Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ekim '17

 
Kategori
Deneme
 

Yüreği Ellerinde Gezen Adam

 

Önümüzdeki hafta yayınlanacak kitabımın adı bugünkü yazının da konusu oldu.

Bir insan nasıl yüreğini ellerine alır da gezebilir? Diye soruyorsunuzdur çoğunuz, tahmin ediyorum.

Teknoloji, özellikle de iletişim teknolojisi geliştikçe dünya küçülüyor, bizlerin dünyayla yakınlaşması artıyor, bizden on binlerce kilometre uzakta yaşananları bile anında öğrenebilme şansına sahip oluyoruz.

Dünyanın dört bir yanında olup bitenlerin içinden olumlu olanları görüp sevinen, mutlu olan azınlığı bir yana bırakırsanız, tüm acılar ve olumsuzluklar gelip bizlerin yüreğinin hem de tam orta yerine oturuyor.

Ege denizinde ölüme yürüyen mültecileri, cesedi Bodrum sahillerine vuran Aylan Bebeyi nasıl görmezden gelirsiniz?

Gazze’de misket bombalarıyla can ver veren çocukların acısına nasıl dayanır yüreğiniz?

Suriye’de, Irak’ta, Arakan’da yaşanan toplu katliamları duyan kulaklarınız, basında yer alan resimleri gören gözleriniz, nasıl susturur yüreğinizdeki çığlıkları?

Nasıl dayanır yüreğiniz bu kadar çok acıya?

Yaşananları görmezden gelemiyor, haksızlıklar karşısında” bana ne!” diyemiyor, tüm olup bitenlere sırtınızı dönemiyorsanız; yüreğiniz artık göğüs kafesine sığmaz oluyor.

İşte o zaman ellerinizde taşımak zorunda kalıyorsunuz yüreğinizi.

Çünkü bedeniniz nereye giderse gitsin; yaşanan acılar, yüreğiniz ve vicdanınız birlikte gittiğiniz her yere geliyor.

Çektiğiniz her acı, duyduğunuz her sıkıntı yüreğinizi daha çok ağırlaştırıyor ve bedeninize sığmaz oluyor.

Her geçen gün artan kadın cinayetleri, baskı ve şiddet, çocuk istismarları, yıkılan yuvalar, yakılan ormanlar, yüreğinizdeki acıları daha da büyütüyor ve artık yüreğinize hakim olamıyorsunuz.

İşte o yüzden gülüm,

Aldım yüreğimi ellerime, nefes aldırmaya çalışıyorum.

Yüreğim ağrıyor gülüm!

Bedenim alışsa da ağrılara, yüreğim dayanmaz oldu.

Keşke mümkün olsa da, bırakıversem ellerimden yere; Bir söğüt ağacının gölgesine, ya da durgun akan nehrin kıyısına.

Ya da bıraksam seni yüreğim, o binlerce sığınmacıya mezar olan Egenin serin sularına.

Fırtınalar alıp götürse seni, soğuk sularda kızgınlığın geçer mi bilmem?

Soğur mu yüreğim biraz olsun?

Şimdi bunları yazarken bile yüreğim ağlıyor be gülüm!

Taşa kesmiş sandığın, kahrolası yüreğim.

Yine daha on sekizine bile girmemiş bir kız çocuğuna kıymışlar, hem de “çok sevdiği için, kimseyle paylaşamam” diyen sevdiği genç tarafından.

Halkın yarısından çoğu yoksulluk sınırının altında, onların yarısı da açlık sınırında direniyorsa, haydi yüreğim sen de dayan!

Dayan yüreğim, diren yüreğim, yaman yüreğim….diye diye sana ne işkenceler ettik.

Ne çok zorladık seni.

Biliyorum artık, kalmadı dayanacak gücün, kalmadı tahammülün!

Ne ben senden, ne sen benden vazgeçebiliyoruz.

Ben bedenimdeki arızları gidermeye, onarmaya çalışıyorum da, sen yaralarını onarabilecek misin?

Daha ne kadar dayanabileceksin?

Yaşanan tüm acılara inat, görülmemiş hesapların, yarım kalmış aşkların, yaşanmamış sevdaların, hatırına; gel sen yine de biraz daha dayan yüreğim.

Henüz bitmeyen umutlarımız, özlemle beklediğimiz hayallerimiz var.

Ne demiş yaşamı acılarla, hasretle geçmiş büyük ozan

“kararmasın yeter ki, sol memenin altındaki cevahir.”

Biliyorum, çok acı çekiyorsun, ağrılar içinde kıvranıyorsun

Ama barış için, özgürlük için, yaşanası bir dünya özlemi ve ölümsüz aşklar, ölen aşıklar için de olsa biraz daha dayan be yüreğim!

AYHAN ONGUN(Gazeteci-Yazar) 31.10.2017/BODRUM

NOT: Yeni kitabımın ilk tanıtım ve imza günü 10 Kasım Cuma günü saat 17-19 arası İstanbul Kitap Fuarında(TÜYAP-Beylikdüzü) gerçekleşecektir.

 
Toplam blog
: 396
: 168
Kayıt tarihi
: 13.01.10
 
 

Barış içinde, birlikte yaşayabilmek adına insan ve emek odaklı paylaşımlardan yanayım.   Öğretmen..