Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ocak '11

 
Kategori
Güncel
 

''Karşımda müthiş bir yangın var!..''

''Karşımda müthiş bir yangın var!..''
 

''KARŞIMDA MÜTHİŞ BİR YANGIN VAR!..''


Bediüzzaman Said Nursî'nin hayatını, az-çok, okuyanlar bilir; O, doğduğu an'dan îtibâren hürriyetini son derece düşkün bir portre çizmiştir hep. O'nun bu Hürriyetperverliği nereden gelmekte peki? Rabb'i'nin vermiş olduğu müthiş kavî bir îmandan gelmekte idi elbette. O'nun Tarihçe-i Hayatı'nı anlatmak değil elbette maksadımız. 

Daha çocuk denecek yaşta, Rabb'in lütf'u ile bütün fen ve din ilimlerini hıfz'etmişti âdetâ. 

O, îmânının zirvesinde idi hayatının her safhasında... 

''İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet hakikî îmânı elde eden adam, kâinâta meydan okuyabilir.'' (B.S.N.Sözler-23.Söz-Şahdamar Yayınları-Sayfa:409)
İşte Onda olan, bu îman kuvvetidir ki, O'nu hürriyetine bu kadar çok daha düşkün hâle getirmiştir. 

İşte bu îman'ndan gelen güç'ledir ki; ''Ben!.. Ekmeksiz yaşarım ama HÜRİYETSİZ yaşıyamam!...'' diye, bütün dünyaya haykırıyor. 

Osmanlı'nın son dönemlerinde ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonra; Devleti idâre edenler nezdinde, insanlığın îmanının kurtuluşu adına yaptığı bütün teşebbüsler akîm kalınca, kimse ile cedelleşmeden, sâdece kendi inancı doğrultusuna hareket ederek; işte îmanının da O'na vermiş olduğu müthiş kuvvetle, tek başına bile olsa ÖZGÜRLÜK meş'alesini yakmaya karar verdi! 

Tabii ardından; baskılar, tecritler, sürgünler, işkenceler işkenceler. ''Ben!..Ekmeksiz yaşarım ama HÜRİYETSİZ yaşıyamam!...'' şeklindeki her haykırışı, O'na baskı, zulüm, işkence ve 30 yıl zindanlarda geçen bir hayat olarak geri dönmüştü. Bütün bunlara rağmen, başına inen her zulüm topuzuna rağmen, eline aldığı ışık parçasını, dünyayı aydınlatacak bir nur topuna çevirmişti. Çok üzülmüştü ama kimseye beddua etmiyordu. Onda, Efendisi(S.A.V)'nin îmânı vardı âdetâ. İşte onun için, kendini, insanların îmânını kurtarma yolunda fedâ ediyordu. imansızlık cereyenının cayır cayır yaktığı toplumları gördükçe yerinde duramıyor, onlar adına üzülüyor, onlar adına çırpınıyordu. Bu uğurda çektiği hiçbir zulüm ve işkenceye aldırış etmeden çırpınıyor, çırpınıyordu... 

''KARŞIMDA MÜTHİŞ BİR YANGIN VAR!..'' 

''Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, Îmânım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, îmânımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de, ayağım ona çarpmış. Ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında, bu küçük hâdise bir kıymet ifâde eder mi? Dar düşünceler!..Dar görüşler!..'' (Bediüzzaman Said Nursi-Taihçe-i Hayatı-Sa:523-Sinan Matbaası-1960 İstanbul) diye haykırarak, içindeki yangının ne olduğunu anlatmaya çalışıyordu 

Hiçbir işkence hiçbir zulum, hiçbir engelleme O'nu yıldıramadı. Elinde tuttuğu özgürlük Meş'alesini hiçbir zaman elinden bırakmadı bu şanlı insan!..Kendisine yapılanların hiçbiri; Vatanına, Milletine de küstür(e)medi bu müstesna insanı...
Bir vuruyorlardı, O ise bin diriliyordu sanki. 

