- Kategori
- Deneme
_Mutsuzluğa da var mısın_

..
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun..
Git..
Gözlerin durur mu? Onlar da gidiyorlar.. Gitsinler..
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin..
Gözlerini de alıp giden geliyor, gözlerimin önüne karanlıkta..
Gözleri geliyor.. Işıl ışıl..
Gidince bitmiyor ki iş..
Gidince sevmek bitmiyor ki..
Belki asıl o zaman başlıyor..
Yaşananları taşımak kolay
Anılar zor..
Yok canım ille de büyük anılara gerek yok hatırlamak için
Çamların altındaki buseler falan değil.
Öyle basit, öyle küçük şeyleri hatırlıyorsun ki..
Sen bile şaşıyorsun o anlara..
Sabah kahvaltısı diye akşamın dördünde pizza yemek birlikte,
Tavla oynamak ve bile bile yenilmesi sevdiğinin,
Hiç sevmese de seninle kumpir yemesi..
Saatlerce gözlerine dalıp gitmek,
Koynunda uyumak, sabah uyandığında onu yanında görmek,
Onunla yeni güne başlamak, ona kahvaltı hazırlamak,
Uyurken gözlerini açtığında seni izlediğini görmek,
Öpücüklerle seni uyandırması, saçlarını okşaması,
Kokusu, dokunuşları, sana sıkı sıkı sarılması..
Hiç bilmediğin bir kentte, elini hiç bırakmayacakmış gibi tutarak onunla yürümek..
Bir binanın sekizinci katından, sarılarak koca bir şehrin ışıklarını izlemek birlikte,
Yanında olamadığı doğum günlerinde ona kargoyla pasta yollamak,
Cüzdanında resmini taşımak,
Onunla midye yemek, içmek, çakır keyif olmak, darı patlatmak,
Birlikte bulaşık yıkamak, tv izlemek, onun çamaşırlarını yıkamak..
Şarkı söylemek gözlerinizin içine bakarak birbirinizin...
Ve şarkılarınızı dinlerken dans etmek birlikte..
Geceleri sesini duyarak uyumak, sabah onun mesajlarıyla güne başlamak..
Onunla birlikte hayaller kurmak, ona sürprizler yapmak..
Her fırsatta kaçıp yanına gitmek,
Onunla fotoğraflar çekilmek,
Bir çerçevede ikinizin resmini görmek..
Duvarları resimlerinizle süslemek,
Onunla balık ekmek yemek,
Deniz'i birlikte izlemek,
Parmaksız eldivenlerinle, ellerini sıkı sıkı hiç bırakmadan tutmak,
Parkta seni salıncakta sallaması,
Sevgiyle gözlerine bakmak,
Onunla yağmurda ıslanmak, karın yağışını izlemek..
Sen seviyorsun diye sana yeşiller giymesi,
Senin boynuna fular bağlamanı, makyaj yapmanı izlemesi..
Birlikte aynı tişörtü giymek..
Jelibonlarını onunla paylaşmak,
Halley ve çubuk krakerler..
İşte sevmek hem de nasıl hatırlamaktır..
Hatırlamak beklemeyi getirir ardından.
Bitmişti, bittiğini bilirsiniz.. Dönmeyeceğini de..
Gözlerini alıp gitmiştir o.. Ama beklersiniz..
Kapının zilinin çalınmasını beklersiniz..
Çalan telefonun ardında, cevap makinesinde onun sesini beklersiniz..
'Aloo.. orda kimse var mı?'
Orda kimse hep var. Ama artık soran yoktur..
Eve gelince pc'yi açarsınız, maillere bakarsınız..
Ve birkaç mail acaba ondan mı dersiniz..
Sabırsızlıkla açarsınız ama nafile..
Ve de o kahrolası cep telefonu..
Mesaj işareti yanar ekranınızda..
Sarı bir zarf.. Ondan mı??
O umut var ya.. O imkansıza dahi umutlanmak..
İnsanı ayakta tutan, yaşatan umut..
Sizi durmadan beklemeye mahkum eden umut..
Lanet bir reklam mesajıdır gelen..
Telefonu fırlatmak gelir içinizden..
Fırlatamazsınız, ertesi günü beklersiniz..
Sevmek, hem de nasıl beklemektir..
Ve beklenti acı getirir..
Günler, haftalar, aylar boyu beklemek acı getirir..
Hele boşu boşuna beklediğini bile bile bekledin mi??
Acı derinden vurur yüreğini..
İnsan mutluyken, her şeyi ve herkesi sever
ya da sevdiğini sanır..
Mutluluk için de sınanması mümkün değildir sevginin..
Ölçülmesi hele hiç mümkün değildir..
Asıl mutsuzken, asıl yanında yokken,
Asıl bırakıp, gözlerini de alıp gitmişken anlarsınız ne kadar sevdiğinizi..
Acının yoğunluğu, sevginin ölçüsü olur..
Sevmek, hem de nasıl acı çekmektir..
Cemal Süreya'nın dizelerin de dediği gibi:
“KİM İSTEMEZ MUTLU OLMAYI
MUTSUZLUĞA DA VAR MISIN BENİMLE??”
'Varım Be..' delimisin 'Varım.. Beni mi korkutacaksın'
Ama korkan ben değildim ki..
Mutsuzluk olmasa insan mutluluğu bilebilir miydi??
