Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ocak '13

 
Kategori
Söyleşi
 

“…kaç ayaklı şu atlar. Tutuşa tutuşa toynaklarından…”

“…kaç ayaklı şu atlar. Tutuşa tutuşa toynaklarından…”
 

zeliha demirel - Uygur Orhan


(Roboski Ölüleri üzerine Uygur Orhan ile Söyleşi) 

 

Roboski Katliamının birinci anma yılında Karşı Sanat’ta ''Faili Belli Roboski Katliamı''Fotoğraf Sergisi kapsamında 28 Aralık’ta Uygur Orhan’ın “Roboski Ölüleri” adlı şiir kitabı da tanıtıldı. Uygur Orhan ile insana, kitaba ve şiire dair söyleştik.

 

 Zeliha Demirel : Sevgili Uygur Orhan sizi, festivallerdeki çalışmalarınızdan, uluslararası gençlik kamplarındaki kolektif bir bilinçle ve çalışma ruhuyla gerçekleştirdiğiniz çalışmalarınızdan tanıyorum. Söyleşiye buradan başlasak.

 Uygur Orhan :Sanatın halkla buluşması için çeşitli etkinliklerde bulundum..Okuma atölyelerinden  okul tiyatrolarına her yerde vardım, varolmayı ömrüm yettiğince sürdüreceğim. 2005’in Temmuz aylarında 1. Kayseri Sanat Günleri’nin küratörlüğünü üstlendim. Resim, heykel ve şiir sergimize hem sokaktaki yurttaşları hem de akademik katmanlardaki kişileri bu sergiye katmayı başardık. Parke taşlarına herkes şiir yazdı, buldukları her türlü atık malzemeyle, yontular gerçekleştirdiler. Mühendis, mimar, öğretmen, temizlik görevlisi, seyyar satıcı bu sergiye ürün verenler arasındaydılar. Ayrıca Kayseri’nin göbeğinde insan ruhunun en güzel özlemi olan barışı, fırça darbeleriyle yansıttık.” Lübnan Guernicası” adını verdiğimiz tuvalle savaş karşıtı tutumumuzu sergiledik. İlk gözağrım, Denizli’nin Bekilli ilçesindeki Ömer Hayyam Şarap Ve Şiir Festivali oldu. Şiir dalında jüri özel ödülüyle onurlandırdılar. Ayrıca ilçe merkezine Ömer Hayyam’ın rölyefini armağan ettim. Evrensel kültür merkezinin gençlik kamplarında  heykeltıraş Latif hocamla birlikte çalıştık.. Pablo Picasso’nun “GUERNİCA”   tablosunu üç boyutlu heykele çevirdik. Üç bin beş yüz kişilik kampta heykele dokunmayan, zımparalamayan, çekiç sallamayan genç kalmadı. Sanatın kolektif bir  edime dönüşmesinde çok önemli bir fırsattı. Parantez içinde kalmamak için hep kendi harflerimizle konuşmayı,üretmeyi yeğledik..İzmir’in Selçuk ilçesindeki Pamucak Sahili’nde ikinci anıtımızı yine gercekleştirdik. Herakleitos Anıtı. Sonra, Dikili’de Barış Anıtı…Yine yoğun bir katılımla açılışı yapılan, Munzur Festivali kapsamında Pertek ilçesine armağan ettiğimiz Barış Anıtı…ve başkaları…Kolektif sanat anlayışım, hep yabancılaşmaya ve bireyci yaşam biçimine karşı duruşumdan kaynaklanıyor.

 Zeliha Demirel : “Roboski Ölüleri adlı şiir kitabınızla Adnan Yücel Şiir ve Edebiyat Festivali’nde birincilik ödülü aldınız, öncelikle kutluyorum. Resim ve heykel çalışmalarınızın yanı sıra şiir hayatınızın neresinde duruyor, şiirle olan yolculuğunuzu paylaşır mısınız?

