Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Aralık '15

 
Kategori
Yılbaşı
 

Yılbaşı kartpostalı mı SMS mi?

Yılbaşı kartpostalı mı SMS mi?
 

Bugün, daha dün gibi olmasına rağmen asırlar kadar geride kalmış; güzel, insancıl, sevgi yansıtan, buram buram dostluk, arkadaşlık, kardeşlik kokusu taşıyan, ama maalesef unutulmuş olan eski bir alışkanlığımızdan söz etmek istiyorum.

Bilmem hatırlar mısınız, eskiden yeni yıl yaklaştığında herkes güzel ve anlamlı bir telaş içine düşerdi.  O telaş sevdiklerine sevgisini, saygısını sunabilme, yüreğinden gelen duyguları aktarabilme sevdasıydı. Bunun da tek yolu vardı o da YILBAŞI KARTPOSTALLARI idi. Bir başka deyişle TEBRİK KARTLARI. Günler öncesinden özenle isim listeleri hazırlanır, kime nasıl bir tebrik kartı gönderileceğinin hesabı yapılırdı. Öyle ya, o küçücük kartın hem görselliği hem de kısa ve öz olarak ona ne yazılacağı çok önemliydi. Eee ne de olsa kartpostal, arkasında yazı yazmamız için küçük bir alan var, mektup kâğıdı değil ki sayfalarca döşenesin...

Çankırı’da geçen 60’lı çocukluk yıllarımda bayram ve yılbaşı günleri yaklaşırken yaptığımız hazırlıkları hâlâ dün gibi hatırlıyorum. Aman ne telaş ne heyecan… Komşumuzun bakkalı vardı. “Şen Köşe Bakkaliyesi” Adına bakar mısınız? Ne kadar hoş ve sıcak geliyor değil mi? O dönemler “market” saçmalığı yoktu. Yabancı sözcükler hiçbir şekilde gündeme getirilmezdi. İşte o güzel isimli iş yerlerinden biriydi bizim bakkalımız. Adına uygun olarak bulunduğu köşeden mutluluk, samimiyet ve güzellikler yansırdı. Hem de karşılık beklemeden, bedava… Bakkal deyip geçmeyin. Kırtasiye çeşitleri de bulunurdu. Hele sözünü ettiğim günler yaklaşınca bakkalın sahibi olan Mehmet İzmirlioğlu abimiz günler öncesinden kartpostal siparişi vermek için Ankara’ya giderdi. Onun yokluğunda bakkalı Emine anne açar, sonra bize emanet eder giderdi. İşi olmazsa Ekrem abi (İzmirlioğlu) gelirdi. Onunla çok iyi anlaşırdık. Büyüğümüzdü, ama çocukla çocuk, yaşlıyla yaşlı olmayı çok iyi bilirdi. Onda saygının ve sevginin nasıl ışıldadığını görür, ona özenirdim. Bakkala gelmediği günlerde ya Kadir abim dururdu ya da ben. Mehmet abinin geleceği günü, hele ürünlerin gelişini iple çeker, heyecanla beklerdir. Gelişinde ise dükkânın içi bayram yerine dönerdi. Az şey  değildi, yolu gözlenen kartpostalları ilk gören biz olacaktır. Hemen özel olarak hazırlanmış olan kartpostalların sergileneceği, dizileceği telden yapılmış döner tezgâha özenerek, konularına göre dizmeye başlardık. Haliyle kendimizce en anlamlı olanları kenara ayırmayı unutmazdık. Eee bal tutan parmağını yalarmış. İlk müşteri biz olurduk. Hepsi elimizin altındaydı. Noel Baba ile ilgili olanları -ki çoğu geyiklerin çektiği kızaklı olurdu- bir tarafa, karlarla örtülü yılbaşı ağacı tasarımlıları hemen yan bölüme, karlarla kaplı şirin evlerin görüntüleri ise diğer tarafa. Cicili biçili, güllü dallı tasarımlar da yerini alırdı. Bir de güzel manzaraların üstüne özenle yazılmış mesajları içerenler vardı “Hoş Geldin 1968 Güle Güle 1967”  ya da “Merhaba Yeni Yıl” gibi… En çok da yeni yılın bir çocuk, geçen yılın da yaşlı bir adam gibi tasvir edilişleri vardı. Çocuğun boynunda kendinden büyük bir tabelaya yazılmış yeni yılın rakamları olurdu. İhtiyarın boynunda ise geçen yılın eskimiş tarzda çizilen rakamları olurdu. Bir de simli kartlar vardı ki inanılmaz ilgi görürdü. O zamanın en lüks sayılabilecek ürünlerindendi. Çok özel kişilere gönderilirdi. Bu tür kartlardan koleksiyon yapanlar vardı. Hepsinden birer tane alır arşivine koyardı. Eminim yıllarca defterlerimizin arasında hepimiz saklamışızdır. Ben de bana gelenleri anılarıyla biriktirirdim. Böylesi daha anlamlı gelirdi bana. Halâ sakladıklarım vardır. Simli kartların tel tezgâha dizilmesi ayrı bir önem taşırdı bizim için. Onları dizerken haliyle uçuşan simler ellerimize ya da üstümüze bulaşır, saçlarımızın arasına doluşurdu. Pırıl pırıl parlardık. Mehmet abi sevecen tavrıyla  “Gelin gibi süslendiniz oğlum, bu ne hâl?” diye o tatlı kahkahasını salıverirdi. Bakkaldan mutluluk yayılırdı. Gün boyu o pırıltılarla gezer, ellerimizi yıkamaz, bir yerlere dokunmamaya özen gösterirdik.

