Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ekim '09

 
Kategori
Türkiye Ekonomisi
 

Yok edilmek istenen değerlerimizden biri, çay...

Yok edilmek istenen değerlerimizden biri, çay...
 

Son yıllarda hükümetin genel tarım politikalarına paralel olarak attığı adımlar ile özellikle doğu karadeniz yöremizin çok önemli bir üretimi olan çay üretimi sessiz sedasız yokediliyor.Yakında üreticinin tek tutunduğu dal Çay_Kur da ortadan kalkarsa şaşırmayalım. ABD ve AB nin modern bir sömürge haline getirmeye çalıştığı ülkemizde göz dikilen alanlardan biri de çay üretimidir.

Çayın ülkemizle ilgili tarihçesine kısaca bir göz atalım. Türkler her ne kadar ilk olarak Orta Asya'da çay ile tanışmışlar ise de çayın Türk toplumunda sevilmesi 19.Yüzyılda İstanbul'a getirilen ithal çaylar ile başlamıştır. Osmanlı döneminde Bursa'da yapılmak istenen ilk çay üretimi başarısızlıkla sonuçlanmış, daha sonra Çinli bir girişimcinin çay yetiştirmede Gürcistan'da sonuç alması ve bu gelişme üzerine Doğu Karadeniz bölgemizde yapılan araştırmalar neticesinde 1923 yılında Zihni Derin tarafından Rize'de bir fidanlık kurulmuş, ancak ilk başlarda halkın ve devletin gereken önemi vermemesi üzerine dağıtılan çay fidanlarının telef olmuştur.

Daha sonra konunun TBMM'ne getirmesi ve yapılan yoğun görüşmeler sonucunda 6.Şubat.1924'de çıkarılan 407 Sayılı 'Rize Vilayeti ile Borçka kazasında Fındık, Portakal, Mandalina, Limon ve Çay Yetiştirilmesi hakkında ki Kanun ile bölgede ki tarımsal üretim desteklenmeye ve geliştirilmeye çalışılır. 1935 yılında bölgeyi ziyaret eden dönemin başbakanı İsmet İnönü'nün çay üretimine sahip çıkması, gönderdiği heyetlerin çalışmaları ve 1938 yılında Rize Çay ve Fidanlıklar Müdürlüğü'nün canlandırılması neticesinde bölgenin makus talihi değişmiştir.

İleriki yılarda çıkarılan 5684, 6133 ve 6757 Sayılı Kanunlarla çay üretimi teşvik edilmiş, çay ekili alan artmış, ilk çay fabrikası 60 Ton/Gün kapasiteli olarak 1947 yılında Rize Merkezde faaliyete geçmiştir. Günümüzde takriben resmi rakamlara göre 767.000 dekarlık bir alanda ikiyüzdörtbin civarında üretici çay tarımı yapmakta ve sayıları bir milyona ulaşan Türk İnsanı geçimini çaydan sağlamaktadır. Kafkas Dağlarının korumasında özellikle Rize'nin mikro klimasında ılık ve bol yağışlı iklimi çok seven nazlı çay bitkisi kimi zaman bin metreye ulaşan engebeli arazide çok zor şartlar altında yetiştirilmekte, bakımı ve toplanması büyük cefa gerektirmektedir.

Türkiye'de Çay Üretimi ve Önemi

Çay zaman içerisinde Türk İnsanının sofrasının en önemli unsuru "ekmek somunu", ile özdeşleşmiş, yemeklerin, sohbetlerin ayrılmaz bir parçası olmuştur. Çaya ülkede artan talep önceleri yerli üretimin yanı sıra ithalat ile karşılanmaya başlansa da 1965 yılından itibaren yerli kuru çay üretimi iç piyasa ihtiyacını karşılayacak seviyeye ulaşmıştır. 1971 yılına kadar çay yetiştirme, alım, işleme, paketleme ve pazarlama faaliyetleri Tekel Genel Müdürlüğünce yürütülmüş, bu yıldan itibaren çıkarılan 1497 Sayılı Kanunla kurulan Çay Kurumu bu görevleri üstlenmiştir.

1994 yılında çıkartılan 4046 Sayılı "Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesi ve Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik yapılmasına Dair Kanunun 35. Maddesi" uyarınca bir Kamu İktisadi Kuruluşu olan Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü'nün (ÇAY-KUR) statüsü İktisadi Devlet Teşekkülü olarak değiştirilmiştir. Bugün ÇAY-KUR 46 Adet fabrikası, 3 adet paketleme tesisi ve yıllık 110.000 Ton düzeyinde ki kuru çay pazarlama potansiyeli ile sektörün %65'ini elinde tutan dev bir kuruluş, çok önemli milli bir değer ve çay üreticisinin en büyük sigortasıdır. ÇAY-KUR bu yapısı ve potansiyeli, ilaveten tüm yurt sathına yayılmış bayileri, pazarlama ağı, satış olanakları ile aslında kendi başına bir ürün ihtisas borsasıdır.

Ülkemizde çay pazarının yılda bir milyar ABD Dolarını aştığı tahmin edilmektedir. İrlanda'dan sonra dünyada en fazla çay ülkemizde içilmekte ve yapılan araştırmalara göre Türkiye'de 100 kişiden 96'sı her gün çay içmekte, yıllık kişi başı çay tüketimi 2, 80 kg düzeyine ulaşmaktadır. İrlanda'da ise bu rakam yıllık kişi başı 3, 00 kg'dır. Kabaca bir hesapla Türkiye'nin yıllık kuru çay talebi 200.000 Ton civarındadır. Tüketimin bu oranda yüksek bir düzeyde bulunduğu ülkemizde çay üreticisinin sıkıntıya düşürülmesi, sistemin tıkanması hayrete şayandır.

