Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Kasım '15

 
Kategori
Sivil Toplum
 

Yurttaş

Yıl 1976. Kepirtepe İlköğretmen Okulu mezunu genç öğretmen olarak tayinim Adıyaman’a çıktı. Urfa’ya atanan arkadaşım ile görev yerlerimizi bulmaya gittik. Önce Urfa’da arkadaşın atandığı köyü öğrenip Adıyaman’a doğru yola koyulduk. Urfa Siverek arasında Kâhta Adıyaman yol kavşağında, Bağlarbaşı’nda vaha gibi yeşillikte mola verildi ve minibüsten indik. Günlerden Ağustos ve sanırım sıcağı anlatmama gerek yok. Yabancı olduğumuz tipimizden belli. Yaşlı bir amca yanımıza geldi. Kendimizi tanıttık. Hoşbeşten sonra köyünün Kâhta’ya bağlı, Gerger tarafında, Siverek’i gören dağlarda olduğunu söyleyerek; “İnşallah bizim köye gelirsin Hoca” dedi bana.

Okullar açıldığında babamla gittik. Babam; köyün uzaklığını, halkın yoksulluğunu, okulun berbat halini görünce bırakmak istemediyse de kaldım ve göreve başladım. Çünkü benden büyük ve küçük ikişer kardeşim okuyordu ve haneye gelir getirecek ilk kişi olmuştum.

Okul; müteahhitten teslim alındıktan üç hafta sonra yıkılmış! Hemen yanında iki katlı ve alt katı ahırdan bozma iki derslik olan okulu açtım. Okulun üstü de bir odalı benim evim.  Çocuklar Çukurova’da olduğundan eğitim öğretime sağlıklı başlayamadık. Kısacası her öğretmenin yaşadığı sorunları yaşadık. Sonra Kâhtalı bir vekil geldi ve ortak oldu yaşamıma. Köyden Kâhta’ya her gittiğimde okunacak ne varsa doldurur gelirdim.

Köylülerde Türkçe bilen az var. İstanbul’da çalışanlar veya Trakya’da askerlik yapanlar geldiğinde memleket kokusunu alıyordum. Bol bol kitap okuyup, şiir yazıyordum.

Üç ay falan geçmişti. Bir akşam genç biri geldi; “Hocam dedem seni çağırıyor” dedi. En son kasabadan gelirken aldığım gazeteleri de almamı tembihlemiş. Birlikte gittik. Tanıdım, Hüseyin amca. Hani Urfa’dan Adıyaman’a geçerken minibüste tanıştığımız. Köyün yaklaşık bir kilometre dışında büyük aile olarak yaşıyorlardı ve köyde, çevrede saygın biriydi.

Hoş ve kültürlü birisi. Epeyce sohbet ettik. Hafta sonu olduğundan gece orada kaldım. Sabah erkenden kalkıp bütün gazeteleri incelemiş. Kahvaltımızı yaptık ve o güne kadar okul yaşamımda ve sosyal hayatta da hiç öğretilmeyen bir ders sundu bana. Her daim çok satan(!) ünlü gazeteyi göstererek; “Bak, Türkiye Türklerindir yazıyor hocam. Benim babam Çanakkale’de, amcam Balkan Harbi’nde sizin oralarda kaldılar. İyi de ben Türk değilim. Ama bu ülkeyi bu gazete patronlarından daha çok seviyorum.”

Ahmet Arif’in anlattığı 33 kurşun, Kaypakkaya’nın cesedinin paramparça babasına teslim edilmesi, yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği diyenlerin vurulması, idam edilmesi gibi binlerce olay yaşanmıştı ama henüz12 Eylül gelmemişti. Yani; 12 yaşında Uğur Kaymaz devlet adına 13 kurşunla vurulmamıştı. Diyarbakır cezaevinde işkenceler yaşanmamıştı. Köylülere pislik yedirilmemişti. Zindana atılan kadınlar; “Kanamam var, pamuk alabilir miyim komutanım” demek zorunda kalmamıştı. Necdet Adalı;  “Sevgili anneciğim ve babacığım, sizleri ve ezilen halklar uğruna mücadeleyi erken bırakmak zorunda kaldığım için üzgünüm...”, Erdal Eren; “Sevgili annem, babam ve kardeşlerim, zavallı ve çaresiz biriymiş gibi ardımdan ağlamanız beni yaralar” diyerek işkenceden sonra idam edilmemişti…

 “Özgürlüğü sevmek başkalarını sevmektir, iktidarı sevmek kendimizi ve çıkarımızı sevmektir” (William Hazlitt). Ve ben özgürlüğü sevmeyi öğrendim. 6 yaşında 2-13 yaşlarında bizi annesiz bırakan ilahi adalete, büyükdede-dede-baba-çocuklar olarak sürekli çalışmamıza rağmen 14 yaşında ceket ve ayakkabıya kavuşan biri olarak sistemin adaletine zaten inanmıyordum. Bu nedenle özgürlüğü sevmem gerektiğini anladım Hüseyin Amcadan.

