- Kategori
- Güncel
1 Mayıs 1977 tektir de, görüşler neden muhteliftir?
1 Mayıs 1977
Bugün, 1 Mayıs 1977 tarihinde Taksim Meydan'ında gerçekleşen ve 34 kişinin hayatına malolan olay üzerinden genel bir değerlendirme yapmak istiyorum. Ancak önce, konuyla alakalı bir kaç kişinin görüşünü öğrenmemiz gerekiyor.
Tarihçi Halil Berktay 1 Mayıs hakkında Taraf Gazetesi'ne şu mealde bir açıklama yapmış:
"TKP ve DİSK, Maocuları Taksim'e sokmama kararı almıştı. Maocular barikata tosladı, ateş açıldı, izdiham oldu. Otel ve Sular İdaresi çatısından ateş açıldığı palavradır. Polis araçlarından da ateş açılmadı. Sol kendi rezaletinden bir mağduriyet yarattı." buyurmuş. Yani, 1 Mayıs olayı sol gruplar arası bir kavgadır demeye getirmiş.
Bu, sol aydınları oldukça kızdırmış ve bazıları konuyla ilgili tepkilerini dile getirmiş:
Devrimci 78'liler Başkan Yardımcısı Hüseyin Esentürk, "Her şeyin kanıtlandığını, Sular İdaresi ile Intercontinental'den ateş edildiğinin, polislerin panzerlerle insanları ezdiğinin ispatlandığını" söylemiş. Berktay'ın olaya, "solcular arasındaki çatışma" diyecek kadar fütursuz bir kişi olduğunu, kontrgerilla veya CIA ağzıyla konuştuğunu, buna itibar edilemeyeceğini iddia etmiş ve eklemiş:
"77 katliamını kimin yaptığını aydınlatmak devletin görevidir. 1 Mayıs öncesinde olanlar da devletin arşivlerinde mevcuttur." Esentürk, hem, her şey kanıtlandı demiş, hem de olayı devletin aydınlatmasını istemiş. Burası bana biraz garip geldi.
78'liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can: "Halil Berktay'ın, Perinçek’in Aydınlık Gazetesi çevresinden solcuları ihbar eden bir yazar olduğunu" ifade etmiş ve "78'liler olarak bunu kınamaktan öte, düşkün ilan ediyoruz." demiş.
DİSK eski Başkanı Süleyman Çelebi, "1 Mayıs katliamının, kimler tarafından tezgahlandığını MİT raporunun ortaya çıkarttığını Berktay'ın, aksine bir kanıtı varsa açıklamasını, yoksa iddiasının aymazlık olduğunu söylemiş. O dönem, DİSK'in büyümesini istemeyenlerle, Amerika'dan gelip İntercontinental Oteli'ne yerleşenlerin hangi solcularla ilişkisi varmış açıklasın" diye de ilave etmiş. (Bugün ve Milliyet.com.tr)
Mahir Kaynak, Berktay’ın açıklamalarına katılmadığını belirtmiş. 1 Mayıs 1977 olaylarının solun kendi iç hesaplaşması ile ilgisi bulunmadığını, "1980 darbesini hazırlayan bir istihbarat örgütünün operasyonu" olduğunu söylemiş. (Haber 10)
Beyaz tv. de Acı Kahve'ye konuk olan Ömer Laçiner ise Halil Berktay'ın iddiası için: Bunlar doğru değil ' demiş. Ancak Berktay'ın, "1977'de bende meydandaydım, orada açılan ateşte kimse ölmedi” iddiasını doğrulamış ve katliamı, "Özel Harp Dairesi'nin" yaptığını söylemiş.
Ayrıca, "Orada, insanları öldürmek amacıyla değil, solcuları birbirine düşürmek için ateş açıldığını" iddia etmiş. (Beyaz tv.)
1 Mayıs 1977 olayı ile alakalı bazı görüşleri çok çok kısaltılmış olarak okudunuz. Berktay dışında kalanlar, 1 Mayıs olaylarının provokasyon olduğu noktasında birleşiyor. Fakat biraz detaya inildiğinde görüşler farklılaşmaya başlıyor. Kimi, sol fraksiyonlar arasında anlaşmazlık olduğunu devletin, bu iki grubu birbirine düşürerek zayıflatmak istediğini düşünüyor. Kimi de bunun 1980 ihtilaline zemin hazırlamak için tertiplendiğini söylüyor.
