‘İstanbul’un Altınları’ kapışıldı…

Bazıları vardır, en pahallı kıyafeti bile taşımayı beceremez. Daima bir eğretilik, uyumsuzluk göze çarpar. Kimileri de her giydiğiyle beğeni toplamayı başarır. İşte oyunculuk da bunun gibi! Her rolün oyuncusu olmayı başaran ne yazık ki çok az. Bu azlardan biri, Haluk Bilginer. ATV’nin yenisi ‘İstanbul’un Altınları’nda Toştoş Reşat olarak karşımıza çıkan Bilginer, farklı duyguları peş peşe yansıtabilme yeteneğini bir kez daha konuşturuyor. Demet Akbağ, Salih Kalyon, Ani İpekkaya ve Defne Yalnız da başarılı katkılarıyla onu tamamlıyorlar. 

‘Avrupa Yakası’ kıvamındaki ‘İstanbul’un Altınları’, beyefendilik ve asaletle özdeşleşen İstanbul’un yerlisi Reşat Altın’ın yozlaşmaya karşı savaşı. Çok azının anlayabileceği duyguları yaşatmaya çalışan dondurmacı Reşat, Urfa kebabı, Ayvalık tostu ve Roma dondurmasıyla doldurulan İstanbul’un kültür karmaşasından bezgin… İki bavul bir davul Tankut da tuz-biber. Modernliği saygısızlık sananlarla, her yeri sarı kızın damına çevirenlerin kültür şokunu yaşayan Toştoş’a ölümcül darbe, alet- edevat çantasıyla gezen operacı İsmet Azmarazlı. ‘Omurgasız’ erkeklere savaş açan Azmarazlı müthiş. ‘Açık’ soyadlı, hafif kaçık davul damat da bir âlem. Toştoş, opera ve türkü karmaşasında udu tıngırdatma fırsatı yakalarsa ne ala… 

‘İstanbul’un Altınları’, içimizi sızlatan noktaları irdeleyen bir durum komedisi! Bu özelliği ve yetenekli oyuncularıyla da başarıyı yakalaması tesadüfî değil. İstanbul’un altının üstüne getirildiği bir dönemde ekranların en gerçekçi yapımı olarak izleyici tarafından kapıldı zaten. Yalnız bunun devamı için başlangıç özeninin korunması ve senaryonun gereksiz eklemelerle sulandırılmaması lazım. Bir de sürenin çok uzun tutulmaması gerek. Reklamlarla birlikte iki saat yayında kaldı. Arkasından da tekrarı geldi ki, reytinglere bakınca bunun pek avantaj sağlamadığını söyleyebiliriz. Güldürmeyi başaran dizi bıktırmadan ilerlemeyi bilirse yukarılarda kalmayı başarır. 

Anibal Güleroğlu