Uygur Orhan : Şiir, hayatımın tam orta yerinde duruyor. O ki sessizlikte hatırladığımız heyecan hali, neden olmasın hayatımızın lirik parçası. Ve bu kadar gürültünün ortasındaki sükunet. Şiirimin sondan bir önceki durağı ROBOSKİ  ÖLÜLERİ. Estetiğimizi mücadelemizin gereksinimlerine göre yönlendiren bizler, doğallıkla bu yakıcı, dramatik, taptaze, açık seçik bir katliam olan Roboski, şiirimize de yansımalı dedim. Bu yapıt ortaya çıktı..Sanat, evlerde bir aksesuar değildir. Onu bir savunma ve savaş alanı olarak gördüm. Toplumla sanat arasında ulaşılmaz, yıkılmaz sanılan duvarları bir parça olsun devirmek amacındayım. Bu yüzden yazıyorum. “ Şiir bir yaşama biçimi değildir, tüm yaşamalar şiirin bir biçimidir” diyor ya büyük usta, işte öyle bir şey…Kafa ve yüreğimizin duyarlılığıyla bu acılara tanığız, her gün yaşıyoruz. İnsan ruhunu işgal etmenin çok zor olduğunu, barbar uygarlığın sanatı yok edemeyeceğini, barbarlara ve onların her türlü kirliliğine karşı sanatla da mücadele edilmesi gerektiğine inanıyorum. Sanat büyük bir yolculuk, sonsuzluğa açılan çıkış kapısı. Bu düşsel piramide bir tuğla da ben koymak istedim. Bu şiir ve aforizma tuğlaları  şunlardı; Yüzyıllık İki Şık, Her Aşk Yüreğine Göre, Göğün Zembereği, Uyguruk’tan Aforizmalar….Bu dört üründen sonra  “Roboski Ölüleri” geldi.

Zeliha Demirel : Sevgiliye kavuşamama acısından evrensel insanlık acılarına kurulan yoğun alegoride;

 “zaman yumağının ipliğini eğiren acı. hey ak gömleği çürüten kahır rüzgarı. kırılan çömlekte çatlayan. narda kalan dudağım. kalbim. yoklama defterim. Bugün vardım ayacıklarına sevdiğimin…” sesleniyor şair…

Zaman kavramına nasıl bakıyorsunuz? Zaman belli bir önceyle şimdiye göre ilerledikçe insan iyileşiyor mu gelişiyor mu? Yoksa katliamlar, acılar, sağaltılamayan yaralar,… devam ediyor mu?

Uygur Orhan : Gitmekte ve gelmekte olanın diyalektiğiyle, bu yurdun bir çocuğu olarak, yaşanmış acıları  üleşmeliyiz diye düşünüyoruz. Bu üleşmede acıya da sevince de yazgılıyız gibi. Elimiz yettiğince,kalbimiz kurumadan, tüm bu olumsuzlukları, tüm aşağılık şeyleri duyurmadan, örtbas ederek oturacak mıyız..Tabii ki hayır... Zaman kavramı, benim için yarın kör olacakmışım gibi..kullanmalıyım kalemi, çekici, fırçayı..öyle hızlı akıyor ki zaman, yetişmeliyim bir yerlere  diyorum kendi kendime. Sezgi ya da bilimle..Eş zamanlı acılarımızın bir saniyesini bile, perdelemeden, örtbas etmeden duyurmak zorunluluğunu yüreğimin en uç köşesinde bile hissediyorum. Her şeyden önce görmenin bilinciyle olup bitenlere karşı bir duruş gerçekleştirmeliyim dedim...

Zeliha Demirel : Dizeler arasında bir görünüp bir kaybolan ressam sürekli esin perilerini çağırıyor, yıkımlara dur demek ve yeni bir dünya için.

“ter üfler ya emeğe. işte öyle bir şey. ressam bağırsa kulağına. uykulu yüzünü fırçalasa şöyle bir. yamyaş kalbinin odacıklarına kadar. uzatsa rengarenk acılarını…”

 Her zaman sanatçı mı önce kendine batıracak iğneyi?

