Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Temmuz '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yıpranmış ve bana ait olanlara...

Yıpranmış ve bana ait olanlara...
 

Odam gitmiş. Tek bir eşya yok içinde. Duvar, kapı ve pencereler. Hepsi bundan ibaret... Bana ait tek birşey yok. Duvardaki tüm fotoğraflar, şiirler gitmiş. Eşyalarım salonun ortasında duruyor. Çok tuhaf bir duygu. İnsan kendini terkedilmiş, kökünden koparılmış gibi hissediyor. Bir yerin yokmuş gibi...

Annem bu kez kararlı. Tüm pencereleri değiştirdi ve duvarların rengini de. Onu sinirlendiriyor eskimekte olanlar. Yıpranmışlık çileden çıkarıyor. Bir kitapta şöyle diyordu: "Eşyaların ve evlerimizin yıpranması bizi rahatsız eder. Çünkü bize kendi yaşlılığımızı anımsatır." Annem de mi böyle düşünüyor acaba?

Beni yıpranmışlık rahatsız etmiyor. Hatta tam aksine hoşuma gidiyor. Çünkü eşyalarla ortak bir geçmiş oluşturuyoruz kendimize. Anı biriktiriyoruz. Duvardaki ezik mesela. Sandalyeyi taşırken olmuştu. Her zamanki gibi acele ediyordum. Ve her zamanki gibi acele ettiğim için bir yerlere zarar veriyordum. Perdedeki delik ya da... Elimdeki sigaraya rüzgarın perdeyi yaklaştırması sonucu açılmıştı. Annem kıyameti koparmıştı. Hem perdeyi deldiğim hem de sigara içtiğim için. Şimdi tüm bunlar gülümsetiyor beni.

Bazı insanlar annem gibidirler. Yıpranmış olan herşeyi çöpe atmakta tereddüt etmezler. Atamasalar bile o yıpranmışlık her baktıklarında onları sinirlendirir. İlk fırsatta yıpranmış olanı yenisiyle değiştirmeyi düşünürler. Bazıları da benim gibi eski eşyaları ailesi gibi görürler. Yıpranan daha da değer kazanır onların gözünde. Eski kitapları severler mesela. Sarı sayfaları. Ya da çökmüş bir kanepeye deli gibi bağlanırlar. O kanepede cumartesi öğle sonraları okuduğu kitapları, bir dostla oturup bir kahve içimi ettiği sohbetleri, yorgun bir günün sonunda bezgin bezgin o kanepede oturup kalışlarını anımsarlar. Eski olan herşeyi çok ama çok severler. Çünkü tüm bu yıpranmışlık, yaşanmışlık anlamına gelir ve o eşyaları daha bir onlara ait kılar.

Şimdi duvarlarım kum rengi olacak. Tek bir fotoğraf ve küçük bir kağıt parçasına yazılmış şiir asılamayacak o duvarlara. Herşey fazlasıyla düzgün ve tertipli. Hiç yaşanılası gelmeyecek bana ama annem bu işten çok memnun olacak. "Artık yüzüne bakılır bir oda oldu" diyecek. Ben de fikir belirtmeden başımı sallayacağım. Bence hiç de yaşanılası bir oda olmayacak. Tıpkı ruhsuz otel odalarına benzeyecek. En kısa sürede o odayı kendime ait kılmak için küçük, zararsız ve uzlaşmacı yöntemler bulmaya çalışacağım.

Ve bu böyle gidecek.Herşey yıpranıp benim olmaya başlayıncaya kadar ve bu yıpranmışlık annemi rahatsız edinceye kadar...

RESİM: Ritva Voutila

 
Toplam blog
: 408
: 1090
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

Gazetecilik okudum... Ama gazeteciliği sırf yazabilme serüvenine bir adım daha yaklaşabilmek için ok..