Gerçekten de öyle olmuştu. 

Bu inanç, bu kararlılık; etrâfındaki hayranlar ordusunu, artırdıkça artırıyodu. Kısa zamanda etrafında onlarca, yüzlerce, binlerce Îman ve ÖZGÜRLÜĞÜNE son derece düşkün insan toplandı. Bin'ler Onbin'lere, Onbin'ler Yüzbin'lere, Yüzbin'ler Milyon'lara ulaştı. 

Birileri de; ''Bu adamın yarın birgün, bizim makamımızda, mevkî'imizde gözü olabilir!..'' vehm'i ile, O'nu yıldırmak için baskılarını artırdıkça artırıyorlardı. 

Yola çıkmıştı bir kere; kim, hangi tehditle durdurabilirdi ki O'nu?!..Durmadı da...
''Benim bütün hayatım, böyle zahmet ve meşakkatle, felâket ve musibetle geçti.'' (a.g.e-524) diyerek meydan okuyup, yoluna devam ediyordu ''Hür Adam''. 

Bütün yapılanlardan üzülüyor, inciniyor ve örseleniyordu ama aslâ ümitsizliğe, yılgınlığa, bedbinliğe düşmüyordu. Rabb'in(in) O'na vermiş olduğu sabır ve metanetle; 

''Cemiyetin îmanı, saadet ve selâmeti yolunda nefsimi, dünyamı fedâ ettim. Helâl olsun. Onlara beddua bile etmiyorum. Çünkü bu sâyede Risale-i Nur, hiç olmazsa birkaç yüzbin, yâhut birkaç milyon kişinin-adedini de bilmiyorum ya, öyle diyorlar. Afyon savcısı; ''beşyüzbin'' demişti. Belki de daha ziyâde.-îmanını kurtarmaya vesîle oldu. 

Ölmekle yalnız kendimi kurtaracaktım, fakat hayatta kalıp da zahmet ve meşakkatlere tahammül ile bu kadar îmanın kurtulmasına hizmet ettim. Allah'a bin kere hamd'olsun.'' (a.g.e./sayfa:524) diyerek, kader cihetindeki neticenin güzelliklerini görüp, teselli buluyordu. 

Bütün sıkıntıların, işkencelerin birgün muhakkak biteceğine gönülden inanıyordu ama yine de içinde küçücük te olsa bir endişe vardı. Bu yüzdendir ki O, yalnız dünyasını değil, Âhiretini de fedâ etmişti; 

''Sonra ben, cemiyetin îman selâmeti yolunda, âhiretimi de fedâ ettim.'' (a.g.e./sayfa:524) 

Bunun içindir ki O, ne Cennet düşünüyordu ne de cehennem; 

''Gözümde ne cennet sevdâsı var, ne Cehennem korkusu! Cemiyetin, 25 milyon Türk Cemiyeti'nin îmânı nâmına, bir Said değil, bin Said fedâ olsun. Kur'an'ımızı yeryüzünde cemaatsız kalırsa cenneti de istemem. Orası da bana zindan olur. '' (a.g.e./sayfa:524) 

O'nun tek derdi, Millet(in)'in îmânınının kurtulması mes'elesi idi; 

''Milletimizin îmânını selâmette görürsem, Cehennem'in alevleri içinde yanmaya râzıyım. Çünkü vücûdum yanarken, gönlüm gül-gülistân olur.'' (a.g.e.sayfa:524) 

İşte size HÜR ADAM'ın, gâyesi ve gayreti... 

Sağlık ve muhabbetle 

15.01.2011, cumartesi
Bektaş Azizoğlu
İSTANBUL

 
Toplam blog
: 344
: 580
Kayıt tarihi
: 24.11.07
 
 

İlkokul'u Düzce'nin Gölyaka İlçesi, Açmaköy'ünde bitirdikten sonra, Ortaokul'u Gölyaka'da okuyup,..