- Kategori
- Sinema
"Şansımı Seveyim" Filminde Tüm Espriler Fragmanda Kullanmış, Net Bilgi!

"Şansımı Seveyim"e giderken "ortaya eğlenceli bir iş çıkmış" fikrindeydim. Fragmanı sağ olsun... Lakin gülmeyi bir kenara bırakın, gülümsetmedi bile.
Başrollerinde Cem Gelinoğlu, Gökhan Kıraç, Zeynep Tuğçe Bayat ve Zerrin Sümer’in yer aldığı TAFF yapımı komedi filmi "Şansımı Seveyim" bugün itibariyle vizyona girdi.
Filmin senaristi, Ferhat Ergün.
Yönetmeni ise Ender Mıhlar.
Eğer komedi filmi izlemek için sinemaya gidiyorsam, genelde çok büyük bir beklenti içerisine girmem.
Ancak nedense Şansımı Seveyim ile ilgili, "galiba ortaya eğlenceli bir iş çıkmış" diye bir fikre kapılarak oturdum koltuğa.
Fragmanı sağ olsun...
Lakin gülmeyi bir kenara bırakın, gülümsetmedi bile.
Sinemaya hiçbirimiz diziden hallice bir şeyler izlemek için gitmiyoruz.
Başı sonu belli, net bir fikri olan, tüm karakterlerin kendi içinde tutarlılık gösterip, bütüne hizmet ettiği ve yine her karakterin sonlandığı bir olay örgüsü arıyoruz.
Hadi hepsini geçtim, hiç değilse içerisinde dişe dokunur bir şeylerin olması gerekiyor.
Yani öyle olmayacaksa, evde oturup dizi izlemek çok daha mantıklı ve masrafsız bir tercih.
Dikkat!
Bu noktadan sonra yazımda filmden ufak tefek spoilerlar var.
Filme gitmemiş olanlar ve gitmeye niyetli olanlar, aman diyorum...
Her ne kadar daha çok fragman üzerinden yazmaya çalışsam da siz yine de okumadan önce bir düşünün derim.
Film aslında Kanal D'de, geçtiğimiz sezon yayınlanan Tatlı İntikam dizisinin bir versiyonu.
Orada hikaye Leyla Lydia Tuğutlu'nun canlandırdığı Pelin’in mutlu olamama sebebinin, geçmişte üzdüğü birinin ahını almasından kaynaklandığını düşünmesi ve bu ahın peşine düşmesiyle başlıyordu.
Şansımı Seveyim'de de Sebahattin'in şansızlığını kırmak için, geçmişte ahını aldığı kişilerin peşine düşüp kendini affettirme çabasını izliyoruz.
Öncelikle filmin pazarlanma şeklinde bir sorun var.
Zira filmin basın bültenlerinde "şanssızlığıyla tanınan Sebahattin" cümlesi kullanılıyor.
Oysa şansızlık söz konusu olunca, Sebahattin değil, çevresindekiler şansız.
Garip ama bence; yazan, çeken ve yapan herkes Sebahattin'i anlamamış.
Anlamadan ete kemiğe büründürmüş.
Ya çıkılan yolda niyet, Sebahattin'i şanssız yapmaktı ve sonra revizelerle yol şaştı ya da ortada koca bir mantık hatası var.
Öyle ki filmin başından sonuna kadar Sebahattin yüzünden birilerinin başına hep bir şeyler geliyor, hastanelik oluyor ve zarar görüyor ama Sebahattin'in başını pek de dişe dokunur bir şey gelmiyor.
Bir diğer hayal kırıklığım da; konu şansızlık ve başa gelenler olunca, zeki ya da zekiden hallice sebepler ve sonuçların yaratılmasını beklerken, bilakis çok basit, çala kalem ve hatta zaman zaman başka filmlerde kullanılmış sahnelerden faydalanıldığını görmek oldu.
Mesela Recep İvedik'in meşhur üstü köpüklü şekilde kapıyı zorlama sahnesi.
Tıpkı tüm Türk absürt komedi filmlerinde olduğu gibi, Şansımı Seveyim'de de Recep İvedik gibi abuk bir karakter yaratma çabası var ama bu çaba oldukça zayıf kalmış.
Zira filmdeki ana ve yan tüm karakterler için maalesef ki, üzerinde çok da fazla çalışılmış diyemiyorum.
Mesela Sebahattin'in kankası İzzet...
Film boyunca Sebahattin'in yanında gezen bir çanta olmaktan ileri gidemiyor.
Hiçbir özelliği yok.
Dolayısıyla da etkisiz eleman.
Sonuç olarak da onun bu etkisizliği, ana karakterden yani Sebahattin'den götürüyor.
Oysa çok basit bir çözümle, ana karakter ve kankası çalışır bir hale getirilebilirdi.
Yani...
Sebahattin nasıl biri?
Bir şey yapmadan, herkesin hayatında soruna neden olan biri.
O zaman İzzet'e tam tersi bir karakter yazılmalıydı.
Yani uçuk, tehlikeli, sınırları zorlayan, kontrolsüz bir adrenalin bağımlısı olabilirdi mesela.
Ve onun yaptığı bu uç şeylere rağmen, hem kendi hem de çevresindekilerin başına bir şey gelmeyebilirdi.
İşte o zaman biz derdik ki, "adama bak, yapmadığı kalmadı başına gelen bir şey yok, Sebahattin bir şey yapmıyor ama başına gelenlere bak."
Ancak şu haliyle İzzet'i filmden çıkar, bir şey değişir mi?
