Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mart '12

 
Kategori
İzmir
 

"Kokoreç'in" İzmir Temsilcisi de olur mu? Bal gibi olur.

"Kokoreç'in" İzmir Temsilcisi de olur mu? Bal gibi olur.
 

Kokoreç'in, hijyenik şartlar gözetilerek imal edilmesi çok önemli.


 

 

 

“Kokoreç”  sözcüğünün  kökeni, Yunanca’dan geliyor. Kokoreç, Türkçe’ye Yunanca’dan geçmiş. Eeee; böyle sırt sırta,  bazen burun buruna, bazen da koyun koyuna  ve de yan yana yaşarsan, patlıcan dolmasını aşırdıkları gibi, Hacıvat Karagöz’e kondukları gibi, Türk kahvesini çaldıkları gibi, Türk lokumunu cebelles ettikleri gibi.

Bizim de onlardan daha maharetli olduğumuz  nasıl anlaşılacak? , Kokoreçin kökenini , “köküyle birlikte” aşırırsak  n’olurmuş ki sanki.

Kokoreç, “mısır koçanı” anlamına da geliyormuş. Bizde hayvanlara veriliyor ama, kendisinin o bayıltan tadı yok mu? Yeme de yanında yat. Öten, beren açıkta kalsın varsın! Tadı, her şeye bedel, Biraz kimyon. Biraz pul biber, yanına hıyar turşusu, az karabiber. Eh, yeme de yanında yat.

Avrupalılar kokoreç bilmez. Onların ağız tadı, “ayarlı pense” gibi, konserve kutularından geçer. Onları yiye yiye, ağızlarının tavanı da, damağı da, midesi de şartlanmıştır konserveye.

İki de bir” kokoreçi defterinizden silin” diyen Avrupa Birliğinin üyelerini, Türkiye’ye kokoeç partisine davet etmeli. “İyi kırmızı şaraplarımız var” diye kandırarak. Sıcak et diye kokoreçi dayatalım burunlarına. Bakalım nasıl ayrılabilecekler mi bu lezzetten. “ Daha var mı ? “ diye de soracaklardır. Bir daha kokoreç lafını bize karşı kullanamazlar... Benden demesi.

Şu Avrupa Üyeleri, bize dayattılardı.”Kokoreç yasak” diye. “Kokoreç yemeyi bırakırsak, öylesi alırlarmış bizi AB’ ye. Sevsinler. Alan da gaçan mı? Hele gel biyo. Yanında baharatlarını neyim getir. Bilhassa kimyonu unutma. Ustamız bir kessin sana şişin ucundan. Ye hele biyo… Tat biyo… Gözün, gönlün, nefesin, kafesin  neyim, fal gibi açılsın bre! “Bu ne tafra yahu. Onu yemeyin, bunu yemeyin. Sen önündeki konserve kutularına bak. Bizim kokorecimize dokunma!” Evet. Aynen böyle, bu tür sesler yükselmişti Türkiye’mizden…

Alsancak’ta bir Nazmi Usta vardı. Ustalıkta, İzmir’in kuru fasulyeciler kralıydı.Üstüne yoktu. İzmir’in bütün basın mensupları onu bilirdi. Ondan yerlerdi hep. Rahmetliden sonra torunlar bu “kokoreç’e el attılar. Kıbrıs Şehitlerindeki yerlerinde kocaman levhaları var. Onda da yazıyor. Hürriyet Gazetesi bir araştırma yapmış yurt çapında. En iyi kokoreççileri aramış, taramış. Ankara, Denizli, Antalya, İstanbul ve İzmir’de,  “ Türkiye’nin en iyi 10 kokoreççisini”  seçmiş.

İzmir’deki, K. Şehirleri caddesinde. Levhasını okuyunca, il  il,  yukarıdaki 10 kokoreççinin isimleri okunuyor.  İşte, o gün, bu gün bu kokoreççi, meşhurların içinden hiç inmedi.”Aynı kalite devam” diyor Coşkun Erol.

Coşkun Erol, babasının kuru fasulye tarifini şöyle verdi: “ Fasulye, Erzincan Çalı cinsinden olacak. Bu bir kere şart. Malum. Fasulyeyi bir gün önceden ıslat. Haşlanmış fasulyeyi, soğan, salça yağ ile birlikte az kavur. Suyunu koy ve dana kemikleriyle beraber kısık ateşte kaynat. Kısa zamanda fasulyeniz hazır” Ne kadar  kısa değil mi?

 Kısacası, Kokoreç’in İzmir temsilciliği, Kıbrıs Şehitleri caddesinde bulunuyor.

 

   

  

 

 

 

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..