- Kategori
- Öykü
Yolculuk
Oh, nihayet bu ucube yerden bir haftalığına uzaklaşabilecektim. Dört aydır bu küçük kasabada tıkılıp kalmıştım. Oysa kurayı çektiğim gün nasıl da sevinmiştim Güneydoğu'da bir yer çekmedim diye. Doğu Karadeniz’de bulunan bir ilin köyüydü. Ne kadar kötü olabilirdi ki? Mutlaka yemyeşil, şipşirin bir yerdir diye düşünmüştüm. Ben de cin gibi zeki Karadeniz çocuklarının öğretmeni olacaktım.
Ama haritaya baktığımda ilk düş kırıklığımı yaşadım. Bu köy kıyıdan epeyce içerdeydi. Kasaba yarım kalmış izlenimi veren çatısı ve sıvası olmayan sevimsiz evlerle dolu, toz toprak içinde ağaçtan ve ormandan nasibini almamış bir madenci kasabası idi.
İnsanlar asık yüzlü, çocuklar ise çelimsiz ve hastalıklıydı. Köydeki çocuklar okula zorla geliyorlar ve bir şeyler öğrenmemek için adeta direniyorlardı.
Neyse ki imdadıma bu tatil yetişti. Yılbaşı, bayram derken bizim tatil iki haftayı buldu. Bu fırsat kaçmaz diyerek ilk otobüse attım kendimi.
İstanbul’a varır varmaz Sevgi’ye gideceğim. Bizimkilere de haber vermedim ki şöyle doya doya Sevgi’yle hasret gidereyim. Önce güzel bir yemek yeriz sonrada bir bara atarız kapağı. Sabaha karşı eve varırız (Gerisi sizin hayal gücünüze kalıyor artık. ) .
Bir kaç saat içinde otobüsümüz kıyı yoluna saptı. Buralar gerçekten de çok güzel, doğa adeta coşmuş. Keşke buralardan bir yer çekmiş olsaydım diye düşünürken korktuğum başıma geldi. Boş olan yan koltuğa konuşmaya meraklı fakat ne dediğini şivesinden dolayı anlayamadığım bir amca oturdu. Boş bulunup da baştan uyuyor numarasına yatmadığım için de peş peşe gelen soru yağmurundan kurtulup kitabımı çıkartma fırsatı yakalamam bir saatimi aldı. Amcaya da çocuklara anlatmam için tatilde bu kitabı okuyup bitirmem gerektiğini söyledim. Benim yanımda durmaktan canı sıkılan amca arka taraftaki boş koltuğa geçerek oradakilerle sohbete başladı.
Bu arada benim içim geçmiş epey bir uyumuşum. Uyandığımda Bolu Dağı’ndaydık. Polis zincirsiz geçişe izin vermediği için durduk. Şoför, muavin ve benim gibi sigara içme hevesiyle yapıp tutuşan birkaç kişi hemen aşağıya indi. Ama bu zincir takma işi umduğumdan da kısa sürdü. Çünkü şoför tek tarafa zincir takmıştı. Polisin göreceği arafa. Bu yeterliymiş! Zincir delikanlı şoförü bozuyor anlaşılan.
Apar topar sigaraları bitirip yola devam ettik. Çok az yol almıştık ki araba aniden sağa doğru kaymaya başladı. Otobüs şöyle bir sallandı sonra doğru şarampole yuvarlandık. Önce öldüğümü düşündüm ama ayağımdaki ağrıdan anladım ki ölmemişim. Sadece ayağım kırılmış. Epey bir uğraştıktan sonra diğer yolcuların da yardım etmesiyle kendimi dışarı atabildim.
Baktım her çıkan cep telefonuna saldırıyor ben de çektim cep telefonumu. Şarjı bitmiş meretin. Zaten ne zaman lazım olsa ya şarjı biter ya da kapsama alanı dışındadır. Hem telefona hem de yola çıkmadan şarjı kontrol etmeyen kendime okkalı bir küfür savurdum. Bu arada ayağımın zonklaması ve şişliği de giderek artıyordu.