Bence değişmez.
E o zaman niye var?
Bilen yok...
Sanki filmdeki tüm yan karakterler Sebahattin konuşabilsin diye oluşturulmuş gibi.
Mesela Yaprak...
Filmin başında; şiirden, edebiyattan hoşlanan, aklı başında bir kadın.
Nazik, anlayışlı.
Hani dokunsan kırılacak gibi...
Peki başka bir özelliği var mı?
Var...
Tutarsız.
Ağabeyinin oğlunun başına gelenlerle ilgili, yeğenine inanmak yerine, o gün tanıştığı Sebahattin'e inanan,
Ağabeyinin başına gelenlerden sonra, "hakkını helal etmesi için şunu yapman gerekiyormuş" diyerek maddi bir talebin habercisi olmayı kabul eden,
O hanım hanımcık, edebiyat düşkünü yapısını "sığır ve barzo" gibi kelimelerle bozan bir karakter, Yaprak...
Oysa filmin başında çizilen kadın karakterin bütünlüğü adına tepkisini öyle cümlelerle koymalıydı ki, Sebahattin'in anlamak için bir iki saniye düşünmesi gerekirdi.
Ya da Yaprak'ı edebiyat dergisi çıkaran, şiir düşkünü, narin, pamuk gibi bir karakter olarak oluşturmayacaktınız.
Şansımı Seveyim, karakter komedisinde zayıf kaldığı kadar diyalog komedisinde de sınıfta kalıyor.
"Bir daha beni ararsan telefon şehirler arası yazsın" gibi ya da İngilizce bilmekle ilgili "konuşuyom ama anlamıyom" gibi şakaların büyükçe bir kısmı, soğuk duş etkisi yaptı.
Sonra fragmanda da verilen bir ayı sahnesi var ki fena ötesi yapay.
Hani ayı, ben ayı değilim diye bas bas bağırıyor.
Sonra o ayı birine zarar veriyor ki akıllara zarar.
Sanırım dudaklarının ucuyla adamı ses tellerinden bir kez ısırmış.
Sanırım diyorum zira filmde net bir açıklama yok.
Ve kulaklık takıp replik vererek yardımcı olma klişesi...
Bugüne kadar milyon kez yapıldı.
Hatta daha yeni Fox TV'de Şevkat Yerimdar'da kullanıldı.
O hadi dizi dedik geçtik...
Bari sinemada bu kadar ucuzunu yapmayın artık.
Fragmandan yine bir sahne...
Sebahattin mahallesine dönüyor, herkes kaçıyor ve bir yerlere saklanıyor.
Ama nedense camcı ve bisikletli Ferhat kaçmıyor.
Ve hatta bilakis Sebahattin'in dibinden geçiyorlar.
Niye?
İlk sahne ya, orada Sebahattin'in etrafa verdiği zararla ilgili bir şey olması lazım, mantıklı bir sebep sonuç bulmak yerine, en kolayından yaptım oldu ile aksiyon yaratma kafası.
Zaten olay örgüsü öyle basitçe oluşturulmuş ki, çoğu sahnenin başında, "bak şimdi şu olacak" diyorsun.
Ve hep de tutturuyorsun.
Mesela fragmandaki japon yaşlı adamın, müthiş bir dövüşçü olacağını da biliyoruz.
Halbuki o yaşlı adam yerine, belki biraz feminen ve "ben şiddete karşıyım" diyen bir tip koysanız, işte o zaman Sebahattin ve İzzet'in dayak yemesi sürprizli olabilir ve hatta şaka çıkabilir.
Tabi birde klasik sonlanmamış karakter sorunu var.
Yine söylüyorum, bir sinema filminde sonuca bağlanmamış karakter bırakamazsınız.
Mesela babaanne Meryem'e ne oldu?
Halbuki Meryem ve Beşir üzerinden yürüyen, ufak bir durumun oltası atılmıştı.
Ama kapatılmadı.
Hatta Meryem karakteri, filmin son çeyreğinde yok oldu gitti.
Filmin ana fikrine yani önermesine gelince, açıkçası ben sevmedim.
Buraya yazamıyorum zira filmin finali...
Ama salondan çıkarken, şansızlık mevzusunun nasıl çözüldüğünü şöyle bir düşünün, işte o önerme.
Yani "yerine getirmediğiniz ...... varsa getirin yoksa şansız olur ve etrafa zarar verirsiniz" cümlesi ile film yapıyor olmak gerçekten enteresan.
Eğer filme giderseniz, o noktalı kısmı öğrendiğinizde niye enteresan dediğimi anlayacaksınız.
********************************************************
Televizyon, sinema, yaşam, patiler, ilişkiler ve sokaktaki hayat üzerine diğer yazılarımı okumak istiyorsanız, http://www.bibaksana.com.tr adresli bloguma uğramayı unutmayın. :)
********************************************************
Bana ulaşabileceğiniz linkler:
Bibaksana: http://www.bibaksana.com.tr/
Bibaksana facebook sayfası: https://www.facebook.com/bibaksanablog
Bibaksana instagram sayfası: https://www.instagram.com/bibaksanablog/
Bibaksana Twitter sayfası: https://twitter.com/bibaksanablog
Bibaksana Google+ sayfası: https://plus.google.com/+BibaksanaTrblog
Bibaksana pinterest sayfası: https://tr.pinterest.com/bibaksanablog/
Bibaksana linkedln sayfası: https://www.linkedin.com/in/bibaksanablog/
Bibaksana tumblr sayfası: https://www.tumblr.com/blog/bibaksana