Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ağustos '11

 
Kategori
Siyaset
 

Yolun yol mudur emm’oğlu?

Yolun yol mudur emm’oğlu?
 

İnsanın akıbetiyle ilgili hiçbir kaçınılmazlık, onun seçimlerinden bağımsız olamaz. Halk irfanının diliyle, “Ne ekersen onu biçersin!” Ama bir başka söz de aynı irfanın şaheserlerindendir: “Rüzgâr eken, fırtına biçer!” 

Önümüzde sayısız yollar uzanır… Her yol, bir iken bir yol ayrımında ikiye ayrılır. Her yol diğerinden farklı hanları, tuzakları, canları ve ölümleri yanında barındırır. 

Önemli olan nedir? Önemli olan yolcudur. Çünkü yollar ancak yolcu varsa anlamlıdır. Çünkü ancak yolcu onları tercih ettiğinde, yollar “aydınlanır”. Üstünden insan geçmeyen yol kaybolur, gider. Yolların var olması, insan ayaklarınca çiğnenmeleriyle olur. 

Her yolun kendine göre fırsatları, imkânları ve kısıtlamaları vardır. Bundan dolayı bir yol ayrımında yolunu seçen yolcu, bir yolun nimetlerine ulaşırken, diğer yolun nimetlerinden uzaklaşır. Seçtiği yolda karşısına çıkan sıkıntılara katlanırken diğer yolun nimetlerinin hayaliyle kıvranır. İşte ancak ve ancak bu, kaçınılmazdır. Bu yüzdendir ki hem ekmeğimizi yiyip hem de torbamızın hep dolu kalmasını isteyemeyiz. 

Bir yolda ilerlemeye devam ettiğimizde iyi veya kötü bir şeyle karşılaşmamız kaçınılmazdır. Karşılaşmanın kendisi kaçınılmazdır. 

O halde bize kaçınılmaz gibi görünen sorunlarla karşılaştığımızda kendimize şu soruyu sormalıyız: “Hangi yol levhasına uydum ve bununla karşılaştım?” 

Bu gün Türk Ulusu’nun boynuna geçirilmeye çalışılan manevi ipotek prangasının ardındaki ikiyüzlülük tam burada ortaya çıkmaktadır: Etnik ırkçılık ve terör sorununun “bizim yanlış seçimlerimizin kaçınılmaz sonucu” olduğu kanaati, durmadan ahlâk vampirlerince kanımıza zerk edilmektedir. Bir kere ahlâken yanlış olduğunuzu düşününce artık hiç bitmeyen borcun borçlusu olarak kendinizi etnik ırkçıların insafına terk etmişsiniz demektir. 

Onun için mesela “Federasyon yetmez, ülkenin her yerindeyiz! Sınıfsal her yerde kendi kimliğimizle…” diyerek Kürt Mühendisler Odası, Kürt Esnaflar Odası, Kürt tuvaleti, Kürt Sağlık Ocağına varıncaya kadar hem toplumumuzun içinde onun kural ve temel haklar temelinden yararlanıp hem de kendilerini ırka dayalı etiketleriyle ayırmak istiyorlar. 

Bu yaklaşım gerçekçi midir? Daha da ilginci ahlâkî midir? 

Burada Kürt etnik ırkçıları bize sürekli kendi tercihlerini dayatmaya çalışmaktadırlar. Onlar da bir yol seçmiş ve o yoldan gitmektedirler. Mesele şu ki bir yola girdiğinizde diğer yolun kurallarını değiştiremezsiniz. 

Bir yolun virajları diğerine uymaz! Bir yolda yaptığınız hızı diğerinde yapamazsınız! 

Bundan dolayı mesela bir blog yazarımızın “Hiç işin kolayına kaçmayın, verip kurtulamazsınız!”* şeklindeki ifadesi bugün Kürt etnik ırkçılığının ahlâkî ve felsefî çıkmazının çok net ifadesidir. 

Bir topluluğun kendisini, etnik ırkçıların bahsettiği egemenlik alametleriyle belli etmesi tercihi, bu tercihi benimsemeyenlerle bir arada bulunmasını engeller. Kaçınılmaz bir şey varsa budur! 

