Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Haziran '18

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Yosma – Osmanlı'da Kaldırım Serçesi 2; Arap Gül, Kamelyalıdan Daha Atik Davrandı

Yosma – Osmanlı'da Kaldırım Serçesi 2; Arap Gül, Kamelyalıdan Daha Atik Davrandı
 

yosma-osmanlı'da kaldırım serçesi - roman- nazan şara şatana


Arap Gül, Kamelyalıdan daha atik davrandı, Mişa’nın yüzüne okkalı bir tokat indirdi.

Mişa’yı kolundan tuttuğu gibi Deli Hacer’in olduğu yerin kapısına götürdü. Kapıyı açtı. Deli Hacer’in üstü başı kan içindeydi. Yılan Halil’in ağzına bir bez tıkamış iyicede bağlamış, adam ne kadar bağırsa da sesi duyulmaz olmuştu. Bıçağı çıkarmış, temizliyordu. Mişa’yı görünce elindeki bıçağı ona tuttu.

“Kamelyalı bu da kesilecek mi?”

Kamelyalı kolunu tutuğu kızın korkudan titrediğini hissedince, oldukça rahat bir şekilde.

” Konuşmazsa keseceğiz. Kuşe Vildan hala gebermedi mi?”

“Az kaldı can çekiştiriyor.”

Mişa çığlık attı.

“Bana dokunmayın, ne derseniz yaparım. Paraların yerini de hemen söylerim size.”

Mişa’ya korku da yakışmıştı. Güzel kadındı Mişa. Sarışındı. Mavi gözleri vardı. Ağzı burnu okka gibiydi. Tek kusuru boyunun kısa olmasaydı. Boyu da uzun olsaydı yakardı etrafı.

Kamelyalı, Deli Hacer’e baktı.

“Abla sen o bıçağı bana versene.”

“Al kızım, mutfakta bıçak çok bir tanede ben alırım. Sen merak etme.”

Kamelyalı kızın kolundan tuttu, yolu kapatan meraklı bakışlarla içeri bakan kızlara bağırdı.

“Ne duruyorsunuz, yolu açsanıza?”

Kızlar hemen kenara çekildiler. İçlerinde bir Rum dilberi vardı Helanka. Kamelyalı onu diğerlerinden farklı görürdü. Mert bir kızdı. Acıları onunda çoktu. Derdini anlatırdı zaman zaman Kamelyalıya, hatta bir çocuğu olduğunu bile söylemişti.

Güçlü kuvvetli bir kadındı. Ona işaret etti,

“Bak Helanka iki kızı al kapının arkasında dur. Bu pezevenk geldiğinde kafasına odun mu indirirsin, yoksa bıçağı vereyim bıçak mı saplarsın?

Ne yaparsan yap ama bizim yanımıza ulaştırma anladın mı? Ben bu paraları alayım, ondan sonra kim kime eziyet çektiriyor? Görürüz.”

Helanka hemen başı ile ‘tamam’ işareti yaptı. Peta’yla Benli Aymaz’a yanına gelmeleri için işaret etti. İki kadın hiç itiraz etmeden hemen denileni yapmışlardı. Birerde odun almış öylece beklemeye başlamışlardı.

İç kısımdan bir ses duyduklarında kamelyalı o tarafa döndü, bıçağını her an fırlatacak, yâda yakınına gelirlerse saplayacak şekilde tutuyordu. İki kızın daha içeriden geldiklerini gördü. Kızları görünce rahatladı. Sarı Naciye ile Arap Gül’dü gelenler. Arap Gül defalarca kaçmış, Kör Yusuf’un adamları onu bulup getirmişlerdi. Sarı Naciye’de bir kaçtığında sırtında etleri kanayana kadar kırbaçlanmış, günlerce yataktan çıkamamıştı. Kamelyalı o zamanlar ona bakmış, sırtına Deli Hacer’in ilaç niyetine yaptığı karışımları sürmüştü. Üstelik kızların ona yardım etmesi yasakken her şeyi göze almış bu inleyen kızın acısı hafiflesin diye herkesin uyumasını bekledikten sonra gidip ilacını sürmüştü. Son gece Cellat onun ne yaptığını görmüş, Efruze’yi tuttuğu gibi havaya kaldırmış sonra da yere çalmıştı. Kızın dizi sakatlanmış günlerce topallayarak yürümüştü. Bu iki kızda onu severlerdi o ne derse yaparlardı. Arap Gül, hızla geldi.

“Biz ne yapalım bacım, söyle ne istersen yaparız.”

“Yapalım Arap Gülüm zamanıdır.”

Sarı Naciye;

“Ah o zamanlar benimle olmadınız ki kaçalım. Olsun zararın neresinden dönülse kardır. Bende varım.”

Kamelya sevinmişti. Bunlar güçlü kuvvetli kadınlardı. Sarı Naciye çok güzel bir kadındı. Saçları sarıydı ama teni çok beyaz değildi, gözleri de menekşe rengi gibiydi. Etine dolgun biriydi ama sermaye olarak iyi para ediyordu. Arap Gül, çok esmer seven erkeklerin tercih ettikleri biriydi.

O hatta biraz da kadın irisiydi. Saçları kıvır kıvır ve çok kabarıktı. Kocaman gözlerinin beyazı siyah teninde pek güzel görülürdü. Tek kusuru dudaklarının çok büyük olmasıydı. Güldüğü zamanlarda beyaz kocaman dişleri ortaya çıkardı ki bu da güzel görülmezdi.

