Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Haziran '14

 
Kategori
Deneme
 

Yokluğunda buldum

Yokluğunda buldum
 

Hayatımın en büyük mucizesini sorsalar, saçlarıma hayalinin yapıştığı, gözlerime aşk selinin bulaştığı, kalbime iki odalı mutluluk evinin yerleştiği sen’i söylerim.

Ben sana âşık olmadan önce, aşk, üç harfli selam deniziydi. “Selam” der demez, simidimi bile alamadan sende yüzeceğimi bilemezdim. Öyle ansızın, müptela cennetimin can evine misafir oldun.

Biliyor musun sevgilim? Ben sende seni bulmadan önce kendimdeki boşluğu dolduracak bir umut bile tanımıyordum.

Hayatımın güneşini sorsalar, güneş yüzünden masallar anlatırım çocuklara. Bilsinler isterim, ileride, büyüdüklerinde onlar da güneş yüzlü bir yâr sevsinler diye…

Kâh mutluluk, kâh hüzün; işte o sensin. Mutluluk evimde uyuyorsun, sonra uyanınca kahvaltını ediyor, aşk yemeğinden önce bismillah diyerek benimle başlıyorsun her yeni güne. Maçını izliyor, ayaklarını uzatıyor, o güzel gülüşünle bana yeniden ‘Merhaba’ diyorsun. Mutluluk evimde benimleyken, hüzün penceresinden atlasan ne fark eder? Sen hayatımda yokken bile bendeysen, gidişinin ne önemi var?

Sen benim ufuklara doğru uzanıp da, kahkahasız nöbet tuttuğum gözyaşı özümsün. Sensiz hiçbir repliği kaçırmadan masallar anlatıyorum sonra gözlerime, özümden kopup gelen sen yerine.

Ben sende darmadağın gülüşler çalmıştım hayattan, beni sevdiğini bilirim. Bizi biz ayırdık.

Çok sevmek, göndermektir bazen. Bu kadar çok sevmeseydik, yarım kalmışlığımızı arabanın altına atar, tamamlanırdık.

Sana nasıl âşığım bilemezsin! Kahvaltımda ekmek, öğle yemeğimde su, akşam yemeğimde şükür duamsın. Uyurken rüyam, yaşarken hayalim, yazarken ekmek paramsın…

Ödeyemem ki hiç hakkını. Parmaklarımdan sen sızarken satırlarıma, ekmeğimi bölüştüğüm sen var ya… Sevgilim… Cennet kokulu yâr!

Annemin ayaklarının altındaydı cennet, sonra seni tanıdım, bir bedene nasıl sığarmış cennet, onu gördüm.  Seni anmadığım bir gün bile olmadı. Unuttuğum anlarda bile yanımdaydın.

Sen bana çok güzel bir renk bıraktın. Aşk… Kırmızı… Hüzünlerimle siyaha boyamak istemem seni.

Herkes yazıyor. Yalnız, ben seni gönlümden aldığım mürekkepli sevmelerimle yazdım. Herkes ben gibi yazamaz. Ben seni, gözlerinden başlayıp, gönlünden devam ederek sahte mutluluklarından toz çalarak, mutluluklarımı sana devrederek yazdım.

Şiir oldun, deneme oldun, hikâye oldun, heder oldum. İnsanken, sadece, sade bir insanken birdenbire her şey oldun. Çaldığım notalarla bestelerime dokundum, şarkım oldun.

Hayatımın en büyük zaferini sorsalar, senden seni çalıp, gönlüme hapsedip, seni bana yazmak derim. Bir daha alamadın benden kendini. Yokluğunda bile var olman bunun kanıtı işte!

Gönlümün odalarından duvarlar yıkılıyor başına. Aklın başına gelir de, dönersin belki diye…

Yok! Yolunu kaybetmiş birine yol tarifi bile kâr etmez. “Ben buradayım, sesimi duy, sesime gel!” desem fayda etmez. Şayet bir gün gelirsen, yağmurları çal koynumdan, çok sırılsıklam oldum yıllarca, ben, güneş yüzlü yâri bulutsuz sevmek isterim. Bulutlarımı al, işe yarasın gelişin.

Bana seni sorsalar, ‘ben’ derim. Kendimi mi yazdım, seni mi dokudum gönlüme; sanırım sevince herkes benliğinden çıkıp ‘sen’liğe yol alıyor. Ben beni sen biliyorum. Benliğimden gülüşlerin şakıyor bülbül gibi. Aşka söz geçmiyor.

Gülümseyerek dokudum seni. Nazar boncuğumuz olsun ayrılıklarımız. Sus aşk namusum…

Ben ellerini bile tutamadan sevdim. Sus aşk boncuğum! Boncuk gözlerimden gözlerine geçmez yolum.

İki adım öteye yürüyemem bedenin bedenime misafir olmak için çabalarken. Ben seni yokluğunda buldum…

Dilâra AKSOY

http://www.twitter.com/merhabaomrum

 
Toplam blog
: 196
: 226
Kayıt tarihi
: 03.01.13
 
 

     1989 doğumlu, İstanbul Üniversitesi Felsefe mezunu. 10 yaşında şiir yazarak başladığı kalem ..