- Kategori
- Sosyoloji
"İşte, Benim Kahramanım O Adam"

“Şehrin en uzak ucundan bir adam koşarak geldi ve “Ey kavmim!” dedi. ‘Bu elçilere uyun! Sizden hiçbir karşılık beklemeyen ve kendileri doğru yolda olan bu kimselere uyun! (yasın Suresi, 20-219)
Yazar Tarık Tufan, “Bir Adam Girdi Şehre Koşarak” adlı kitabının bir bölümünde kısaca bu ayetten söz ederek bir özlemini dile getiriyor. Aynen şunları anlatıyor:
“Benim kahramanım o adam. Şehrin öte ucundan kan ter içinde koşturup gelen adam. Kavmi, elçileri yalanladığında, uğursuzlukla itham ettiğinde, zarar vermeye hazırlandığında koşarak gelen adam benim kahramanım” (s.10)
Bu ayet, sadece Tarık Tufan’a değil, asırlar boyunca binlerce insana ilham kaynağı olmuştur. Çünkü ayet çok sayıda dini anlamı yanında, yozlaşan bir toplum içinde ahlaki sorumluluğun en uç noktasını da hatırlatıyor. Ve tabii ki o sorumluluğu hakkıyla yerine getiren çok yüce bir ruhu da…
Her okuduğumda ahlaki sorumluluğu taşıyan “böyle bir kahraman” özlemi benim de ruhumu sarar ve heyecanlandırır. Hatta, ‘Diyar-i gurbet’ diyeceğim Güneydoğu’da zaman zaman silahlar altında, çoğu kez tehditler ve baskılar içinde bulunduğum bir zamanda en büyük motivasyon kaynağım da bu ayet olmuştu. Ben de “kahraman(!)”olmaya karar vermiştim….
Ama gün geldi, taşlanarak yürümek beni yordu. Taş atanlar dostlar olunca, kanayan yara da gönül olunca kahraman olmak sevdasından da vaz geçtim… Taşlanmaktan, vefasızlıktan, hayal kırıklığından ötürü gücüm kalmadı…
Ben yoruldum… Ama kavimleri adına o kahramanların, köşeye çekilmeleri, sesiz kalmaları beni üzüyor.
Yasin Süresi’nde sözü edilen o kahraman, bir rivayete göre, şu anda Antakya’da metfun bulunan Habib-i Neccar’dır. Peki, günümüzde Habib-i Neccar kimdir veya kimlerdir ki hep özlemle beklenilmişlerdir.
Öncelikli olarak, sürüye uymayan, gelene ağam, gidene paşam demeyen, hakkı ve hakikati, zaman zaman değil, her zaman haykıran bir kahraman ….
Her şeye rağmen, hatta çevresi tarafından taşlanmayı göze alarak haksızlığa uğrayanı savunan bir kahraman...
Sürü, farklı görüşte olsa da; medya birilerini yalan yanlış haberlerle linç etse de; çıkar ve menfaat grupları birilerini lekeleyerek makam ve şöhretlerini artırmak peşinde koşsa da “doğru yolda olanı” hainlerden ayıran bir kahraman…
Dini kullanarak sürekli halktan bir karşılık bekleyen, ‘himmet, kurban, yardım’ diyerek milletin en samimi duygularını törpüleyen FETÖ gibi hain örgütler ve gruplara amansız karşı dururken, “hiçbir karşılık beklemeyen” samimi insanların yanında yer alan bir kahraman…
İnsanlar, haksız yere birilerini taşlarken, Habib-i Neccar gibi,” Durun, ey kavmim! Onu kanatmayın! O doğru yoldadır” diye haykıran bir kahraman…
Biliyorum yalakalığın, hakikatleri söylemekten daha çok itibar gördüğü; “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” ata sözünün ilke haline geldiği modern dünyada, Habib -i Neccar olmak, taşlanmaya dayanmak hiç de kolay değil. Kolay olsaydı, “Şehrin en uzak ucundan bir adam” değil de birçok adam koşarak gelirdi.
Ama biliyor musunuz ki, o adam daha ruhunu teslim etmeden Ona, "Cennete gir, denildi"(Yasın,26)” ve Cenneti gördü.
Ve son cümleleri şu oldu:. "Rabbimin beni bağışladığını ve güzel biçimde ağırlananlardan eylediğini keşke kavmim bilseydi!"(yasın,27) dedi.
Keşke bilselerdi!..
Keşke bilseydiniz!...