Bugünün çocukları gençleri şanslı diyebilir miyiz? Evet, teknoloji var ve her türlü haberi, olayı izleyebiliyorlar(mı?). 30 yıl iç savaş yaşattılar bize ve aynı coğrafyanın çocukları birbirini öldürdü, komutanlarının emriyle!

Ve bu gün; egemenler tarafından bilerek, isteyerek, planlanarak ve de taammüden yaşatılmış bu kana rağmen barış yapmaya adanan gönüllüler var. 7 Haziran günü ülkenin ve dünyanın her tarafından bu umuda verilen oylar var. Yakın zamanda, yargılanamadan ölene ve 13 yıldır tek başına demokrasi vaadleri ile iktidar olan ardıllarına inat barajı aşarak gelen ve tüm yoksullar, sosyalistler gibi ötelenmenin yanında ayrıca Kürt oldukları için de ayrımcılığa uğrayan ama bunu da aşıp herkesi kucaklama amacını beyan eden Kâhta Alidam Köylü Hüseyin Amca’nın çocukları var.

Mesafeliyim, mesafeliyiz, kuşkuluyum, kuşkuluyuz…! Güven veren başkası var mı? Tüm bu süreçlerde; yoksul, sol, azınlık, alevi, Kürt, vb olanlar ötelenirken, itelenirken, tekmelenirken hangisi siyasi olarak karşı durdu? Bizi biz anladık sokaklarda, mahpuslarda ve bu gün bazımız rahat, bazımız kuşkulu olsak da en güven veren siyaset mecliste kilit oldu.

Bu coğrafyada ulus olmak zordur, farkındayım. İyi niyetle bile olsa kaşınmaya amade bir coğrafyadayız ve bu nedenle etnisite adı ile ulus olamadık. Kaşınma da kaşıyanlar da bitmedi ve bitmeyecek. Mesele bayrak, vatan, etnisite, vb değil elbet, mesele sistem. İşte bu gerçeği görmemizi engellemek adına en ufak sivilcemiz bile kaşınıp yara yapılmaya adaydır.

Bizlerin yaşadıklarının binde birini yaşamadıkları halde; laikliği benimsemekte direnenler(!), inançları yüzünden baskı gördüklerini beyan edenler(!)dini kullanarak iktidar oldular ve 13 yıl sonra sermayenin emrinde din soslu, yalan dolanlı, bakara makaralı liberallikleri görüldü.

Kuşkuluyum, mesafeliyim derken din bezirgânları ile benzerlik kurmak değil amacım. Ama acılarımızın bedeli fiyasko olmasın diyedir sorgulamam. Ki “Sorgulamadan solcu olunmaz” ı öğrendik yaşamımızda. Toplum içinde acılar yaşarız; bazen tek, bazen grup olarak. Acımız bitince neşeleniriz, bize acı çektirenlere inat da denebilir buna. Acıları sineye çekmiş olanlar neşeyi de sineye çekerek bu kazanım için neşelerini göstermediler ki bu da toplumsal barışa bir bedel değil midir?

Yurttaş olmak dünyanın en zor halidir, hele bizim gibi bol çiçekli coğrafyada. Ama olabiliyorsan da dünyanın en iyi yurttaşı olursun. Yurttaş; aynı yurtta yaşamaktır, aynı acıları ve sevinçleri paylaşmak ve ayrılıklarımızı kültür olarak yaşayıp birbirimizi zenginleştirirken emeği öne çıkarıp birleşerek sistemi sorgulamaktır. Gelin yurttaş olalım ve birlikte yaşamı zorlayalım ve hayatımızı kolaylaştıralım. 

 
Toplam blog
: 16
: 84
Kayıt tarihi
: 17.03.15
 
 

1957 Poyralı (Kırklareli-Pınarhisar) doğumluyum. 1976 yılı Kepirtepe Öğretmen Okulu mezunuyum. 20..