- Kategori
- Öykü
"Kapıkulelik" (Yaşamın içinden bir öykü)

Derin bir of çekti !... İyice sıkılmaya başlamıştı. Yaklaşık bir saatten beri aynı yerde duruyor ve onu bekliyordu. Neydi bu başına gelenler gurbetellerde. Yanlış yaptım dedi. Beş yıl çalıştıktan sonra dönmeliydim memlekete. Üç- beş inek alır iyi kötü geçinir giderdik. Çoluk çocuğu getirmemeliydim buralara. Elini alnına koydu ve bir sigara tellendirdi. Ama dönseydim, tüm köylünün hayran kaldığı ve adına "Dursun Ali'nin Konağı"dedikleri konağı yaptıramazdım. Konak aklına gelince bir hoş oldu, evini, köyünü çok özlediğini, özenle bezenle yaptırdığı konakta doya doya oturamadığına üzüldü. Yaptırdığı konak çocuklarının umurunda değildi. Hele oğlu Murat, Konağın farkında bile değildi. Türkiye'ye tatile gelmeden, Almanya'ya dönmeyi düşünüyordu.
Şimdi de oğlu Murat'ı bekliyordu, Gençlik Yurdunun önünde.(Jugendheim) Bu sefer onunla mutlaka konuşacak eve dönmesini sağlayacaktı. Onu büyütmüş, emek vermiş, bu yaşa getirmişti. Babasını bu kez geri çevirmezdi herhalde. Yurt yöneticilerine görünmek istemiyordu. Gelip gide gide onları da usandırıyor sinirlendiriyordu. Ne kuralcı ve katı insanlardı, hiç acımaları yoktu. Türkiye'de olsa böyle mi olurdu hiç... Ah gözünü sevdiğimin memleketi !...
Uzaklardan, oğlu Murat'ın arkadaşlarıyla yurda doğru geldiklerini gördü. Heyecanlandı. Arkadaşları içinde en uzun boylusu ve yakışıklısı oydu. Daha on altı yaşındaydı ama daha büyük gösteriyordu. Kara kaşıyla, gözü, kafası, tipiyle, davranışıylarıyla, Almanların tabiriyle tam "Kara kafalı Türk'tü."
Ah... akılsız kafam dedi! Dursun Ali. O kadar sinirlenmemeliydim. Şu yaban ellerde oğlumdan başka kimim var. Ellerim kırılsaydı da dövmeseydim oğlumu. İki ay önce yaşadıkları dün gibi aklındaydı ve bir türlü de çıkmıyordu. Murat'ı içki ve sigara içerken yakalamıştı. Bir tanıdığı da Murat'ta bir değişiklik var. Uyuşturucu mu kullanıyor demişti. Murat'ı da öyle görünce ani bir refleksle Murat'a tekme tokat girmiş, ağzını burnunu dağıtmış, hastanelik etmişti.
Alman makamları da, Murat'ı ailesinden alıp, Gençlik Yurduna yerleştirmişti. Murat da, sanki bu durumdan çok memnun olmuştu. Dursun Ali'nin, Alman makamlarına yalvarıp yakarmaları fayda etmemiş; üstelik maaşından da önemli bir kesinti yapılmıştı. Dursun Ali'nin asıl zoruna giden oğlunun kendisiyle konuşmamasıydı.
Bu sefer, mutlaka onunla konuşacağım, evimize dönmeyi ikna edeceğim. Bir daha ona elimi kaldırmayacağım, eskisi gibi mutlu yaşayacağız. Çevrede söylenenlere de inanmayacağım diyordu.
Murat, yurda doğru yaklaşıyordu. Onunla konuşmanın tam sırasıydı. Murat'a doğru yaklaşmaya başladı. Murat babasını görmüş ama görmezlikten gelmişti. Murat'a yaklaşarak, yumuşak sevecen bir sesle fısıltı gibi:
-Oğlum biraz konuşabilir miyiz ?
