''Inflated Ego Psychose'' (Şişirilmiş Benlik Psikozu)

Goethe-Institut İzmir'de, iki ay kadar öğrencisi olduğum bir öğretmenim, ''Bana, 'Sie' (siz) yerine 'Du' (sen) diye seslenilen dükkândan çıkar giderim ve bir daha adım atmam!'' demişti. İngilizce'de zaten 'thou' (sen) kullanılmıyor ve herkes (aslında) birbirine 'you' (siz) diye sesleniyor. Murathan Mungan da, ''Ben sizin nereden sen'iniz oluyorum?'' demişti. İkinci tekille seslenmek kişinin özel alanına bir saldırıdır çünkü... Özel alanlara izinle girilir çünkü...

Biz ulusça, böyle edilgen edilgen saldırmaktan hoşlanırız, burnumuzdan kıl aldırmayız, bulutun büyüleyici nemine kapılır gideriz, aba altından sopa gösteririz: Gözleri kan bürümüştür; kınamak, aşağılamak, sözümüzü kesinlikle dinlenir kılmak adına ikinci tekille ağzımızı doldura doldura tümceye başlar, boynu öne çıkarıp başı hafif sola eğip çeneyi uzatarak sol kaşı yukarı kaldırırız. Göz dağları veren, saldırgan ses tonu ve nazal tıslamalarla hedefteki kişiyi sistemden düşürme ataklarından büyük doyumlar alırız. İşte Türk atasözü ne güzel söylemiş: Öfke baldan tatlıdır!

''... Küçüklerimi seevmek, büyüklerimi saaymak...''... Sabahçılar ve öğleciler, her gün sevin ve sayın çocuklar! Ama ne olur, gün gelip de kendi adınıza konuşurken 'ben' yerine 'biz' demeyi seçmeyin, 'büyüklük' yapın ama kendinizi 'büyüksemeyin', özel alanlarınızı olduğundan büyük göstermeyin; izin almaksızın 'siz' yerine 'sen' demeyin; gelecekte, ne kadar büyük adam olursanız olun başkalarının özel alanlarına girmeyin... Bilgi de, sağduyu da önemlidir; bir gün bilmediğiniz konuda konuşmak, dayanaksız sözler etmek durumunda olmayın. Lütfen araştırın, yanlış bilinenleri sav diye ortaya koymayın çocuklar. Bunlar serbest radikaldir çünkü. Ne zaman, nasıl oldu anlamadan sakın 'şişirilmiş benlik psikozu'na tutulmayın, böyle olguların bakısı zor ve çetin.

Karşısındakinin savını çürütmek için 'oturgaçlı götürgeç' gülünçlüğü gibi başıbozuk dolanan hem zavallı, hem zararlı kımızlara prim vermeyin: Pazar akşamı, televizyonda karşılıklı olarak birbirini 'sen'leyen 'büyük adamların' haberleri ve Aydın Doğan'la yapılan konuşmanın ardından 'Pehpeh!' deyû kanaldan kanala gezer iken, başka bir ateşli tartışmaya denk gelip öylesine sağgörüden uzak bir 'sav' duydum ki, alnıma ve kazayaklarıma botoks etkisi yaptı! TDK sözlüğünde 'otobüs'ün karşılığının, bu uydurma söz olduğuna inanmış Armağan Çağlayan! Dilimizi doğru yazıp konuşamayan TDK karşıtlarınca alay etmek amaçlı çıkarıldığını bilmiyormuş ya da entelektüel düzeyine yaraşır biçimde 'Rica ederim efendim, bunlar kolay kandırılabilecek insanların kafasını karıştırmak, yanıltmak için kurumu ve dilimizi hiçe sayanların uydurduğu sözler ve söz öbekleridir' diyememiş vaktizamanında... Bu yaştan sonra da diyemez artık(!); o nedenle sözüm, siz 'bugünün çocuklarına'!.. Hangi kültür ve inançtan, hangi ülkeden olursak olalım insanız ve toplumsal yaratıklarız. Bizi diğer yaratıklardan ayıran tek özelliğimiz toplumsal yaşam kurallarımız. Bizim toplumsal kurallarımızın en başında bilgiye değer vermek, demokrasiyi özümseyerek izinsiz 'sen'lememek ve özel alanlara girmemek gelir.

Bu (yüksek olasılıkla), yine adı literatürde, nomanklatürde, vademecum'da; antik Maya, Aztek, İnka, Mısır, Hitit yazıtlarında da geçmeyen hastalıklar dizimin beşincisi. Oysa bugün 9 Eylül. Duyguları döktürüvermek gerek, bunu dizginlemenin alemi yok; çok insanca, çok Türkçe şu gözlere dolarak netlik kaybına yol açan tuzlu su! Gök masmavi, tam üzerimde, kırmızılı beyazlı izler bırakan gösteriler yapıyor TSK yıldızlarımız. Sayın İzmirli blog yazarlarım bugün ve bugünkü İzmir hava sahası gösterileri üzerine en güzel, en coşkulu yazılarını yazacaktır; bense, şu benliklerini bir güzel şişirip yaşamı ve gündemi kendi eksenleri çevresine takıp çevirmeye bayılanların hastalıklarına kafayı takmıştım, TSK yıldızlarım uzaklaştırdı; sağ olsunlar, hiç eksik olmasınlar!