Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ocak '14

 
Kategori
Güncel
 

''Velev ki silah var''

''Velev ki silah var''
 

Ortaçağ’da.

Papazlar bir kilisede toplanmışlar yaşlısı genci, kapıya da nöbetçi dikmişler. Zinhar içeriye kimseyi alma diye de sıkıca tembihlemişler. Önemli bir konuya açıklık getirme saikiyle vermişler baş başa…

Al aşağı vur yukarı derin bir tartışmadır gider…

Papazlar İncil’e gömülmüş arıyorlar…

Atın ağzında kaç diş var?

İncil’de 40 da bulan var, 30 da…

Bir türlü uzlaşıya varamazlar.

İçlerindeki en genç olan Papaz dayanamaz ayağa fırlar heyecanla, ‘’krala çıplak olduğunu söyleyen çocuğun saflığıyla veya belki naifliğiyle’’…

‘’Bir at bulup ağzındaki dişleri sayalım’’ der…

Ooo sen misin…Ne dinsizliği kalır ne imansızlığı…Yaka paça atarlar dışarıya.

Neden mi?

Çünkü İNCİL’de her sorunun cevabı vardır. Aramak nafiledir. Din’in dogmalarında her şey bulunabilir. Öyle inanılır daha doğrusu kilise tarafından bu empoze edilir. Öyle ya İncil’e mi itibar edilecek, ata mı?

İşte skolastik düşünce bağnazlığıydı bu, Avrupa’yı yıllarca teslim alan.

Neyse ki Hıristiyan dünya rönesansla birlikte devrimini yaptı, hümanizmayı yani insan aklına kıymet veren düşünceyi hakim kıldı da akli ilimleri yani astronomiyi, fiziği, tıbbı, kimyayı, matematiği, yer bilimini, adaleti vs öğretmeye başladı üniversitelerinde. Böylece kendi gelişimini sağladı…Bu skolastik düşüncenin bizde yani Osmanlıdaki karşılığı EŞARİ eğitim anlayışıydı ki bizim geri kalmışlığımızın bence tek sebebidir… Hani şu bazılarının yere göğe sığdıramadığı İmam Gazali’nin de içinde bulunduğu ekol. Ki biz, yani İslam alemi, kendi rönesansını hala gerçekleştirebilmiş değildir. Yapılmak istenen bazı atakların da önü ‘dinde reform haa’ salvosuyla kesilmektedir… Oysa dünyanın tüm Müslüman toplumlarını kurtaracak olan tek şey, bu kültür devrimini gerçekleştirmekten geçmektedir…

Tıpkı Çin’deki gibi. Mao’nun başarısının sırrı burada, bu kültür devriminde gizlidir. Yüzyılların birikimlerinin negatif unsurları bu devrimle bertaraf edilmiş, bir zihniyet, bir algı, bir ahlak, bir felsefe, bir erdem anlayışı revizyonu gerçekleştirilmiş bu sayede çok daha donanımlı bir toplum yaratılmıştır. Mesela bir biçimde yolsuzluğa usulsüzlüğe bulaştığı ortaya çıkan kamu görevlisi ar namus sorunu olarak gördüğü bu durumdan çıkmanın yolunu hayatını sonlandırmak olarak görür. Çünkü bilir ki yaşadığı her gün toplumsal baskı ona hayatı çekilmez hale getirecektir. Böyle onur kırıcı yüz kızartıcı bir durumdur bu. İşini yargıya bırakmaz yani. Bir de bizdeki pişkinliklere bakın lütfen. Öyle anlaşılıyor ki  Çin’deki kültür devriminin kaynağı olan ‘küçük kırmızı kitap’ gibi bir manifesto bize de acilen gerekmektedir.

Size bir mizansen fotoğrafı sunayım.

Adam namussuz, köyün kızlarıyla oynaşıyor, içeri girmiş çıkmış, evlenme vaadiyle tecavüz fiiline karışmış…O gün yine işini görmüş kahvehanenin önünden geçiyor. Şener Şen önünü keser ve laf atar.

Seni hınzır seni, seni çapkıııııııııın. Ahlak yoksunu adamsa matah bir iş görmüşçesine pişkin pişkin sırıtıyor.

Şener Şen bu edayla sözde paylıyor, ama aslında teşvik ve tahrik ediyor adamı.