Murat, babasına döndü, şöyle bir baktı. Dursun Ali, bu bakıştan hem umutlandı, hem de anlamını bilemediği bir korkuya kapıldı. Gülümsedi, bebeğine kollarını açtı ve bekledi. Onu bebekliğindeki gibi sevmek, şakalaşmak, oynamak istiyordu. Şimdi arada buzdan bir duvar vardı. Sevgimiz bu duvarı eritir diye düşündü. Tek oğluydu. İki kızı daha vardı ama oğlunun yeri başkaydı. Soyunun devamıydı. Her şeyi Trabzon'daki konağı da, onun için yapmıştı. Gerçi Murat'ın umurunda değildi ya olsun!
Murat'ın yüz hatları birden değişti ve sertleşti. Elinin tersiyle git işareti yaptı ve dönüp, yurdun kapısından içeri girdi.
Dursun Ali, olduğu yerde dona kaldı. Sinirlenmekle, ağlamak arası yüzü kızardı. Boğazına bir şeyler düğümlendi, boğulacak gibi oldu. Alman yetkililerin de, ellerinin tersini kullanmaları, Dursun Ali'yi üzmüş ve sinirlendirmişti.
Yurda doğru döndü ve bir fısıltı halinde :"Oğlum sen Kapıkuleliksin"dedi. Gözünü seveyim memleketimin, memleketim gibisi var mı...
Eşi Güllü ve kızları Ayşe'yle Zeynep mutlaka yolunu bekliyorlardı. Ayşe on bir, Zeynep ise on üç yaşlarındaydı. Şimdi onlara ne diyecekti. Çoktan beri camiye de gitmiyordu. Herkes Murat'ı soruyor, kimi yorum yapıyor, kimi akıl veriyor, kimi de üzülmüş numarası yapıyordu. Kimseyle karşılaşmak, konuşmak ıstemiyordu. Zaten çoktan beri kendi kabuğuna çekilmişti. İşe gidiyor, eve geliyor. Eskiden sık gittiği Türk kahvesine de uğramıyordu.
Eve girer girmez, olanca gücüyle bağırarak, hanım bizim oğlan "Kapıkulelik" dedi. Sesinin en güçlü çıktığı yer burasıydı.
Evdekiler, bunun ne anlama geldiğini çıkarmaya çalıştılar. Önemsemediler. Kızlar babalarına üzüldüler. Son iki ayda iyice zayıflamış, mutsuzluğu yüzüne vurmuştu. Babalarına soru sormaya çekiniyorlardı. İşlerin yolunda gitmediğini anlamak zor değildi.
Dursun Ali, artık kendi kabuğuna çekilmiş, çevreyle ilişkisini kesmişti. Mecbur kalmadıkça kimseyle konuşmuyordu. Eşiyle kızlarıyla küs gibiydi. Bir aydan beri Gençlik Yurdunun kapısına da gitmiyordu. İyice zayıflamış, sakal da bırakmıştı. Sessizce oturuyor, gözlerini saatlerce bir noktaya dikiyordu. Güllü, ara sıra eşine yaklaşıyor, bir şeyler söylemek istiyor, gözlerinin içine bakıyor, yutkunuyor, sonrada vazgeçiyordu.
Eşine hak vermiyor da değildi. Adamcağız yıllardır çalışmıştı, didinmişti, ek işlere gitmişti. Köyümüze o güzel konağı dikmişti. Şimdi sevdiği oğluyla, eşi karşı karşıyaydı. Ne yapacağını bilemiyordu. Bir şeyler yapmam gerekli diye düşünüyordu.
Güllü, kararını vermişti. Trabzonda ki ağabeyini çağıracaktı. Murat dayısını çok severdi. Bir de sevgili arkadaşı Yaşar'ı alıp, üçlü ikna ekibi kuracaktı. Planını eşine anlattı. Eşi başıyla onayladı.
Üçlü ekip, başarılı oldu. Murat ikna oldu. Alman makamlarının onayıyla Murat evine döndü.