İşte bu anıların barındığı dönemlerde o kartpostalları yani diğer adıyla tebrik kartlarını göndermek gibi güzel bir geleneğimiz vardı. Bu gelenek toplumsal ilişkilerde çok önemli rol oynardı. Uzak, yakın fark etmezdi. Sevdiğiniz herkese “seni seviyorum, benim için değerlisin” duygularını yansıtırdı. Bu küçük paylaşım sayesinde sevdiklerinizin, sevenlerinizin sizi düşündüğünü, sizin için zaman ayırıp kart aldığını, yazdığını, pul yapıştırdığını ve postaneye gidip attığını dolayısıyla her anında sizinle olduğunu, size değer verdiğini anlardınız. İlişkiler bu sayede kolay kolay kopmazdı. Bundan daha güzel bir duygu olabilir miydi?

Postacı kapınızı çalıp elinize tutuşturduğu an dünyalar sizin olurdu. Sevildiğinizi, sizi düşünen dostlarınızın varlığını bilirdiniz. Elinize aldığınızda önce kimden diye merakla zarfı çevirip arkasındaki gönderici bilgilerine bakardınız. Sonra tekrar çevirip sanki gözlerinize inanamıyormuş gibi tekrar kendi adınızı, adresinizi kontrol ederdiniz. Zarfı açmak bile özen isterdi. Kokusu bile bir başka olurdu. Mümkün olduğunca yırtmadan açmalıydınız. İçinden çıkan kartı defalarca okur, sözcüklerden yansıyan sevgiyi zerresine kadar içinize sindirmeye çalışırdınız. Unutulmaz ve tarifi olanaksız, kartpostalın kendisinden daha renkli anlardır o anlar. Maalesef bugün böylesi anları yaşamak hayal oldu.

Acaba diyorum, acaba bu duyguları tekrar yaşamak, yaşatmak çok mu zor? Hayır, zor olmasa gerek. Eskileri yâd etme, yineleme ve anılarda kalan güzellikleri günümüze taşıma adına gelin, üşenmeyelim ve sevdiklerimize, dostlarımıza gönlümüzden yansıyan birer yılbaşı tebrik kartı gönderelim. Eğer bunu yaparsak inanıyorum ki pek çok şey değişecektir. Kişisel ilişkilerde duygusal bağların aralandığı bu günlerde gelin yılbaşı nedeniyle eskiden olduğu gibi dostlarımıza kültürümüze uygun içerikli YILBAŞI KARTI atalım. Bırakın şu sırf formalite kokan dijital ortamın soğuk ve sağdan soldan çalıp çırpma kalıplaşmış iyi dilek bildirileri içeren SMS vb yöntemleri. İnanıyorum ki akıllı telefonlarınızdan bir tıklamayla aynı anda pek çok kişiye gönderdiğiniz, sözüm ona laf olsun tarzı kutlamaların yüzlercesi bir tane kartın yerini tutmayacak, o sıcaklığı, yansıyan sevgiyi ve duyguları aktaramayacaktır. Hadi gelin en azından çok sevdiğiniz bir yakınınıza bu sürprizi yapın. Yüreğinizden geldiğince ve el yazınızın sıcaklığıyla uzanın, ulaşın dostunuza. Böylesi günlerde en güzeli, en içteni ve samimisi budur. Ona verdiğiniz değerin göstergesi olacak ve aynı oranda size olan duyguların da yüceldiğini göreceksiniz. İlişkilerimizde bu tür yaklaşımların çok önemli olduğunu lütfen unutmayalım. Dostunuzu ne kadar mutlu ettiğinizi ileriki günlerde görecek ve yaptığınızla gurur duyacaksınız.

Haydi YILBAŞI KARTPOSTALI / TEBRİĞİ almaya ya da hazırlamaya ve postalamaya. Düşünebiliyor musunuz, günümüzde resmi yazışmaların dışında posta kutusunun işe yaramadığı anda kutudan size özel bir yılbaşı kartı çıkıyor… O anda neler hissedeceksiniz acaba? Bu duyguyu yaşamak isteyenler unutmasın ki karşı tarafın da böylesi bir beklentiye ve o güzel duyguları yaşamaya hakkı vardır. Lütfen yaşayın ve yaşatın.

Şimdiden iyi yıllar. Bol mektup ve yılbaşı tebriği almanız dileklerimle.

Tahsin Melan

 
Toplam blog
: 87
: 3041
Kayıt tarihi
: 07.09.06
 
 

Çankırı doğumlu (1954). İlk ve ortaokulu tamamladıktan sonra liseye Ankara'da devam etti. Özel ti..