Sevmek, hem de nasıl mutsuz olmaktır..
Git..
Gözlerin durur mu? Onlar da gidiyorlar.. Gitsinler..
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin..
Gözlerini de alıp giden geliyor, gözlerimin önüne karanlıkta..
Gözleri geliyor.. Işıl ışıl..
Gidince bitmiyor ki iş..
Gidince sevmek bitmiyor ki..
Belki asıl o zaman başlıyor..
Yaşananları taşımak kolay
Anılar zor..
Yok canım ille de büyük anılara gerek yok hatırlamak için
Çamların altındaki buseler falan değil.
Öyle basit, öyle küçük şeyleri hatırlıyorsun ki..
Sen bile şaşıyorsun o anlara..
Sabah kahvaltısı diye akşamın dördünde pizza yemek birlikte,
Tavla oynamak ve bile bile yenilmesi sevdiğinin,
Hiç sevmese de seninle kumpir yemesi..
Saatlerce gözlerine dalıp gitmek,
Koynunda uyumak, sabah uyandığında onu yanında görmek,
Onunla yeni güne başlamak, ona kahvaltı hazırlamak,
Uyurken gözlerini açtığında seni izlediğini görmek,
Öpücüklerle seni uyandırması, saçlarını okşaması,
Kokusu, dokunuşları, sana sıkı sıkı sarılması..
Hiç bilmediğin bir kentte, elini hiç bırakmayacakmış gibi tutarak onunla yürümek..
Bir binanın sekizinci katından, sarılarak koca bir şehrin ışıklarını izlemek birlikte,
Yanında olamadığı doğum günlerinde ona kargoyla pasta yollamak,
Cüzdanında resmini taşımak,
Onunla midye yemek, içmek, çakır keyif olmak, darı patlatmak,
Birlikte bulaşık yıkamak, tv izlemek, onun çamaşırlarını yıkamak..
Şarkı söylemek gözlerinizin içine bakarak birbirinizin...
Ve şarkılarınızı dinlerken dans etmek birlikte..
Geceleri sesini duyarak uyumak, sabah onun mesajlarıyla güne başlamak..
Onunla birlikte hayaller kurmak, ona sürprizler yapmak..
Her fırsatta kaçıp yanına gitmek,
Onunla fotoğraflar çekilmek,
Bir çerçevede ikinizin resmini görmek..
Duvarları resimlerinizle süslemek,
Onunla balık ekmek yemek,
Deniz'i birlikte izlemek,
Parmaksız eldivenlerinle, ellerini sıkı sıkı hiç bırakmadan tutmak,
Parkta seni salıncakta sallaması,
Sevgiyle gözlerine bakmak,
Onunla yağmurda ıslanmak, karın yağışını izlemek..
Sen seviyorsun diye sana yeşiller giymesi,
Senin boynuna fular bağlamanı, makyaj yapmanı izlemesi..
Birlikte aynı tişörtü giymek..
Jelibonlarını onunla paylaşmak,
Halley ve çubuk krakerler..
İşte sevmek hem de nasıl hatırlamaktır..
Hatırlamak beklemeyi getirir ardından.
Bitmişti, bittiğini bilirsiniz.. Dönmeyeceğini de..
Gözlerini alıp gitmiştir o.. Ama beklersiniz..
Kapının zilinin çalınmasını beklersiniz..
Çalan telefonun ardında, cevap makinesinde onun sesini beklersiniz..
'Aloo.. orda kimse var mı?'
Orda kimse hep var. Ama artık soran yoktur..
Eve gelince pc'yi açarsınız, maillere bakarsınız..
Ve birkaç mail acaba ondan mı dersiniz..
Sabırsızlıkla açarsınız ama nafile..
Ve de o kahrolası cep telefonu..
Mesaj işareti yanar ekranınızda..
Sarı bir zarf.. Ondan mı??
O umut var ya.. O imkansıza dahi umutlanmak..
İnsanı ayakta tutan, yaşatan umut..
Sizi durmadan beklemeye mahkum eden umut..
Lanet bir reklam mesajıdır gelen..
Telefonu fırlatmak gelir içinizden..
Fırlatamazsınız, ertesi günü beklersiniz..
Sevmek, hem de nasıl beklemektir..
Ve beklenti acı getirir..
Günler, haftalar, aylar boyu beklemek acı getirir..
Hele boşu boşuna beklediğini bile bile bekledin mi??
Acı derinden vurur yüreğini..
İnsan mutluyken, her şeyi ve herkesi sever
ya da sevdiğini sanır..
Mutluluk için de sınanması mümkün değildir sevginin..
Ölçülmesi hele hiç mümkün değildir..
Asıl mutsuzken, asıl yanında yokken,
Asıl bırakıp, gözlerini de alıp gitmişken anlarsınız ne kadar sevdiğinizi..
Acının yoğunluğu, sevginin ölçüsü olur..
Sevmek, hem de nasıl acı çekmektir..
Cemal Süreya'nın dizelerin de dediği gibi:
“KİM İSTEMEZ MUTLU OLMAYI
MUTSUZLUĞA DA VAR MISIN BENİMLE??”
'Varım Be..' delimisin 'Varım.. Beni mi korkutacaksın'
Ama korkan ben değildim ki..
Mutsuzluk olmasa insan mutluluğu bilebilir miydi??
Sevmek, hem de nasıl mutsuz olmaktır..