Halbuki ona Aliye Rona edasıyla şöyle ağız dolusu ‘’seni ırz düşmanı seniii’’ demek icab ederdi ki bir daha bu ahlaksızlığa yeltenmesin, kahvehanenin önünden kasım kasım kasılarak geçmesin, şöyle arkalardan sıvışsın. Şener şen çakallığı, pişkinliği ve yalakalığı yerini Aliye Rona ahlak, dirayet ve karakterine bırakmazsa bu sokaklarda erdem ve ahlak asla hakim olamayacaktır …Öyle olunca da götüren götürene bir toplum olmaya devam edeceğiz maalesef…

Bu kültür dönüşümü sağlanamazsa şayet; dine bakış, hayata bakış, doğaya bakış, insana hayvana bakış köklü bir dönüşümden geçmezse, yüzyıllar öncesinde, yüzyıllar öncesinin bilgisi, algısı, kültürü kutsanarak bu günlere tabu gibi taşınma sürdürülürse, yani hep tarihte kalırsak, geleceğe bakmazsak bir adım ilerlememiz mümkün değildir. Çağlar ötesinin cahil toplumlarında Devlet nizamının temininde ahlâk’ın tesisinde din ciddi bir rol oynamış olabilir. Ancak günümüzde dinin Allah korkusunun işlevselliği su götürmez bir biçimde kaybolmuştur…Öyleyse bunu beşer aklının ürünü olan kanunlarla sağlanması şarttır…Ve bunun da başarılı olduğu tartışmalıdır, bunun için derinlemesine bir kültür ve ahlâk devrimine ihtiyaç vardır.

Osmanlı’da son döneme kadar mektep medrese denildiğinde akla kelam, fıkıh, tefsir, hadis, Arapça gibi derslerin görüldüğü mekan gelirdi… Yani bilim daha doğrusu ilim denilince akli olan değil nakli olan kastedilir ve anlaşılırdı. Fizik nereee, tıp nereee.. Eee böyle olunca Batı’nın alıp başını gitmesi anlaşılır olsa gerek… Düşünün ki bizimkiler günün akşamına dek İstanbul’da saray entrikalarıyla ve taht kavgalarıyla ve öteki aleme hazırlık faaliyetleriyle meşgulken elin İngilizi, Belçikalısı, Hollandalısı Portekizlisi coğrafi keşiflere çıkıyor Amerika kıtasını keşfediyor Orada koloniler kuruyordu…Sömürgeler yaratıyordu. Yıllar yılı Kongo’dan, Libya’ya, Fas’tan, Cezair’e Batı’nın sömürmediği ülke kalmadı… Zaten Batı’nın bugünkü gelişmişliğinin esası da budur. Düşünün Kongo’nun altınları bu gün batı başkentlerindeki görkemli mimari binalara dönüşmüştür.

Neyse gelelim asıl mevzuya.

Tır’da silah yok, insani yardım malzemesi var.

İnsani yardım ne …Önce tanımda anlaşalım. İnsana fayda sağlayan şey değil mi?

Peki nedir bu malzemeler örnek verelim mi? İlaç, giyecek, yiyecek vs.

Peki mermi de insani malzeme mi? Nihayet karnını doyurmak kadar hatta ondan daha önemlisi hayatta kalabilmektir, kendisini savunmaktır.

Ee doğru olabilir.

Kuşkun olmasın bazıları için durum tam da böyle. Asıl insani yardım da zaten silahtır mermidir onlar için.

Savunma hakkı da insanidir kuşkusuz. Ama ya saldırı?

Zaten tartışma da burada giden mermi saldırıda mı kullanılacak savunmada mı !

Savunma ve saldırı birbirinden ayrılacak iki unsur mu?. Mermiler bir canı almak üzere çıkıyorsa ve bu can bir de Müslüman canıysa, sen ne yapmış oluyorsun?

Haa bu arada hükümet cenahından ‘’velev ki silah var’’ çıkışına da dikkatinizi çekmekle yetinelim şimdilik.

MİT’in TIR’larının içinde ne olduğu hususu yoğun bir tartışma konusuydu ya…Yukarıda değindiğim ‘atın ağzında kaç diş var’ sorusuna aranan cevap ‘TIR’ların içinde ne var’ sorusuyla benzemiyor mu?

Genç papazın ‘bir at bulup ağzındaki dişleri sayalım’ yalın önerisinden hareketle bir öneri de bizden olsun ‘şu TIR’ların kasasını açalım da görelim içinde ne var’

Bildiğimiz kadarıyla (değişmediyse şayet) yalnız istihbarat görevine ve yetkisine sahip olan Milli İstihbarat Teşkilatı’nın komşu ülkeye kamyonla silah ve mühimmat taşıma vazifesi hem iç hem de dış hukuk açısından sorun teşkil etmiyorsa bizce de sorun yok. Ancak bu kapı açıksa şayet, El Muhaberat’ın bizdeki PKK’ya kamyonlarla silah göndermesini de kabul etmemiz gerekecek. Tutarlılık açısından, mütekabiliyet açısından varılacak nokta budur.

Bu da tüm dünya ülkelerinin, komşu ülkenin muhalifine ve teröristine yardım ve yataklığını meşrulaştırır ki öyle bir dünya yaşanılır olmaktan çok uzaktır çok…

O dünya tam bir kan ve gözyaşı dünyası olur…O dünyanın çok gerilerde kalmış olması gerekir…

İbrahim Erol

Fizikçi- Bilm Uzm.

gazete54.com

25 Ocak 2014 

 
Toplam blog
: 135
: 694
Kayıt tarihi
: 31.08.09
 
 

Gazi Üniversitesi fizik lisans eğitiminin ardından, Marmara Üniversitesi'nde master, İTÜ'de dokto..