Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mart '10

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Zamanın Farkındalığı , "On İkiye Bir Var" / Haldun Taner

Zamanın Farkındalığı , "On İkiye Bir Var" / Haldun Taner
 

Haldun TANER


İnsanoğlu kendi benliğinin farkına vardığı andan itibaren “<ı>varlık” kavramını incelemeye ve sorgulamaya başlar. Yüzyıllar boyu felsefeciler bu kavram üzerine düşünmüşler ancak kesin yargılara ulaşamamışlardır. 19. yy sonlarına doğru gerçekleşen bilimsel ve teknik gelişmeler, varlık kavramı üzerinde durulurken, bir diğer kavramın da varoluş sorusunun yanıtına giden yolda önemli bir yeri olduğu düşüncesini doğurmuştur; <ı>“zaman” kavramı.

Edebiyatın temelinde insan teması bulunduğu için, insanlığı ilgilendiren ve yeni doğan bu düşünce, sadece fizik, matematik, psikoloji gibi teknik alanlarla sınırlı kalmamış, zamanla edebiyatı da etkilemiştir. Haldun Taner de <ı>“On İkiye Bir Var” adlı öyküsünde zaman kavramı ve insanların zamana bakış açısını duyarlılıkla ve sembolik bir anlatım tarzıyla işler.

Taner’in öyküsünde ana karakter kendisini zaman kavramını ele alarak sorgulamaktadır. 9 yaşında varlığının farkına varan karakter, bunun farkına zamanı saate bakmadan tahmin etmesiyle varır.

<ı>“Başım dönüyor, kulaklarım uğulduyordu. İçimi, tarifsiz bir korku kapladı. O güne kadar benden gizli içimde işlemiş durmuş bir saatin tik taklarını, ilk defa o anda duyar gibi oluyordum.”[1]

Öyküde, zaman bir bütün olarak ele alınır ve zaman geri alınamayacağından insanların onu en yoğun biçimde doldurmalarının gerekliliği okuyucuya anlatılır. Zamanı hayatımıza göre şekillendiremeyeceğimize göre, hayatımızı zamana göre şekillendirmemiz gerektiği belirtilir. Taner, zamanın farkına sadece yılbaşı gecelerinde bir dakikalığına geri sayım yaparken varan insanları yaşamı anlamaktan uzak insanlar olarak tanımlar; çünkü ana karakterin içinde sürekli akan bir saat vardır ve o her geçen saniyenin farkındadır.

Öyküde eleştirilen bir diğer konu ise günlük yaşamdaki düzensizliklerdir. Yazar bu konuyu ele alırken ana karakterin temposuz her şeyden rahatsız oluşunu kullanır. Öykü kişisi insanlarla yürüme temposu uyuşmadığı için onlarla yan yana yürümek bile istemez. Tüm bu tempo mükemmeliyetçiliği, insanların zaman kavramına verilmesi gereken değeri vermemesini ve bunun sonucunda doğan düzensizliği eleştirir.

Taner, öyküdeki sembolik anlatımı somut bir kavram olan “saat” ve soyut bir kavram olan “yaşam” üzerinde toplamıştır. Saatleri insanlara, yaşamı da zamana benzetir. Öykü kişisi boş zamanlarında insanları saatlere benzettiği oyunlar oynadığından bahseder. Yahut tam tersi; saatleri insanlara benzetir. Örneğin; odasındaki duvar saatine büyük bir saygı duyar ve onun yanında bazı laubali işleri yapamayacağından bahseder; çünkü o saati büyük babasına benzetmektedir. Durmuş saatle ayarı bozuk saati karşılaştırdığında ise durmuş saati tercih eder; çünkü onun en azından günde iki kere doğru saati gösterdiğini belirtir. Bunu göstererek zamanı yanlış kullanmanın bir anlamı olmadığı hatta yanlış kullanmak yerine, onu hiç kullanmamayı yeğlediğini aktarır. Zamanı yaşamın ta kendisi olarak gördüğü için onu bir gün kaybetmekten yani ölmekten korkar. Bunun için her anın en dolu şekilde yaşanması gerektiğine inanır.

Taner ayrıca saatleri toplumdaki zıtlıkları anlatmak için kullanmıştır. Toplumun sosyal ve kültürel yaşamını saatlerle açıklar. Eğitim ve kültürü saatin kurgu mekanizmasına benzetir ve insanların da bu kurgu mekanizmasına göre hareket ettiğinden bahseder. Hatta çoğu zaman bu mekanizmanın başkaları tarafından kurulduğunu belirtir.

<ı>“Kimi hâlâ alaturka saat ayarı üzerinde işler. Kimi Greenwich ayarıdır, kimi San Frascisco… Bazımız ileri gider, kimimiz geri kalırız.”[2]

Bu sözler aslında ülkemizdeki sosyal farklılığın en kısa özetidir. Toplumun farklı kesimlerinin uyumsuzluklarla dolu olduğunu anlatır. Bazıları halen kültürel değerlere önem verirken bazılarının batılılaşma gibi çabalar içerisinde kayboldukların belirtir.

Yaşamı, zamanın akışıyla bire bir ilişkilendiren yazar, soyut bir kavram olan <ı>“zamanı”, onun önemini, insanların ona karşı farkındalığını ve onun yokluğunda meydana gelebilecek sorunları yalın bir dil kullanarak ele almıştır. Her ne kadar “ısmarlama bir yazı”[3] olsa da, bu yazısıyla Taner, “zamanı aşan” bir yazar olduğunu açıkça göstermiştir.

Kaynakça

1. Haldun Taner’in Hikayeleri ve Hikayeciliği, Sıdıka Dilek YALÇIN; Bilgi Yayınevi

2. Varlık ve Zaman Bağlamında İki Hikayenin Mukayesesi: “On İkiye Bir Var” ve “İnsanlar ve Saatler”, Ahmet Faruk GÜLER


[1] Haldun Taner, Bütün Hikayeleri-3; Bilgi Yayınevi 2009, syf. 20

[2] Haldun Taner, Bütün Hikayeleri-3; Bilgi Yayınevi 2009, syf. 24

[3] Sıdıka Dilek Yalçın’ın <ı>“Haldun Taner’in Hikâyeleri ve Hikâyeciliği” adlı yazısına göre

 
Toplam blog
: 4
: 6744
Kayıt tarihi
: 21.05.09
 
 

İzmir'de 1993 yılında doğdum. İlköğretimi Eskişehir'de okuduktan sonra Erzurum'a liseyi okumak üz..