Kamelyalı, onlara işaret etti.

“Siz ikiniz benimle gelin” dedi.

Bu virane yerin birde yukarısı vardı. Onlar yerlerde kayadan oyulmuş kovuklarda yatarken, erkekler burada yukarıda yatar yer içerlerdi. Mişa’nın da odası yukarıdaydı. Efruze üst kata ilk defa çıkmıştı, ufak bir çığlık attı.

“Burası ev gibi...”

Ev gibiydi. Aşağının aksine yukarı sıcaktı. Döşenişi de güzeldi. Bir koridor ve birçok odanın kapıları vardı. Mişa’yı hızlıca dürttü.

“Nerede?”

“Tamam göstereceğim.”

Bir odanın kapısını açtı, burasının Kör Yusuf’la Kuşe Vildan’ın odası olduğu belliydi. İyi döşeli bir odaydı. Büyük bir yatak, tüllerle süslü cibinlik, yerde halı, mumlar. Ortasında bir soba vardı. Evin içinde gördüğü tek soba buydu. Kızların kaldığı büyük odanın ortasında bazen bir mangal olurdu. Mangalın ısıtacağından ne olurdu ki?

İki kız sadece bu sene kız zatürreden ölmüşlerdi. Devamlı öksürürlerdi, burunları akar, boğazları şişerdi. Çok üşürlerdi.

Mişa karşı tarafta duran dolabın alttaki kapaklarından birini açtı. Küçük bir teneke kutu çıkardı. Çekmecelerden birinden de bir anahtar aldı. Kutunun üstündeki asma kilidi bununla açtı.

Kamelyalı o zaman gözlerine inanamadı. Bunun içi iç içe sarılmış, bağlanmış kâğıt paralarla doluydu. Elini kutuya uzattığı anda kapının açılma sesini duydu. Mişa bağırdı.

“Yusuf abi buradayım.”

Arap Gül, Kamelyalıdan daha atik davrandı, Mişa’nın yüzüne okkalı bir tokat indirdi. Paraları ve yukarıdaki konforu görmek onları adeta vahşileştirmişti. Kıza bir iki tokat daha attı. Mişa da artık korkaklığını bir tarafa bırakmış olacaktı ki kızın üstüne atladı. Boğuşmaya başladılar. Kamelyalı sadece onlara bakıyordu. Aklı aşağıda neler olduğunda kalmıştı.

“Sarı Naciye, paraları kilitle, çabuk ol.”

Sarı Naciye, telaşla paraların olduğu teneke kutunun asma kilidini kilitledi, kilidi Kamelyalıya verdi. Kamelyalı kilidi göğsüne koyduğu anda içeri Kör Yusuf ve iri kıyım adamı cellat girdi. Kamelyalı onları görünce şaşırdı. Aşağıdakiler nasıl olmuştu da bunları yukarı göndermiş?

Kör Yusuf onların yukarıda olduklarını hele de para kutusunun da ortada olduğunu görünce delirdi. İnce uzun, kirli sakallı, yağlı uzun karma karışık saçlı, gözünün biri kör, iri burunlu çirkin adam, yüzünün aldığı şekille daha da çirkinleşmiş bir o kadarda korkunç olmuştu.

Kızlar onun bu çelimsiz haline aldanmazlardı. Onda zayıf kuvveti olduğunu bilirlerdi. Sinirlendiğinde hayvanlar kadar güçlü olurdu.

“Siz ne yapıyorsunuz burada?”

Kamelyalı o anda celladın elindeki bıçaktan kan sızdığını gördü. Anlamıştı bu hayvanlar aşağıdakileri bıçaklamış, yolu açmış öyle gelmişlerdi. Biraz önceki kuvveti bir anda yok olmuştu. Kör Yusuf’u görünce balon gibi sönmüştü. Korkmuştu. Eski korkak, sinmiş Kamelyalı haline dönüşmüştü. Kekeledi.

“Şey, biz.”

Başka bir şey söyleyemeden suratının ortasına okkalı bir yumruk yemişti. Kör Yusuf öylesine sert bir yumruk atmıştı ki burnundan gelen ağrı ile Kamelyalı burnunun kırıldığını anlamıştı. Gözleri karardı, yere düşecek gibi oldu. Uzaklardan bir ses duydu. Bir erkek çocuğu sesleniyordu.

“Abla, yapabilirsin, sen onu tutarsın.”

“Udo yapamam, ben o kadar hızlı koşamam ki, sen yine beni geçeceksin.”

“Benim geçmem önemli değil ki, sen yarışmaya gireceksin, kazanman lazım. Bunu babamda istiyor.”

“Babam benim kazanmamı istiyor.”

“Evet, abla yapabilirsin, haydi.”

“O zaman ben çalışayım, durmadan koşayım. Yarışma gününe kadar hazırlanırım.”

“Yaparsın Evdoksiya sen güçlüsün. Ben eve gidiyorum, su içeceğim sana da getireyim mi?”

“Evet, çok susadım zaten.”

“Tamam, gidiyorum. Evdoksiya, sen ben gelene kadar çalış.Biliyorum sen güçlüsün sen yaparsın. Sen istersen yaparsın.”

 

./…

NAZAN ŞARA ŞATANA

 

 

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....