Bu ayrılık, Murat'ı annesine ve kız kardeşlerine daha yakınlaştırmıştı. Sevgileri ve bağlılıkları daha güçlenmişti. Babası ile arasında sessiz bir diyalog başlamıştı. Aralarında bir şeyler kırılmıştı. Babasının gülümseyen özlem dolu bakışlarına, soğuk bir bakışla cevap veriyordu. Babasına baktıkça yediği dayaklar aklına geliyordu. İçin için babasının düştüğü duruma gülüyordu. Kendini daha özgür ve güçlü hissediyordu artık. Bir keresinde sigara içerken babası görmüş ve gülümsemişti. Evde bira şişelerini görmüş, sesini çıkarmamıştı. Zaman zaman da bunları babasına göstere göstere yapıyordu. Babam kuzu gibi oldu diyordu. Babasının tekrar delireceğini de düşünmüyor değildi. İyi ki şu Alman yasaları var diyordu.
Yaz tatili yaklaşıyordu. Güllü hediyelikler için, ucuzlukların peşindeydi şimdi. Murat okulda başarısızdı. İçkiye devam ediyordu. Babası Murat'ı hep sarhoş görüyor, fakat sesini çıkarmıyordu.
Murat, tatile Türkiye'ye gitmek istemiyordu. Türkiye'yi sıkıcı buluyordu. Dursun Ali, Murat'ı Türkiye' götürme planlarını yapıyordu. Hanımına Murat'ı ikna görevi vermişti. Güllü de Murat'ı Türkiye'ye götürmek istiyordu. Murat belki açılır, kötü alışkanlıklardan kurtulabilir diye düşünüyordu.
Ve o gün geldi. Murat ikna edilmişti. Herkeste bir tatil heyecanı ve sevinci vardı. Murat biraz tedirgindi. Dursun Ali, çok neşeli, herkese gülümsüyor, oğluyla eskisi gibi şakalaşıyordu. Murat'ın da bu durum, çok hoşuna gidiyordu.
Yolculuk çok iyi geçiyordu. Dursun Ali şarkılar türküler söylüyordu direksiyonun başında. Bir de beste yapmıştı. Bestenin nakaratlarında Kapıkule, Kapıkule diyordu. Babalarının bu durumu çocukları çok sevindiriyor, komik hareketleri hoşlarına gidiyordu. Güllü Hanımın içinde bir sıkıntı vardı. Kazasız belasız memleketlerine varmak için durmadan dua ediyordu.
Kapıkule yazısını görünce hep birlikte alkışladılar. Gümrük işlemleri kısa sürdü. Kapıkule çıkışında büyük bir karpuz aldılar, ormanlık bir alanda mola verdiler. Karpuzu iştahla yediler. Battaniyelerini serip, dinlenmeye başladılar. Dursun Ali, ormanlık alana gezintiye çıktı. Büyük bir odun parçası buldu ve bıçağıyla budaklarını düzeltti. İşte o gün bu gündür dedi. Arabanın yanına geldiğinde herkes uyukluyordu. Arabadaki pasaportların içinden Murat'ın pasaportunu aldı.
Ve işte o gün bu gündür dedi, titremeye başladı. "Kalk lan Kapıkulelik" diye bağırdı Murat'a! elindeki sopayı aniden indirmeye başladı, Murat'ın kollarına bacaklarına hızla vurmaya devam ediyordu. Güllü bağırıyor yapma ne olursun Dursun Ali diye, kızlar bağırıyor baba diye.. Dursun Ali kimseyi duymuyor,durmadan indiriyordu sopayı.
Murat'ın ağzından burnundan kanlar fışkırmaya başlamıştı. Yığılıp kalmıştı. Güllü ve kızlar Murat'ın yanına koştular. Murat inliyordu. Yüzündeki kanları sildiler. Murat bu kadar dayağa iyi dayanmışa benziyordu. Fazla sesi çıkmamıştı.