Eğer siz bir coğrafyayı “Kürdistan” olarak tanımlarsanız, o coğrafyanın dışında herhangi bir hakkınız kalmaz! İşte kaçınılmaz olan budur! Siz kendinizi günlük hayatta simitçinizden, mühendisinize kadar “Kürt” diye etiketlemek isterseniz yaptığınız şeyin, kendi ellerinizle Nazilerin Yahudi’lere yaptığı bir şey olduğu sonucundan kaçamazsınız. 

Eğer siz, sizi aile mahremiyetine katmış bir ulusa sürekli hakaret ve ithamda bulunursanız, belki suçluluk duygusu yaratabilir ve hatta belki bu duygunun giderilmesi için o ulusun bir diyet ödemesini de sağlayabilirsiniz ama artık onun sizi, kendi kardeşi saymasını sağlayamazsınız! İşte bu, kaçınılmazdır! 

Bu devleti kuran, bu ülkeyi kendi vatanı yapan, bu vatanın tartışılmaz tek sahibi ve egemeni, içinde sayısız ırksal köken, sayısız kültürel çeşitlilik barındıran, tarihi uydurma Ortadoğu “halklarıyla” mukayese kabul etmeyecek kadar gerçek ve derin olan Türk Ulusudur! Türk Ulusu, herhangi bir ırkla ve dinle hatta tek bir şiveyle temsil edilemeyecek kadar büyük ve kadim bir ulustur. Bundan dolayıdır ki toplumsal yapısının gereği olarak egemenliği haklı ve meşrudur! Çünkü uluslaşması farklı ırkların, kavimlerin katılımıyla, kural altında bir olmak iradesiyle sağlanmıştır. İşte bu iradedir ki Türk Ulusunun uluslaşma yolunu tercihinin başlangıcıdır. 

Türk Ulusu’nun uluslaşma tercihidir ki onun büyük imparatorluklar kurmasını, adaleti tesis etmesini, kurumlar kurmasını sağlamıştır. 

İşte bu tercihi, tercihleri uluslaşma olmamış, kapalı toplum yapısının her ne pahasına olursa olsun devamını istemiş kapalı toplum üyesi etnik ırkçıların anlaması imkânsızdır. Biz “Varlığım Türk varlığına armağan olsun!” derken, “Varlığım falanca aşirete feda olsun!” demiş olmuyoruz! Bu söz ile varlığımızı bu güne getirmiş, sağlamış Türk adının gelecekte de sürmesi için sonuna kadar uğraşacağımızı söylemiş oluyoruz. Çünkü biz Türk varlığını, aşiretlerle işaretlenmiş, bir derebeylikler konfederasyonu olarak görmüyoruz. Etnik ırkçıların özelliği, bizim görüşümüzü “yanlış” kabul ederek bir de bu tercihimizi düzeltmeye kalkmalarıdır! 

Türk devletinin bu gün geldiği nokta, asırlar önce “Eli yay tutan tüm kavimleri, Hun yaptım!” diyen Mete’nin ve onun atalarının tercihlerinin bizi getirdiği noktadır: Uluslaşma! 

Kimse kusura bakmamalıdır ki her evin bir ve bir tek sahibi vardır. Bizim evimizin sahibine, ırksal kökenlerine, dini mensubiyetlerine hatta lisanî kökenlerine bakılmaksızın, kural altında beraberlik iradesini benimsediği anda “Türk” adı verilir! Bundan dolayıdır ki göğsünde al bayrağı taşıyan Elvan’a etnik ırkçılar gibi yaklaşmayız. Onların Elvan için söyleyecek bir şeyleri yoktur, çünkü bal gibi Afrika kökenli bir atletin nasıl olup da “Türk” sayılabileceğine dair dağarcıklarında en ufak bir şey yoktur! 

Etnik ırkçılar işte bu soyut değerlere bağlılık iradesini içlerine sindirememektedir. Ancak doğumla kazandıkları bir etnik kimlik dışında, iradeye dayanan ve çok daha kapsayıcı soyut bir kimliğe karşı kin ve nefret duymaktadırlar. “Kürtlerin inkârı!” denen şey, etnik kökene bağlılığın reddi ve kökenler üstü kurallı beraberlik altında doğal benzeşmeyi tercih etmemizdir. 

