18 Ağustos '09
- Kategori
- Güncel
“Kürt açılımı” kanayan yaraya merhem olur mu?
Önceki yazılarımda da birçok kez işlediğim “Kürt sorunu”nda ülkemiz kritik bir döneme girdi. Çoğu yanından bakıldığında ilk başta çok olumlu bir girişim olduğu gözüken “Kürt açılımı” acaba kesin sonuç verir mi, içeriği nedir, hedefleri nelerdir ve tarafları kimlerdir?
Kürtler için cumhuriyet kurulduğundan bu yana, Türkler içinse özellikle PKK’nın eylemlerine başladığı yıllardan beri en ciddi sorun olan “Kürt sorunu” için ilk kez farklı, olumlu ve çok kapsamlı bir yöntem deneniyor. Özelliği ise yöntemin sadece dağdakini yok etmeye dayalı olmayıp, sosyal, ekonomik ve genel manasıyla hümanist tavırlar içeriyor olması. Yani PKK ile mücadelenin yanında bu sefer Kürt halkı da hesaba katılmış ve kesin çözüm için nabız yoklamaları, hazırlıklar ve girişimler etkili bir biçimde başlamış durumda. Ancak bunların yanında biraz da bu çözüm sürecinin olabilirliğine ve izlenecek yolun gerçekçiliğine göz atalım…
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Kürt sorunu için; “Bu Türkiye’nin en önemli meselesidir ve çözümü için tarihi bir fırsat vardır” demesiyle başlayan, devletin her kademesinden olumlu mesajlarla yankı getiren ve Başbakan Erdoğan’ın DTP lideri Ahmet TÜRK ile görüşmesiyle doruğa ulaşan bir süreç var önümüzde. Ancak ne acıdır ki tüm bunlara rağmen devletin elinde net bir sorun tanımı veya planlı bir çözümün olmadığını, altyapısız girişimlerle bu yola girildiğini görüyoruz. Bunu nereden mi anlıyoruz, ne bir sosyolog veya tarihçinin görüşü alınmaması, uzun tartışmalar yapılmaması veya gerekli veriler toplanmadan yallah denilerek bir yola girilmesinden…
Ancak eleştirinin yanında, yine de olumlu ve yapılması gereken bir yolda devlet. Şimdiye kadar sadece örgütle savaşılıp bu konulara eğilinmemesi de ayrı bir konu ve devlet ayıbıdır… Peki neler oldu bugüne kadar bu süreçte, sürecin ve sorunun tarafları kimlerdir, bundan sonra nasıl bir süreç bizleri beklemektedir?
Öncelikle DTP, PKK ve Apo üçgenine göz atalım. Başbakan Erdoğan’ın DTP lideri Ahmet Türk ile görüşmesi olumlu bir girişim olarak sonuç verdi ama sadece süreç açısından. Yüreği yaralı şehit yakınları ve kendilerince haklı nedenlerinden ötürü Türk halkından bazı kesimler açısından değil... Elbette yine DTP içinden bu süreci baltalamaya çalışacak “şahinler” çıkacaktır fakat bu görüşme özellikle de Kürt halkına “artık muhatap alınıyoruz” havası yaratması açısından olumlu olmuştur. Ancak olayın en ciddi engeli olan tarafı ise elbette PKK ve Apo… 25 yıllık terör sürecinde her ne zaman ortalık yatışsa yaptıkları “kalleşçe” eylemlere toplumu gererek süreci baltalamayı başaran PKK’nın yine bu yola girmesi kuvvetle muhtemeldir. Yaptıkları onca kanlı eylemlere rağmen, çözüm için düşünülen bu teröristleri dağdan indirip, Türk halkı işsiz ve açken onlara iş ve yeni hayat sağlayarak adeta ödüllendirmekse çok ama çok yanlış bir hareket olacaktır.
Apo meselesine gelince de kendisi Türk halkı tarafından haklı olarak bebek katili ve 30 bin şehidimizin sorumlusu olarak görülmekteyken, Kürt halkı tarafından önder ve ilah ilan edilmesi büyük bir görüş ayrılığına sebep olacaktır. Çünkü Kürt halkı ve DTP sesli bir biçimde çözümün en önemli parçası olarak Apo’yu göstermekte ve bunun içinde salınmasını şart koşmaktadır. Ancak, onun serbest bırakılmasıyla yaşanabilecek suikastı sonucu başlayacak bir Türk-Kürt iç savaşı ülkemiz açısından telafi edilmez ağır sonuçlar doğurabilecektir. Bundan dolayı Kürt halkı, PKK ve DTP tarafından iyi bilinmelidir ki, çözüm için Apo faktörü dayatıldıkça bu çözüm hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir… Bu faktöre not olarak Apo’nun yol haritasını açıklayacağı tarihin 15 Ağustos olması, yani PKK’nın ilk silahlı eylemi olan Eruh baskınının yıldönümünde olması da çözümden ne beklediği açısından çok manidardır…
Elbette çözüm sürecinin kilit noktasında ise Türk ve Kürt halkları yer alacaktır. PKK tarafından beyinleri şiddetle çözümün olabileceği ve hak elde edilebileceği ile yıkanan Kürt halkını bir an önce kazanmak zorunludur; mantıklı ve demokratik çözüm yolları, sosyal ve ekonomik yatırımlarla sağlanacak devlete olan güven ve inançlarının sağlanması ile. Elbette bu noktada yüreği verdiği şehitlerle yaralı ve hassas Türk milletinin duygu ve çıkarları unutulmamalı, o ince denge halklar arasında mutlaka sağlanmalıdır.
Bugün geldiğimiz noktada hükümetten demokrasi ve her siyasi partinin görüşleri ve önerilerinin alınacağı açıklaması gelirken, muhalefetten karşı çıkıcı yorumlara gelmeye devam ediyor. Özellikle MHP lideri Bahçeli, çok sert bir tavırla açılıma karşı çıkmakta ve öncelikle PKK’nın bitirilmesinin gerekliliğini vurgularken, CHP ise her zamanki gibi önerisiz ve tutarsız bir karşı çıkışla muhalefette bulunuyor…
Ancak tüm bunların ışığında çözüm için olmazsa olmaz olan şu faktör mutlaka ortadan yok edilmelidir; “Terörden nemalananlar, bitmesini istemeyenler…” Devlet ve ordu içinden bunlar temizlenirse PKK’nın sonu gelmiş olacak ve böylece Türkiye çözüm için önünde bulunan en büyük engelden kurtularak, daha huzurlu bir ortamda kesin çözüm bulmak için güzel bir fırsat yakalayacaktır…
Sorunun ve çözümün tüm bu taraf ve öğeleriyle başarıya bir an önce varması, istikrarlı, gözü yaşlı anaların olmadığı, huzur dolu ve güçlü bir Türkiye’nin var olması dileklerimle…Emrah SOĞUKPINAR