Dursun Ali, bir taşın üstüne oturmuş, bir sigara yakmış derin derin çekiyordu. Hâlâ soluk soluğaydı. Kızlar da korku içinde titriyorlar, korkularından babalarına bakamıyorlardı.
Dursun Ali, Murat'ın pasaportunu bir solukta parçalayıp, Murat'ın üzerine fırlattı. Ben boşuna Kapıkule bestesi yapmadım diye bağırdı. Seni ancak Kapıkule temizler, haydi bağırda Alman polis kurtarsın seni" Kapıkulelik".
Haydi, toplanın gidiyoruz diye bağırdı, Dursun Ali. Kızlar ağabeylerini kaldırmaya çalışırken, Dursun Ali bağırdı: O kalıyor. Siz çabuk binin arabaya diye bağırdı. Kızlar korkularından bindiler arabaya. Güllü oğlunun yanından ayrılmıyordu. Ben de kalıyorum o zaman burada diye bağırdı Dursun Ali'ye. Şimdiye kadar ilk kez böyle bağırmıştı eşine. Dursun Ali, sinirle tuttuğu gibi attı arabaya Güllü'yü ve bastı gaza.
Trabzon'a sabaha karşı ulaştılar. Çok yorgun ve bitkindiler. Çok kötü bir tatil geçirdiler. Dursun Ali, yanında Murat'tan bahsedilmesini yasaklamıştı. Mutsuz bir şekilde, tekrar Almanya'ya döndüler.
Güllü ve kızlar, ağabeylerinden gizlice haber almak için, uğraştılar, fakat çok sağlıklı haberlere ulaşamadılar.
Sıkıntılı bir yıldan sonra, tekrar Türkiye yollarına düştüler. Aynı yollardan geçerek, Murat'ı bulabilme heyecanıyla köylerine ulaştılar. Dursun Ali de belli etmiyordu ama oğlunu çok özlemişti. Çok merak etmişti.
Dursun Ali, hemen köy kahvesine uğradı. Acaba oğlu köye gelmiş miydi. Kahvedekilerin hoş beşinden, köylülerin davranışlarından bir durum olduğunu sezdi ve köylülere sordu:
-Oğlum buralara geldi mi?
Köylüler birbirlerine baktılar ve gülümsediler, her şeyi bildikleri hallerinden belliydi.
-Senin "Kapıkulelik" aşağıda kamyonlara kum dolduruyor, dediler koro halinde.
Koşar adım kum ocağına indi. Soluk soluğa kalmıştı. Oğlunu gördü. Kamyonlara kum dolduruyordu. Görünmeden Onu bir süre izledi. Boyu sanki daha uzamış, teni yanmış, zayıflamıştı.
Ayaklarıyla ses çıkararak yaklaştı. Murat sese yöneldi ve babasını gördü. Küreği bırakarak, babasına koştu, elini öptü. Hemen evlerine yöneldiler. Evde büyük mutluluk vardı. Herkesin neşesi yerine gelmişti. Dursun Ali Konağı ilk kez büyük bir anlam kazanmıştı. Dursun Ali, Köylülere büyük bir davet verdi. Murat artık babasının gözlerinin içine bakıyor, bir dediğini ikiletmiyordu.
Köylüler, Murat'ın adını"Kapıkulelik" koydular. Babası da ara sıra ne haber "Kapıkulelik" diye dalga geçiyordu. Murat bu duruma aldırmıyor mutlu görünüyordu.
Yıllar sonra iyi bir tatil yaparak; mutlu bir şekilde hep birlikte Almanya'ya döndüler. Murat'ı arkadaşları hoş geldin "Kapıkulelik" diye karşıladılar.
Almanya'da anneler, babalar çocuklarını yola getirmek için; "Kapıkulelik yapma" veya davranış bozukluğuna girmiş gençler için: "Kapıkulelik olmuş" demeye başladılar.
Erdoğan Şahin