Kimse kusura bakmasın her toplum bir şeyleri mutlaka reddeder! Her tercih bir diğer tercihi reddetmektir. Her yolculuk, bir başka yoldan gitmemek demektir. Türk Ulusu, ırksal kökene dayanan ayrılık yolunu reddetmiştir. Bundan dolayı uluslaşmış ve devletlerini de buna göre teşkilatlandırmıştır. Bu tercih, Türk kimliğine katılmayı kabul eden, iradesini onunla birleştiren herkesin de tercihidir. Bundan dolayıdır ki etnik ırkçıların sandığı gibi uluslaşmanın meşruiyeti sorgulanamaz! Bundan dolayıdır ki uluslaşmış bir toplumun egemenlik alanında, onunla eşit, bir başka egemenlik barınamaz! Onun tercih ettiği yolu reddedenlerin yolculuklarına istasyonlar kurulamaz. 

Devletimiz seksen yıllık değildir. Devletimiz en az dört bin yıllık bir varoluşun son halkasıdır! Dört bin yıldır yürümekte olduğumuz yolda, ulusal bünyemiz sayısız ırkın, dilin, dinin ve kültürün bir çelik alaşımı olmuşken bütün aidiyetleri, aşiret bağlılığından ibaret olan etnik ırkçıların, bize yaptığımız tercihin, gittiğimiz yolun, yanlışlığını anlatması abesle iştigaldir. Üstelik bunu, kendi şiddet tehdidine sebep olarak gösterip de yapması deli saçmasıdır! Üstelik de bizi bu yoldan gene terör ile vazgeçirmeye çalışması nevroz ötesi bir patolojinin, bir akıl hastalığının belirtisidir. 

Türk ulusu, kanının son damlasına kadar vatanının bütünlüğünü savunur! Terör tehdidi, ancak terörden korkanlar için anlamlıdır. Hayatları aile meclislerinin kararına bağlı olan ve bunun sürmesini, buna hiç dokunulmamasını isteyenlerin, elbette vergi vermeyecekleri, hayatı cehenneme çevirecekleri gibi tehditleri savurması doğaldır. Hayatları kuraldan çok, izin verilen hayata dayanan toplulukların, kendileri için yaptıkları bu tercih, kuralla beraber olmak tercihiyle aynı yolu kullanamaz. Etnik ırkçılar tehdidin değil, kuralın esas olmasına tahammül edememekte, kendi yollarını ayırıp gitmektense, kural yolunun mimarı ve sahiplerini kendi yollarına sürüklemek istemektedirler. 

Etnik ırkçılar kurulmuş ve çoktan işletilen bir otobanda ters taraftan giden ve ellerinde taşla trafiğin akışını değiştirebileceğini sanan akıl hastalarıdır. Bu ciddi bir akıl hastalığıdır, çünkü etnik ırkçıların yaptıkları, kendi var oluşlarını sağlayan kurallar dünyasına karşı çıkmaktır. Çünkü yaptıkları, bir yoldan giderken diğer yolun nimetlerine ulaşmaya çalışmaktır. 

Bundan dolayıdır ki savaş çığlıkları atarken teröristlerinin itlafına, çocuklarının ellerine taş verdirirken sosyal hayattan dışlanmalarına, tehdit ederken öfkeyle karşılanmalarına şaşmaktadırlar. 

Türkiye’de ayrılık da tartışılacaksa bu , aklın ve sebep sonuç ilişkilerinin rehberliğinde yapılmalıdır, etnik ırkçıların, doymak bilemeyen maymun iştahına ve ayırt etmekten yoksun, eksik algılarına ve akıllarına teslim olunarak değil. 

*http://blog.milliyet.com.tr/kurtler_ne_istiyor__Elbette_iktidar_____Nasil_/Blog/?BlogNo=321147  

 
Toplam blog
: 153
: 503
Kayıt tarihi
: 11.02.11
 
 

Eczacıyım, memlekete meraklıyım.....