Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Aralık '08

 
Kategori
Siyaset
 

“Özür” diledim, çünkü…

“Özür” diledim, çünkü…
 

Bir grup entelektüelin 1915 Ermeni tehciriyle ilgili düzenlediği “Özür Diliyorum” kampanyasına imza attım. Çünkü, Osmanlı Ermenilerinin 1915 yılında Anadolu topraklarından tehciri (göç ettirilmesi) sırasında uğradıkları kıyıma duyarsız kalınmasını ve bu olayın inkârını vicdanım kabul etmiyor. Dünyada bu türden bir akıbete uğramış her topluluğun olduğu gibi Ermenilerin de duygu ve acılarını paylaşıyor, onlara yaşatılan acılarda atalarımın ve benim özel hiçbir payımızın olmamasına rağmen, bugün bu felaketin gerçekleştiği topraklarda yaşayan biri olarak özür diliyorum.

Adı ne olursa olsun, gerçek sorumluları kim olursa olsun, sebebi her ne olursa olsun, sonuçta bir zamanlar burada yaşayan en az bir milyon insan haksız, adaletsiz ve zalimce bir muameleye tabii tutulup yerinden yurdundan edilmiş, çoğu sürgün yolunda ölmüş veya öldürülmüştür.

1915 Tehciri, bazıları tarafından iddia edildiği gibi Türklerle Ermeniler arasında geçen bir karşılıklı mukatelenin sonucu değildir; “askerî tedbir” kisvesi altında, hukuk dışı ve gaddarca biçimde uygulanan, en basit deyimle bir “toplu cezalandırma” olayıdır. Osmanlı Ermenileriyle Osmanlı Türkleri arasında bazı yerel istisnalar dışında bir silahlı çatışma yaşanmamıştır. Aksine Tehcir sırasında birçok yerde Türkler ve Kürtler zorla göç ettirilen Ermeni komşularına sahip çıkmış, ağır cezaları da göze alarak onların çocuklarını evlerinde saklamışlardır. Tehciri uygulamakla sorumlu bazı Osmanlı subayları bu emre karşı çıkmış ve görevlerinden istifa etmişlerdir. Yine birçok subay yetim kalan Ermeni çocuklarını evlatlık olarak almışlardır.

Osmanlı Ermenileri bir halk olarak bu kötü muameleyi hak edecek bir suç işlememiştir. İçlerinde Anadolu’da bir Ermeni devleti kurmak isteyip bu yolda örgütlenenler, hatta silahlananlar olmuştur. Bazı Ermeni çeteleri Müslüman halka ve jandarmaya karşı ufak çaplı yerel saldırılara girişmişlerdir. Ermeni ileri gelenlerinden bazı basiretsiz kişiler, Rusya, Fransa, İngiltere gibi devletlerin politikalarına alet olmuşlardır. Ama bunların tümü bir halkı toplu olarak cezalandırmayı gerektirmez. O dönem Ermeni halkın büyük çoğunluğu tüm bu olan bitenlerden habersiz biçimde kendi işi gücüyle meşguldür. Zaten Ermeni erkeklerinin büyük çoğunluğu Ermeni çetelerinde değil Osmanlı ordusunda asker olarak hizmet etmektedir.

Dolayısıyla “askerî tedbir” gerekçesi inandırıcı değildir. Öyle olsa bile ortada bir “onlar- biz” çatışması yoktur. Bir yanda Osmanlı devleti, öte yanda ise onun tebaası olan bir vatandaş grubu vardır. Ortada bir suç olsa bile bu kişisel bir cezalandırmayı gerektirirdi. Belki, “dönemin koşulları içinde çetelere destek veren Ermenileri tek tek bulup ayıklamak mümkün değildi o yüzden toplu tehcir yoluna gidildi” denebilir ama bu sav da geçersizdir. Çünkü tehcir kanunu çıkınca Devlet en ücra Ermeni köylerine bile ulaşıp tüm halkı sürebilmiş ve bunun karşılığında Hatay’daki Musa Dağı direnişi gibi istisnai örnekler dışında önemli bir direnişle karşılaşmamıştır.

Bugün bu konuda halk arasında “onlar bizi katletti, biz de onları” biçiminde yaygın bir inanış vardır. Oysa yukarıda da değindiğim gibi, Tehcir öncesinde bir karşılıklı mukatele söz konusu değildir. Osmanlı Devleti Ermeni vatandaşlarını haksız ve zalimce bir muameleye tabii tutmuş, daha sonra Doğu Anadolu’yu işgal eden Rus ordusu bünyesindeki Rusya vatandaşı Ermeni askerleri Kars, Ardahan, Van, Erzurum gibi illerde Türk ve Türk kökenli Müslüman halka benzer biçimde zulmetmişlerdir. Kuşkusuz ikisi de birbirinden kötü eylemlerdir. Bugün o Ermenilerin torunları da Ermenistan’da ve diasporada yaşamaktadır. Onlar da bu zalimce eylemlerden dolayı özür dileyebilirler.

1915 faciası birçok sorumlunun ortak eseridir. Başta Ermenileri kendi amaçları için kullanan Avrupalı emperyalist devletler olmak üzere, radikal Ermeni örgütleri ve dönemin Ermeni toplumunun basiretsiz liderleri sorumludur. Ancak asıl sorumlu bu eylemi bizzat gerçekleştiren İttihat ve Terakki Partisi yönetimindeki Osmanlı Devletidir. Savaşı da fırsat bilerek kendi vatandaşı olan insanları yok etmişlerdir. Bu İttihatçı dar kafalı zihniyet sadece Ermenilere karşı bu suçu işlemekle kalmamış, aynı yıllarda ülkeyi sürüklediği savaşla da yüz binlerce vatandaşını cephelerde telef etmiştir. Bu savaşta benim büyük dayılarımdan beş tanesi de hayatını kaybetmiştir; "şehit oldular" diyemiyorum çünkü nereye gittikleri, hangi cephede kayboldukları bile belli değildir. Belki de Sarıkamış'ta düşmana tek kurşun dahi atamadan aç ve çıplak vaziyette soğuktan donarak ölen on binlerce Osmanlı askeri arasındaydılar.

Sonuç olarak, 1915 yılında Ermenilere yapılan zulmün tartışılır bir yanı yoktur. Tehcirin uygulanmasından sorumlu Talat Paşa, anılarında, <ı>"Esasen bir askeri ihtiyat tedbirinden başka bir şey olmayan tehcir, vicdansız ve seciyesiz insanların elinde bir facia şeklini almıştır. Maksadım bu hareketlerin çirkinliğini gizlemek değildir" demiştir. Yani bizzat tehciri gerçekleştiren kişi olayın bir “facia” olduğunu kabul ve itiraf etmektedir. Konuyu merak eden ilgili kaynakları araştırıp kendince bir fikre varabilir.

Bugün Osmanlı’nın mirası üzerinde oturan bizler, onun varlıklarına sahip çıktığımız ölçüde borçlarından da sorumluyuz. Bireysel boyutta hiçbir sorumluluğumuz ve borcumuz olmasa bile bu özür biz bireyler için esasen bir vicdan borcudur. Bu nedenle 1915 faciasından dolayı “ …….. kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum.”

Herkes kendi vicdanından sorumludur. Biz bu vicdan borcumuzu ödeme yolunda bir adım atarsak Ermenistan ve diaspora Ermenilerinden de Doğu Anadolu’da yaptıkları zulüm için özür dilemelerini bekleme hakkımız olur.

........

Katılım için: http://www.ozurdiliyoruz.com

Bu konuda iki yıl önce yayımladığım bir blog için: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=13687

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..