Uygur Orhan :Sanat ürünlerine ilgi duymayan, hayalini işletmeyen, başkalarının acılarına, dertlerine ortak olmayan bir bilim insanı, bir yargıç, bir yönetici düşünelim. Ne yararı olur toplumlarına? İnsanın, insan sevgisiyle yoğrulmadığı, ülkeler, ilkel kalmaz mı ? Şiirlerimizle birazcık olsun düşlerini anlatamayanlara ortak olalım dedim. Halkın duyarlı kesimleri, bilinçli öncüleri iğneyi kendine batırmalı bence. Bu kadar ağır çekim bir sanat soykırımıyla karşılaştığımız Anadolu topraklarında, sanatçı doğallıkla bir taraf olmalıdır. Umuttan, sevinçten, üleşmeden yana… Roboski Ölüleri de bu iğneyi kendimize batırışın nesneleşmiş bir halidir. Bu kadar acıya, apaçık katliamlara “ne demeli, nasıl demeli, hangi araçla” demeli sorusunu hep yüreğinde hissetmeli ve yapıtlarına yansıtmalı diye düşünüyorum. Çünkü aydın olmanın bir sorumluluğu da halkın gerçeklerine yabancı kalmadan, onlarla birlikte ağlayan ve gülen kişidir. Yaşantıyı yakalayıp kavramak, onu belleğe, belleği anlatıma, gereçleri biçime dönüştürmek..diyor Ernst Fischer. Tam da burada görevimiz başlıyor.Yalnızca gözleri olan bir ressam değilim  ben, çekici olan bir budala heykeltıraş da  değilim, yakıcı ve sevinçli olayları, durağan ve devingen anları sergilemeye, yanıtlamaya ve algılamaya hazır politik bir canım.

Zeliha Demirel : Sayfalar ilerledikçe özgürlük arayışı da sürer. Bu arayışta güvercinler bir belirip bir kaybolsa da özgürlük sık sık tutulmalara maruz kalır. Bir gün özgürlüğe ulaşacak mı insanlık?

Uygur Orhan :Bir gün mutlaka.Umudu örgütlemeli tüm çabamız.ileriye ve geriye sıçramalar olabilir bu süreçte.Baştan sona kadar tek bir şiir Roboski Ölüleri.”Şiir bir savaş uçağını düşüremez ama pilotunun düşüncesini değiştirebilir” demiş Mahmud Derviş.

Zeliha Demirel : “kaç ayaklı şu atlar. tutuşa tutuşa toynaklarından. başladılar yanmaya. sürü sürü dağların sokak çocukları…” bölümü beni çok etkiledi. Umudun ölüsüne insanın yeniden dirilişine çağrı çok etkileyici. Dünyayı ve insanı değiştirecek bir şiir yazılacak mı?

Uygur Orhan : Dişlerimizin arasında bir bıçak gibi parlayan..şiir, karanlıkta yaralarımıza eğilir, daha güzel bir evrenin umudunu hep içinde taşır. Bu umut, yeniden ayağa kalkışın tohumlarını hep büyütecektir. Yeniden diriliştir şiir. Bu kadar düşsel açlığın yaşandığı dünyada, sanat emeğinin sürekliliğine inanarak, geleceğin yaratılması için duygu ve düşlerin paylaşılması ilkesinden hareketle, haykırmaktan korkmamalıyız. Anlattıkça özneleşeceğiz, değişime cesaret edeceğiz. Özneleştikçe yaratacağız.

Zeliha Demirel : Kitapta çizimleriniz de yer alıyor, oldukça emek verilmiş bir kitap. Tutsak ve yasak kuşlarla atlar devingen imgeden fırlayıp yolumuzu aydınlatıverecek inanıyorum. Duygularınızı paylaşır mısınız?

Uygur Orhan : Çizimlerim atölyenin bir köşesinde duruyordu. Baktım, son yapıtıma uyuyor. Hemencecik kitabımda yer alsın diye düşündüm ve uyguladım. Bu görünüşlerin arkasındaki gerçeklik, tutsak ve  yasaklı kuşların bir gün, çocukların da ulaşabileceği bir gökyüzünde yüzeceğidir.

             Bu güzel, güncel ve anlamlı söyleşi için teşekkür ediyorum.

Zeliha Demirel :Bende bu gönülden akan samimi söyleşi için çok teşekkür ederim.

 
Toplam blog
: 84
: 605
Kayıt tarihi
: 05.03.09
 
 

Konya Akşehir doğumluyum. Selçuk Üniversitesi, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, İnşaat Mühendisliğ..