- Kategori
- Kitap
"Türkçemsin " de Vedat Yazıcı imzası
Dilin gerek kişinin yaşamında, gerek ulusların kimlik oluşumunda, ne denli önemli olduğunu söylemek, yeni bir şey değil elbette. Türkçe düşünmek, Türkçe yazmak, Türkçe anlatmak, dahası Türkçe yaşamak... Hemen Dağlarca'yı anımsıyorum burada, Türkçe'yi ses bayrağı olarak anlamlandıran, onurlandıran ustayı. Bu konuda sesiyle, sözüyle, yazısıyla, şiiriyle, öyküsüyle, romanıyla, yazılarıyla Türkçe'nin gelişimine emek veren, katkı koyan, çaba gösterenlere saygı duymak görevimiz kuşkusuz.
Sokaklarda, alış veriş yaptığımız yerlerde Türkçe'deki kullanım bozuklukları, dil kirlenmeleri, yanlış söyleyişler öylesine aldı başını gitti ki, sormayın. İletişim araçlarında, telefon görüşmelerinde bilgisayar yazışmalarında bu bozulmayı her an yaşar olduk. Yazılı ve görsel basın haberlerinde, köşe yazılarında da Türkçe kullanımın sunum ve yazım yanlışlarını sık sık yaşıyoruz. Acımız, üzüntümüz sınırsız.
Ben kitap imzalarını her zaman çok önemseyenlerden biriyim. Şair, yazar dostlarımın kitapları yayımlandığında, kitapçı raflarında yerlerini aldığında, sevinciöm, mutluluğum da o denli artar. Hele bana imzalı gelen kitaplardan duyduğum hoşnutluğu, erinci anlatamam .Vedat Yazıcı da bunlardan biri. Sevgili Yazıcı'yla 40 yıla varan bir dostluğumuz var. Ankara'da Milli Eğitim Bakanlığı'nda ayrı birimlerde çalışırken, yakınlığımız, söyleşilerimiz olmuştu. Ne ki birbirimizin yazı ve şiirlerinden pek haberli değilmişiz. Daha sonraki yıllarda sevgili Vedat Yazıcı'nın şiirlerine, yazılarına dergilerde rastlayınca, nasıl duygulandığımı da belirtmeliyim. Hele Edebiyatçılar Derneği Yönetim Kurulu'nda olduğu yıllarda, telefonla sesimizle de buluştuğumda, duyduğum heyecanı, sevinci, coşkuyu unutamam. Uzun uzun özlem gidermiştik. Şiirin Sesinde Koşmak kitabı o konuşmalarımızdan sonra gelmişti... Sevdiği, değer verdiği şairlerin kitaplarını, şiirlerini değerlendirmişti Vedat Yazıcı.
Kıyı Dergisi Yayınları arasında 2007’de çıkan Türkçemsin de İzmir’e ulaştığında, bir Ankara rüzgârı esmişti yüreğimde. "Sevgili ozan dost Oğuz Tümbaş'a, Türkçemizin güzel sesinde birlikte yürümenin sevincini duyumsayarak" imzasıyla. Üstelik Cumhuriyet'in 84 ncü yılının kutlandığı 29 Ekim tarihini taşıyordu imzası!
Vedat Yazıcı Dil Günlüğü adını verdiği, bölümde 2000-2007 yılları arasında tuttuğu güncelerden bir seçme yapmış. Dil günlüklerinde gezdiği yerlerden izlenimler sunarken, katıldığı etkinliklerin içeriklerini de yansıtıyor. O notları arasında benim Bellek Pazarı kitabımla ilgili yazdığı güzel sözleri de yer alıyordu. İnsan adına bir kitapta rastlayınca sevinmez mi? Ben de o özel duygular içinde duygulandım, mutlu oldum. Kitabın ikinci bölümde ise Yazıcı’nın Dil Yazıları yer alıyor.
Delikanlılık yaşlarımdan beri severim günlükleri. Bir dönem ben de günlük tutardım. Çizgili okul defterlerine yıllarca yazınsal değeri olmayan günlük notlarımı karalamıştım. Kendim için; kendimle buluşmak, kendi sesimi dinlemek, sıkıntılarımı, sevinçlerimi, aşklarımı kendimle paylaşmak adına. Rahatlardım yazdıkça. O defterlerin bir kısmını ben yaktım, bir kısmı taşınmalarda kayboldu. Daha sonra bu işi defterlere kaydetmeyi bıraktım. Ama kimi zaman dergilere günlük, günce türünde yazılar yazdım. Günce yazan, günlük tutan, bu yazdıklarını okurlarıyla paylaşan yazarları da her zaman sevmişimdir, izlemişimdir. O yazılarda içtenlik vardır. Dostluk, yakınlık, paylaşım duygusu vardır.
Türkçe'yi özenle, aydınlanmacı bir çabayla kullanan Yazıcı, bu günlüklerde rastladığı, okuduğu, duyduğu Türkçe kullanım yanlışlarını, dil bozulmalarını gözlerin önüne sürüyor.
Günümüzde Türkçe kullanımında giderek yoksullaşıyoruz. Bir yabancı dil hayranlığı sürüyor. Kimimiz inatla Arapça, Farsça sözcükleri kullanırken, kimilerimiz de özellikle İngilizce kökenli sözcükleri, bozarak, yayarak dilimizi zıvanadan çıkarıyorlar. Turistik yörelerimizde mağazalar, yiyecek içecek satan dükkânlar bir yarışa girmiş gibi Türkçe ad koymaktan kaçınıyorlar. Sanki Türkçe ad koyarlarsa, daha az satış yapacaklar, daha az ilgi görecekler! Hele kimisi Türkçe adların sonuna bir “s” harfi eklemiyor mu, çıldırıyorum. Eğer dilimize sahip çıkmak da gecikirsek, günün birinde Türkçe sözcük kullananları cımbızla arar duruma geleceğiz!
Okullarımızda öğretmenlerimize, sivil toplum örgütlerine, yazarlara, şairlere, yerel yönetimlere, dahası sorumlu her kişi ve kuruma bu alanda çok iş düşüyor. Vedat Yazıcı, Sevgi Özel, Bekir Yurdakul, Ali Püsküllüoğlu, Ahmet Miskioğlu ve daha çok sayıda dil bilinci, Türkçe sevgisi içinde olan yazarlarımız iyi ki var, iyi ki aydınlanmacı, sorumlu görevlerini sürdürüyorlar.
Vedat Yazıcı dostumun Türkçemsin adlı bu güzel çalışmasını, genç arkadaşlarımın, yazın sanatıyla ilgilenen, uğraşanların okumalarını, yararlanmalarını öneririm.
Oğuz TÜMBAŞ