Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Eylül '14

 
Kategori
Magazin
 

‘YILANLARIN ÖCÜ’ SHOW’UN YÜZ AKI DA…

‘YILANLARIN ÖCÜ’ SHOW’UN YÜZ AKI DA…
 

Geçtiğimiz sezon yeni dizilerini bozuk para gibi harcayan Show TV, bütün çabalarına rağmen istediği verimliliğe ulaşamamıştı. ‘Güldür Güldür Show’ ile hem yüzleri güldüren hem de alınan reytinglerle kurumsal memnuniyet yaşayan kanalın yeni sezon başlangıcıysa, eskinin hayal kırıklığından oldukça uzak.

Fakir Baykurt’un ünlü eseri ‘Yılanların Öcü’ sayesinde yeni dizi konusunda da verimlilik göstermeye başlayan Show, eserin geçmişten gelen ilgi çekiciliğiyle rakiplerini geçmeyi başardı.

Tüm izleyici grubunda ‘Güzel Köylü’nün ardından ikinci olan dizi, buna karşılık AB grubundakilerin ilgisini biraz daha az çekti. Yine de ‘Kara Para Aşk’, ‘Benim Adım Gültepe’ gibi iddialı yapımları toplamda geçmesi Show TV adına kayda değer bir gelişim.

 

KADRO İYİ, İŞLENİŞ GÜZEL AMA…

İkinci bölümünde ‘Sevdaya Düşmek’ başlığıyla ekrana gelen ‘Yılanların Öcü’, deneyimli oyuncu Rüçhan Çalışkur’un Irazca Ana’yı canlandırdığı, Hande Soral, Cemal Toktaş, Ceyda Ateş, Ahmet Varlı, Nail Kırmızıgül gibi isimlerin varlıklarıyla göz doldurduğu bir kadroya sahip.

Yönetmen koltuğunda Cemal Şan’ın oturduğu Koliba Film imzalı dizinin izleyici ilgisini çekebilmeyi başaran konusuna gelince…

Dizilerin gözde yerlerinden olan ve bu sezon ‘Emanet’e de ev sahipliği eden Kapadokya’da çekilerek köy havasını yakalamaya çalışan dizi; ‘Ananı çiğniyor musun’ baskısıyla, köye rezil olma kaygısını temel edinen zorlama evlilikleri ve konaklardaki kadın çalışanların beylerin koynuna girme geleneğini gösteren bir yapıda.

Dolayısıyla içerik bakımından halka inebilmeyi başaran ve kadrosundan işlenişine iyi bir performans ortaya koyan ‘Yılanların Öcü’nü bu haliyle, ‘amacına ulaşmış bir iş’ şeklinde değerlendirmemek haksızlık olur.

Peki, ya uyarlama olgusu? İşte Show TV’nin başarı hanesinde yerini alan dizide zurnanın zırt dediği yer tam da burası!

Kardeşiyle bir tuttuğu Zahide’yi koynuna almayı istemeyerek anasının sözünü çiğneyen Kara Bayram gibi, romanın orijinalinin sözünü ve de özünü çiğneyen bir ‘Yılanların Öcü’ var karşımızda.

 

FAKİR BAYKURT’UN ESERİ BU MU?

Show’un yeni dönem yüz akı olarak ekranda yer bulan ‘Yılanların Öcü’ nasıl bir uyarlama özelliğine sahip diye enine boyuna irdelediğimizde, karşımıza çıkan tablo ne yazık ki bugüne dek yansıyandan farklı değil…

Köy Enstitülerinde aldığı eğitimle şiire ve edebiyata merak saran Fakir Baykurt’un Yunus Nadi Roman Ödüllü yapıtı da, klasiklere popüler izleyici nabzına göre dönüşüm geçirtme heveslilerinin ajitasyonlarla yoldan çıkarttığı eserler kervanına katılmış durumda.

İçeriğinden dolayı soruşturmalara maruz kalan, filme ve tiyatroya uyarlanmakla birlikte tiyatro oyunu yasaklanıp filmi de dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in izniyle ve dahi olaylı bir biçimde beyazperdeye çıkan ‘Yılanların Öcü’nün orijinal hali, köydeki karakterlerle ve kullanılan dille gerçeklik noktasında birebir uyuşma özelliğine sahip bir eser.

Karataş Köyü’ndeki Irazca Ana’nın çevresinde yaşanan adaletsizliklere baş kaldırışına ve haklı davası için köyü ziyarete gelen kaymakamdan destek arayışına odaklanan ‘Yılanların Öcü’ romanı, Deli Haceli ve karısı Fatma ile Irazca ve oğlu Kara Bayram arasındaki mal kökenli çatışmalarla gelişen dönemsel sorunları işlemekte. Ayrıca Fatma ile Bayram arasındaki gizli aşka da yer veren romanda vurgulanan ana tema, parası olanın yerel otoriteyle el birlik edip zayıfı ezmeye çalışması. Yani ortada, toplumsal uyanış hedefli, bir ideolojik dışavurum mevcut!

