Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Portakal Çiçeği ve FISILTI

http://blog.milliyet.com.tr/elvince

16 Haziran '08

 
Kategori
İlişkiler
 

Yenik serçe; Tamara...

Yenik serçe; Tamara...
 

Gözyaşları ne zaman güzel (hüzün) kokmayı bırakırdı ?


Üşüyordu Tamara, kısacık eteği daha bir kısalmış gibiydi.

Bu gece hiçbir şey sormayacaktı kendisine, yıpratılmış ne varsa içinde bu gece giyinmeyecekti yüreğine. Acımış yanlarını kucakladı yüreğinin." Çok yoruldun ha! deli kız" dedi. Ölsem diye düşündü, kaçsam diye düşündü... Bir titreme tuttu bedenini, dişleri takırdıyordu. Gecikmişti iyice. Taksiyi beklemekten vazgeçti, yürümeye başladı. Yürüdükce eteği kısalıyor gibiydi. Bir iki çekiştirdi, vazgeçti. Arkasından gelen korna sesiyle irkildi, taksinin geldiğini anlayınca durdu.

"Kız Tamara azıcık duramadın mı? Hava çok soğuk ne diye yürüdün?" Taksinin camından başını çıkartmış şoför, sırıtarak bakıyordu.

Babasını anımsadı; kaytan bıyıklı, ince-uzun, esmer adamı. Bir sabah çıplak ayaklarında eğreti duran terlikleriyle kapıda durmuş, el sallamıştı babasına. Dişleri çenesine vura vura. Bugünkü gibi iliklerine kadar üşüyordu. " Güle güle baba, akşama erken gel. Ali'nin babası erken geliyor, o da bize nispet yapıyor. Bu akşam erken gel."

Güle güle baba, sakalın ve yeşil parkanla güle güle... Suskun, tevvekkül dolu akşamlarında, ben konuşunca kızan babam güle güle...

"Kaç yaşımdayım biliyor musun?" dedi Tamara.

Ensesi kalın, yüzü eskimiş bir yığın acıyla kaplı adam, şoför koltuğundan hafifçe arkasına döndü. Tamaranın kara gözlerine baktı. "Benim büyük kız kadar varsındır. Otuz oldun mu? Kocadı benim kız, sen hala gençsin be Tamara." Kontak anahtarını çevirdi. "Sana diyorum oralı olmuyorsun. Adana'lı harbi adam. Sende bu güzellik, onda bu sevda varken..."

İç çekti adam. "Evet, sevda varken... Bir kızı sevmiştim be Tamara. Sıska bir şey, belime gelirdi boyu. Güldümü gözleri kaybolurdu; ama ben onu severdim. İstemedi anam. Zorla teyze kızını aldılar bana, benim düğün günü asmış kendini merdiven sahanlığında. O beni sevmemiş, sevdalanmış be Tamara"


Çok "be" diyor bu adamda diye düşündü. Babam hep susardı, acayip adamdı babam, düş yorgunu... O sabah son vedasıydı babasına. Sarılmadan, konuşmadan bakmıştı babası taksinin penceresinden. Kontağı çevirirken belli belirsiz gülümsemiş "üşüme kara kız" demişti. Kaç gece üşüdü, korku içinde kaç geceyi saydı kara kız. Bekledi...Yoruldu... Bu gece ilk defa, bütün bekleyişlerinin ardından babasının onu terk etmediğini, öldüğünü kanıksamıştı. Kimse bilmeden yaşanmış ve sonu her an değişebilecek bir hikayeydi ömrü işte.

"Bir çay içelim mi ?" dedi. "Çek lazın yerine." Çantasından çıkardığı parfümün üstünü okudu, kötü bir el yazısıyla üstelik yanlış yazılmıştı. "CHANNEL5"

"Harbi aynı koku, yapmışlar aynısını." Bileklerine, kulaklarının ardına boca etti. Saclarını ensesinde toplamıştı. Çözdü, haraya tıkılmış yaban atları gibi özgürlüğe koştu saçlar, kızıl kahve döküldüler omuzlarına. Gözlerinin önüne düşen biraz uzun kaküllerini sol eliyle tutup kulağının ardına sıkıştırdı.
"Hadi çek laza"

Lazın yeri tıklım tıklım doluydu. Onca soğuğa rağmen dışarda bir masaya oturdular. Soğuk muydu yoksa nerden geldiği belli olmayan gecenin rengi miydi bacaklarında dolaşan bilmiyordu. Omuzlarına sardığı şalı çözdü, bacaklarına sardı. "Soğuk ya" dedi. Şoför başını hayır dercesine iki yana salladı. " Yok be, sana öyle geliyor. Senin kanın çekilmiş, benim teyze kızı gibi. Evlendiğimizden beri bir türlü ısınamadı gitti. İki çay, demli olsun"

Kapıda beliren garson şoför cümlesini bitirmeden getirdi çayları, gelişlerini görmüştü. Tamara garsonun kolunu tuttu, "annen nasıl" dedi. Çantasından iki onluk, bir yirmilik çıkardı. "Annene ver." Garson konuşmadan ayrıldı masadan.Yüreğinde iki yenik serçe kanat çırpıyordu susmayı yeğledi.

