“Süt içtim dilim yandı/ Amanin amaannn...”

“Süt İçtim Dilim Yandı/ Amanin  Amaannn...”

Yok yok, size türkü filân söylemiyorum. İçirilen sütler de sıcak falan değil; paketlenmiş, pastörize, soğuk sütlerdi. Niye dilleri yansındı ki? Bu sefer mide ve bağırsakları yandı yavrularımızın!.. Zati hiç türkü söyleyecek ve dinleyecek durumda da değiliz dostlar…

Hani şu 02 Mayıs Çarşamba günü “OKUL SÜTÜ, AKIL KÜPÜ” adlı iddialı bir kampanyayla, ilköğretimde okuyan I, 2, 3, 4 ve 5. sınıflardaki 7 milyon 2 yüz bin minik öğrencimize, her gün süt içirme projesi vardı ya? Bu kampanyayı Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Tarım Bakanlığı yürütüyorlardı ya?

İlk gün 32.500 okulda süt dağıtıldı, ama maalesef binlerce öğrenci bu sütlerden (bakın zehirlendi demiyorum, çünkü Bakanlar bile ne olduğunu henüz bilmiyorlar) rahatsızlandılar ve hastanelere kaldırıldılar.

Aileler perişan, endişeli ve “acaba benim minik yavruma da bir şey oldu mu?” kuşkularıyla okullara, hastanelere koştular…

Üç Bakan da endişeli yüzlerle açıklamalar yaptılar, yine işin kolayına kaçıp, onları suçlayan muhalefet partilerini eleştirdiler! Sanki esas “SORUMLU” olan muhalefetmiş gibi, bir de şöyle dediler: “Bu bir zehirlenme değil, gıda ve süt şekeri dokunmasıdır! Bazıları süt içemezler, alerjileri vardır! Muhalefete bundan rant elde etmeye kalkışıyor, bundan size bir halt çıkmaz…” babında açıklamalardı bunlar…

Daha tahlilleri bile yapılmamıştı, sütlerin bozuk olmadığını, zehirlenme olmadığını nasıl anlamışlardı, neden hemen o sütler toplatılmış ve ertesi günü niye verilmemişti madem? Pes doğrusu!?

Kameralara konuşan bazı veliler de; “Benim çocuğum her gün süt içerdi, dokunmazdı. Niye şimdi hastanelik oldu?” diye soruyordu.

Peki, sayın Bakanlar sütün bazı bünyelerde alerji yapabileceğini biliyorlardı ise, neden önce çocukların tahlillerini yaptırıp da, sütü ondan sonra niye dağıtmadılar ki? Aceleleri neydi? İhale verdikleri yandaşlarının aceleleri mi onları bu duruma düşürmüştü acaba? “Acele giden, ecele gider” sözünü hiç duymamışlar mıydı, ne?

Bu tartışmalar üzerine Anamuhalefet Partisi CHP’nin Başkanvekili sayın Muharrem İnce de çıkıp; “Bizi niye suçluyorsunuz, iktidarın sorumlu Bakanı biz miyiz? Konuya çözüm bulacağınıza, suçu bizim üstümüze atıyorsunuz! Size ‘afferin beyler, iyi ettiniz’ mi diyecektik!? Göreceksiniz, bu akılsızca işte de, kendilerinden başka herkesi, hatta sütünü sağdıkları ‘inekleri’ bile suçlarlar bunlar…” dedi. Belki de öyle olacak, ne bileyim ben?

Ancak, bu üç sayın Bakanımızın, bence yapması gereken tek şey şuydu: 1986’daki Rusya - Çernobil nükleer kazası sonrasında, ANAP iktidarının Sanayi Bakanı merhum Cahit Aral TV kameraları önüne çıkıp, radyasyonlu çayı güzel güzel, höpürdeterek içmiş; aziz milletimizin de iştahını kabartarak, çay üreticilerimizi büyük zararlardan kurtarmış, ama birçok vatandaşımızın kanser olmasına çanak tutmuştu ya?

Bu üç Bakanımız da, öğrencilere verilen bu pastörize ve paket sütlerden birer tane alıp, TV kameraları önünde diyet bisküviler eşliğinde lıkır lıkır, bandıra bandıra içselerdi eğer, sanırım kimsenin gıkı çıkmaz, belki velilerin de iştahlarını açarak, kendileri için Okul Aile Birliklerine bu sütlerden siparişler bile verdirirlerdi…

Ama böyle olmuyor ki!.. Sadece kuru kuruya tavsiye ediyorlar; kendileri ve yakınları toplanıp, aile fotoğrafları çektirerek bu sütleri içsinler bakalım, muhalefet de onlara söyleyecek bir tek söz bulabiliyor muydu?

Sonuçta ne olur bilmiyorum ama; veliler, çocuklarına süt verilmemesi için dilekçeler yazıp, okul müdürlükleri önünde kuyruklar oluşturdular bile… Yani anlayacağınız; “Okul Sütü, Akıl Küpü” adlı bu ‘pek böyük proje’ de, aceleci ve akılsızca uygulamalar yüzünden, akıllı olanların hafızalarında; bir “Okul Sütü, Midem Kötü” sloganı olarak, sadece bir anı olarak kalacağa benziyor..?  

(NOT: Bu yazımı sayın Aziz KOCAOĞLU'na armağan ediyorum. Bu işi en iyi yapan Belediye Başkanı olarak, bunu fazlasıyla hak ediyor diye düşünüyorum...)              

Sakin KOŞAR…