İki başbakanı ile övünen Rizelinin çayının bugün içine düştüğü bu açmazı ülkemizde tarımın bilinçli olarak yok edilmesi projesinin bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Özellikle 2002 Yılının Kasım Ayında AKP'nin iktidara gelmesi ile hız kazanan bu politikalar AB ve ABD'nin Türkiye'yi içerisine düşürmek istedikleri bağımlı, kendine yetmeyen zamane sömürgesi yaratma çabalarına yöneliktir.

Aç kalan çiftçilerin büyük şehirlerin varoşlarına göç ederek kömür, makarna yardımları ile oy kullanmalarının yönlendirilmesi ise ülkemizde tarımı çok bilinçli olarak yok etmek isteyen küresel güçlerce AKP'nin teslimiyetçi ve işbirlikçi iktidarını devamının bir sigortası olarak değerlendirilmektedir. Bugün Atatürk ne dedi ise tam tersi yapılmaktadır; Atatürk1923 yılında yaptığı bir konuşmada " Milletimiz çok büyük elemler, mağlubiyetler, facialar görmüştür.

Bütün olanlardan sonra yine bu topraklarda bulunuyorsa bunun temel sebebi şundandır. Çünkü Türk Çiftçisi bir eliyle kılıcını kullanırken, diğer elinde ki sapanla topraktan ayrılmadı. Eğer Milletimizin büyük ekseriyeti çiftçi olmasaydı, biz bugün dünya yüzünde bulunmayacaktık" demekte ve "milli ekonominin temeli ziraattır, Türk Köylüsünü Efendi yerine getirmedikçe memleket ve millet yükselemez" sözleri ile bugün AB ve ABD'nin kendi çiftçilerine uyguladıkları desteğe işaret etmektedir.

Anadolu coğrafyasında bulunan Türk Milleti'nin zirai üretim olmadan, tarımda kendi kendine yetmeden payidar olması mümkün değildir. “Pahalı, çok kaynak tüketiyor, nüfusunuzun sadece %8'i tarımda kalsın, siz üretmeyin biz size para verelim” şeklinde ki AB ve ABD söylemleri ile yok edilecek tarımsal üretim ve ürün zenginliği sonucunda bağımlı hale gelecek toplumun yarın doğacak gıda ihtiyacının bedeli yoktur.

Dünyada görülmeyen bir örnekle Türk Çiftçisine sen üretme oturduğun yerden para al ne gerek var ekip biçeceksin diyerek maaşa bağlayıp, tembelleştirip, üretimden koparanların kendi çiftçileri sağlanan desteklerle refah içerisinde yaşamakta, AB ve ABD kendi üreticisinin yaşam standardı düşmesin diye büyük mücadele vermektedir.

AB nin, İsviçre %73, Japonya %65, ABD %49 çifçisini süspanse ederken bize siz Tarım ürünlerine yaptığınız desteği kaldırın demesi, emellerini ortaya koymaya yeter de artar bile.

Bizde şeker pancarı üreticisinin açlığa terk edilmesini isteyen AB Üyesi Almanya Şeker Üreticisi Südzucker AG'ye (yani Güney Şeker Fabrikaları A.Ş.) 82 Milyon Avro, August Töpfer Hamburg Tarımsal Ürünler Ticaret'e 60, 8 Milyon Avro, ülkenin en büyük Mandırası Nordmilch 52 Milyon Avro doğrudan destekleme primi vermektedir.

Onların zirai ürünlerinin ithali neticesinde bizim çeltik, mısır, pamuk üreticimizin yokluğa terk edilerek bir bakanın oğlunun cebine bir gecede yaklaşık 500.000.-TL konmasına karşın ABD orta halli bir çiftlik işletmesine yılda 360.000.- ABD-$ destekleme primi vermekte, ayrıca doğrudan tarımsal ürün alımı da yaparak sektöre kaynak aktarımını daha da genişletmektedir.

Bizde ise hükümet teslimiyetçi anlayışından kaynaklanan büyük bir ön görüsüzlük içerisinde düşük fiyattan çay ithal edip Rizelinin daha da mağduriyetine sebep olan aşırı kar düşkünü çay ithalatçısını veya kaçakçısını korurcasına yakalanan kaçak çayların imhasından vazgeçerek bunları açık artırma ile satmaya yönelik uygulamalara imza atmaktadır. Böylelikle koruma daha da gevşetilmekte, Dünya Ticaret Örgütü karşısında %145 düzeyinde ki gümrük korumasının yıllık %10 indirilmesi taahhüdü ile Türkiye'de çay üretiminin ortadan kaldırılması hedefine adım adım yürünmektedir. (Kaynak: O.Cem Kazmaz’ın araştırması)

Cuma, 30/10/2009

 
Toplam blog
: 1508
: 1688
Kayıt tarihi
: 16.07.08
 
 

Yetmişiki yaşında iki çocuk ve iki torun sahibi bir erkeğim.. Lise mezunuyum. Uzun yıllar esnaflı..