Cep telefonu çalışan mutlu azınlık sayesinde olay yerine bir saat içinde ambulans geldi. Beni de Bolu Devlet Hastanesi’ne götürüp ayağımı alçıya aldılar. Mal canın yongasıdır derler ya ayağımın ağrısı hafifleyince aklıma valizim geldi. İçinde Sevgi’ye Rus Pazarından aldığım yılbaşı hediyeleri, giyisilerim ve bir miktar da param vardı. Oraya geri dönmemin ve otobüsü düzeltip valizimi almamın imkansızlığını düşününce içim sızladı. Alçılı ayağımla kendimi zar zor başka bir otobüse attım. Üç beş saat rötarla da olsa nihayet İstanbul’a varmıştım. Sevgi’nin zilini çaldığımda saat gece yarısını çoktan geçmişti. Sevgi “Kim O? ” sorusunun yanıtını alınca bembeyaz bir yüz ve kıpkırmızı, şiş gözlerle kapıyı açtı. Meğer televizyondan bizim otobüsün kaza yaptığını öğrenmiş, beni de cepten arayıp ulaşamayınca ölen dokuz kişinin içindebenim de olduğuma kanaat getirmiş. Ah canım benim meğer beni ne kadar çok severmiş.
Onu uzun uzun öperek yaşadığımı kanıtladım. Daha sonra da hain cep telefonuma tekrar sövdüm.
Sevgi bu arada annemleri aramam gerektiğini söyledi. Kaza olduğunu öğrenince panikleyip onları aramış. Gel de bir daha kızma şimdi şu cep telefonuna. Mecburen aradım. Kapının zili o kadar çabuk çaldı ki; ben karşı yakadan buraya ışınlandıklarını düşündüm. Annem iki gözü iki çeşme: ” Yavrum benim! ” diye bir boynuma atıldı ki; az daha beni o öldürüyordu.
Ağlaşma faslı bittikten sonra sitem faslı başladı. İnsan onca yoldan gelecek olur da hiç annesine haber vermez miymiş, evlenmeden önce ilk olarak nişanlının evine gelmek de neymiş…
“ Kalk hemen eve gidiyoruz .” dedi annem. Sevgi de bizi geçirmek için boynu bükük aşağıya indi. Üzerimdeki talihsizlik bulutu dağılmamış olacak ki bu sefer de buzda kayıp kafa üstü yere çakıldım. Yine ambulans geldi ve ben yine hastanedeydim. Tarih tekerrürden ibarettir diye boşuna demiyorlar. Neyse ki bu sefer yanımda Sevgi var. Eh bu da bir şey. Kafatası röntgenimi çektiler. Bu sefer de kıramamışım kafayı. Sevgi de benimle dalga geçti: ”Senin bu kadar taş kafa olduğunu bilseydim seninle nişanlanmazdım. ”diye. Ona da bozuldum. Ben canımın derdine düşmüşüm o dalga geçiyor.
Doktorlar sabaha kadar hastanede müşahede altında tutulmama karar verdiler. Bizimkileri eve yolladık. Sevgi ile nihayet baş başa kalabilmiştik ama hangi koşullarda. Biraz sonra etraf biraz sessizleşti. Nöbetçi doktor herhangi şüpheli bir durum olursa hemşireye haber vermemiz gerektiğini söyleyerek gitti. Odada bizden başka kimse kalmadı. Ya da biz öyle sandık. Çünkü biraz sonra şeytan bizi dürttü. Sevgi üzerindekileri çıkartıp yanıma uzandı. Şimdi ne yaptık ne yapmadık orasını hatırlayamayacağım ; uyumuşuz. Bir çığlıkla uyandık. Hemşire bağırıyor, ben bağırıyorum. İkimizin çığlıkları birbirine karışıyor.
Bağırıyorum, bağırıyorum. Bacağımda müthiş bir yanma hissi var. Gözümü bir açtım ki hala otobüsteyiz. Amca eski yerine yani yanıma geri dönmüş, elindeki kaynar çayı da otobüs fren yapınca üzerime döküvermiş. Amcaya canımı yaktığı için kızayım mı yoksa beni o kabustan uyandırdığı için teşekkür mü edeyim bilemedim.
Bu arada muavin koşup yanımıza geldi. Aynı anda “ Ne oluyor? ”diye birbirimize sorduk. Ben çay olayını anlattım o da polisin zincir takmamız için bizi durdurduğunu. Hemen arkasından da ekledi:”Merak etme fazla uzun sürmez abi. Bizim şoför delikanlıdır. Zinciri bir tek polisin göreceği tarafa takar.