimler değişse ne olur?

Unutmamalı ki; yaşanacakları deneyerek öğreneceğiz, onlar henüz bizim değil. Yaşadıklarımızsa her ne kadar ardında ray izi bırakmadan giden, küçük pencerelerinde renkli balonlar olan o tren gibi gözden kaybolsa da, bütün detaylarıyla daima bizim olan bir fotoğraf gibi aklımızda kalacak… Ve o kareye giren herkes biz yaşadıkça ölmeyecek…

Umarım; eksilmediğiniz, tükenmediğiniz yeni yılların sabahlarına uyanırsınız…

Not1: Sabahın bu ilk saatinde “sürç-i lisan” ettiysem en büyük sorumlu Uyku Perisi’ dir. Onu bana göndermeyenler de sorumluluğu paylaşabilirler...

Not2: Bu yazı “Noel Bayramı” ‘ nı kutlayanları değil, Türk usulü yeni yıl kutlayanları hedef almıştır.

Not3: Çam ağaçlarına kıymayın! (Bu notu herkes üstüne alabilir)

özlem özkaya

 
Toplam blog
: 39
: 229
Kayıt tarihi
: 04.03.11
 
 

Gerçekler düşleri sevmiyor... ..