Buna karşılık ekrana taşınan ‘Yılanların Öcü’nde fikir ve sosyal ezilmişlik adına dişe dokunur bir şey yok.

Birkaç tarla çalışanının ‘Yemek yemeye de mi izin yok? Bu kadarı da olur mu’ gibisinden yakınmalarını ya da evleri yanan Fatma ile Ömer’in zoraki garibanlığını saymazsak, her şey konaktaki hiyerarşik yaşamdan ve Elif’in pek inandırıcı olamayan köylü-emekçi ilgisinden ibaret.

Kısacası, adı ve birkaç karakteri dışında tamamen farklı bir çalışma olarak karşımıza çıkartılan dizinin özü, örneklerini pek çok kez izlediğimiz-izleyeceğimiz konak-kıskançlık-aşk abartısına dayanmanın ötesine geçemiyor.

Konağın beyini ayartmak için ortada fink atan hizmetli bir kızın afra tafrası… Fakir ama gururlu genç kızın aniden çıkagelip ilgileri kendinde toplayarak erkek kapma rekabeti yaratması… Askerdeki oğlunu everme aşkıyla yanıp tutuşan ananın, ineklere indirgenen düğün dernek merakı… İyilerle kötülerden oluşan konak ahalisiyle, alt katmandan karakterler arasındaki eften püften ilişkiler ve rutin dizi şablonundan neler neler… Tüm bunlar uyarlama diye yutturulmaya çalışılan ‘Yılanların Öcü’nün defalarca çiğnenmekten hiçbir orijinalitesi kalmayan dizisel yüzü!

Tamam. Her şey iyi güzel de… Peki, böyle bir içerik Fakir Baykurt’un yıllar boyu adından söz ettiren, türlü engellemelerle karşılaşıp yasaklamalara direnen eserine ait olabilir mi? Oradaki kaleme alınış mantığıyla buradaki reytingci dizi yaratma gayretkeşliği bağdaşabilir mi?

Bu mudur, insanlara haksızlıklara direnmenin gerekliliğini gösteren ve ilk başlarda yurt dışına çıkışı sansür kurulunca yasaklanan film uyarlamasıyla sinema tarihimizde yer bulan ‘Yılanların Öcü’? Hadi canım siz de…

Evet, bu dizi ‘Yılanların Öcü’nün uyarlamasıdır diyebilene aşk olsun. Biz, hiçbir yerini benzetemedik. Çünkü benzetenler, iyi benzetmiş.

Gerçek uyarlama olgusu nerde, bizim dizicilerin yaptıkları nerde?

1962’de romanıyla paralel filmi çekilebiliyorken, yerlisinden yabancısına orijinallere saygının kalmadığı günümüzde ekrana çıkan ‘Yılanların Öcü’ olsa olsa, tıpkı diğer eserleri dizi niyetine katledilen yazarlar gibi, Fakir Baykurt’un kemiklerini sızlatacak türden bir ‘uyduruklama’ şeklinde izah edilebilir.

Her seferinde aynını diyoruz ve tekrara düşmüş oluyoruz ama gidişatta hiçbir düzelme olmayınca, dahası uyarlamaya meyledenlerin orijinal esere özen gösterme kaygısı hissedilemeyince, el mahkûm… ‘Keşke yapılan işin ismi bir romanla bağdaştırılmak yerine, tıpkı içerik gelişimi gibi diziyi yaratanlar bu noktada da serbest takılsaydı’ demekten kendimizi alamıyoruz.

Veee… ‘‘Köy hayatıyla toplumsal çarpıklıkları resmettiği eserinden dolayı soruşturmaya maruz kalan Fakir Baykurt 1954’te yazdığı ‘Yılanların Öcü’nün, 2014’te romanlardan öç almak istercesine uyarlamacılık oynayan günümüz dizi dünyasının elinde yaşadığı dönüşümü görse ne yapardı acaba’’ diye sormayı da ihmal etmiyoruz.

Soruyorsunuz da ne oluyor, diyeceksiniz. O da ayrı bir konu. İmam bildiğini okuyor. 'Yılanların Öcü' Show'un yüz akı olurken uyarlamalar listesine yeni bir karalık şeklinde ekleniyor.

Sonuçta, ‘Kör tuttuğunu’ misali, diziciler de kafayı taktıkları romanları öpüyorlar, öpüyorlar… Doyamıyorlar yine öpüyorlar vesselam!

 

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twittericom/guleranibal 

 
Toplam blog
: 1210
: 1542
Kayıt tarihi
: 10.04.10
 
 

İstanbul'da başlayan yaşamım, eski İstanbullu ailemden edindiğim kültürle gelişti. Birinciliklerl..