"Sen hiç aşık oldun mu? Senin gibiler yalnız kalamazda." Genç kadın duymuyor gibi baktı yüzüne adamın. Sustu gerisini getiremedi cümlesinin,yüzünden belli olan bir pişmanlıkla sustu. Yağmur başlamıştı, ıslanıyorlardı. Elini tuttu Tamaranın. " Hadi kızım içeri girelim." Tamara konuşmadı, şoförün gömlek cebinden bir sigara aldı, yaktı, iki nefes çekti yere fırlattı. İçeri girdiler.

"Sevmedim, sevdalandım... Unuttum sanırım bazen kanarım. Tırnaklarımı geçiririm kalbime kanarım. Gurur yapar ağlamam; ama Ferhat'ın dağları deldiren sevdasını bilirim. Unutmadan, unutmuş gibi yapabilmek için neler çektiğimi bir bilsen, bir bilsen..."

Sustu.

Esnedi.

Çantasından bir sigara çıkardı.Yaktı, iki nefes çekti yere attı.

Yeniden esnedi.

"Babam ölünce bırakmıştım okulu, annemle beraber temizliğe gider olduk. Sabahtan akşama, hareket yoksunu koca kıçlı kadınların evlerini temizledik durduk. Yorgunluktan biterdi bedenim, hayal bile kuramadan uyur kalırdım. Yorgunluğu pek umarsamazdım ya, ellerimdeki çamaşır suyu kokusu uykularımda bile burnuma dolardı. Annem kekik ben şeker kokardık, babam ölmeden önce. "

Tamara çantasına uzandı, parfüm şişesini çıkardı. Ellerine ve bileklerine sıktı bir süre, neredeyse bütün parfümü boca etmişti yine. Yere parfüm damlacıkları düşüyordu.Tıpkı gözyaşları gibi diye düşündü. Gözyaşları ne zaman güzel (hüzün) kokmayı bırakırdı ?

"Sahi ne zamandan beri güzel kokmaz gözyaşın? "

Cevap vermesini beklemedi şöförün. " Kendin için ağlamaya başladığın andan itibaren"

Yağmur yerini kara bırakmıştı, beyaza aşıktı Tamara. Beyazdı ona göre -hüznün ve sabrın ve ölümün- gözyaşının rengi.

"Kar durmazdı, üşüşürdü saçlarına ve hep bir şeylere ağlardı o karlı havalarda... Avurtlarına çarpan kar taneleri, gözyaşlarının sıcaklığına çarpıp erirdi... Erirdi... Biz yan yana, yana yana... Yana yana!"

Yetti be... Bu gece giyinmeyecek yüreğim, geçmişten kalan yıpratılmış ne varsa diye düşündü. Ayağa kalktı, kalkarken şal yere düştü bacaklarından. Almadı.

Biraz ötede yüksek sesle bir adam konuşuyordu. Cep telefonunu ağzına sokmuştu neredeyse, sık sık küfür ettiği duyuluyordu. Saçlarını limonla arkaya doğru taramıştı ve tıpkı saçları gibi parlak bir elbise giyordu. Ona hiç benzemiyor diye düşündü. Göz göze geldiler, adam gülümsedi seyrek dişleriyle. Tamara yürüdü, kapıya geldiğinde durdu. Saçları limonla taralı adama seslendi, " hadi şarap içelim." Koluna girdi geç adam. Birlikte çıktılar. Adam aksıyordu.Tamara saçlarında saklı binlerce yıldızın gözyaşıyla güzel kokuyordu.

Diline bir şarkı takıldı. "Sen aklıma gelince her şey gülümserdi, ağaçlar şarkı söyler rüzgar tatlı eserdi. "
Adamın beyaz bir arabanın ön kapısını açmasını bekledi, yavaşca oturdu. Eteği artık kısa gelmiyor ve üşümüyordu. Hala aynı şarkının iki dizesini tekrarlayarak söylüyordu. Garson koşarak çıktı lazın yerinden, soluk soluğa, arabanın ön koltuğunda oturan Tamara'ya şalı uzattı. Almadı Tamara.

"Annene ver"

"Söyle şoföre ben artık hiç yokum. Söylesin Adanalı'ya." Gitti...

"Gitti... kanatları yüreğimdeydi
kalan, elimde minyatür bir kuş şimdi
yitirdim o aşkın kimliğini
hükümsüzdür..."* (* yenik serçeden alıntı. Yılmaz Odabaşı)

 
Toplam blog
: 76
: 2902
Kayıt tarihi
: 06.11.06
 
 

"Yasamak sakaya gelmez,büyük bir ciddiyetle yasayacaksinbir sincap gibi mesela,yani yasamin disinda ..