Dahası da var. Biri ateşin, Sular İdaresi'nden değil sadece İntercontinental Oteli'nden, öteki de her ikisinden açıldığını idda ediyor. Bir taraf insanların ezilerek öldüğünü, diğer taraf kuruşunların hedefi olduğunu söylüyor.
Bizzat "olayın içindeydim" diyenler dahil olmak üzere herkes farklı şeyler anlatıyor. Bu bizi tarihe tanıklık edenlerin güvenilirliği hususunda şüpheye düşürüyor. Doğrusu, 35 yılı geçtik, 5 yıl öncesini bile birbirine zıt ifadelerle anlatan bir tarihe, tarihçiye veya tanığa nasıl inanacağımızı bilemiyorum.
Bizler bir vak'aya şahitlik edenlerin, bulundukları yerden görebildiklerini aynen naklettiklerini düşünürüz. Gerçekten böyle olsa, bir kaç tanığı dinledikten sonra doğru bir tarih yazmak mümkündür. Yazık ki, gerçek böyle değildir. Son dönem siyasi tarihimiz, olayın içinde bulunanlarla onu kayda geçirenlerin anlayışına göre şekillenmiştir. İşte bu yüzdendir ki, okuduklarımız somut gerçekleri değil, yazanların görüş, dilek ve kanaatlerini yansıtmaktadır. Malesef tartışmalar da bu keyfilikten kaynaklanmaktadır.
Arşivlere girerek geçmişimizi araştırmak isteyenlerin, "devlet sırrı" mazeretinin ardına sığınılarak geri çevrildiği çok kimse tarafından dile getirilmektedir. Bu da birilerinin hala, geçmişe ait bir takım olayları gizleme gayretinde olduğunun açık delilidir.
İsterseniz 1 Mayıs 1977 Hadisesi'ni buna göre yorumlamaya çalışalım. Bir tarihçi de diğer entellektüeller gibi mutlaka bir fikre veya ideolojiye sahiptir ve ağırlıklı olarak hitap ettiği bir kesim vardır. Bu duruma göre onun da kayırıp kollamak istediği veya köşeye sıkıştırıp, zorda bırakmayı arzu ettiği tarihsel tipler, kimseler/kitleler olacaktır. Yazdıklarını, kendisini takip edenleri memnun edecek diğerlerini umursamayacak biçimde kaleme alacaktır. Bu yöntemin genel geçer bir hakikat olduğuna inanmama rağmen, özellikle son yıllarda yaşadığımız provake olaylar için şaşmaz bir realite olduğunu söylemek istiyorum.
Mesela, Danıştay üyesi Mustafa Birden'in Alpaslan Arslan tarafından öldürülmesinde hükümetin açıkça suçlanması, gerçekler ortaya çıkınca da olayın örtbas edilmeye çalışılması... İrtica ile Mücadele Eylem Planı'nı, "kağıt parçası" olarak niteleyip meselenin kapatılmak istenmesi... Mustafa Kuseyri, arkadaşı Nejat Arun'un silahından çıkan kurşunla öldüğü halde, suçun faşistlere yüklenmesi... Ergun Poyraz'ın, Tayyip Erdoğan'la Abdullah Gül hakkında bile bile yalan uydurması yani onlara yahudi demesi... ve daha yüzlerce olay bunun açık örneğidir.
Evet, 1 Mayıs 1977 bir provakasyondur. Bunda çoğunluk müttefiktir ama ortada bir sorun vardır. Bu da kafamızdaki, "bu provakasyonu kim yaptı" sorusunun cevabıdır. İşte bu noktaya geldiğimizde fikirler ayrışmakta gerçekler, idolojik duruşumuza kurban gitmektedir. Artık bundan sonraki görevimiz tarihe ışık tutmak değil, ince zikzaklarla suçu karşıtlarımızın üzerine atarak kendi tarafımızdan uzak tutmaktır. Eğer bir olayda devlet tezgahından sözedeceksek vazifemiz, solcu isek suçlunun, "sağcı iktidar veya sağcılar" sağcı isek, "derin devlet veya solcular" olduğunu söylemektir.
Üzülerek söylemem gerekirse bu tavır alış hemen her olayda aynıdır. Böyle bir bakış açısıyla nesnel bir tarih yazılabileceğini, gerçeklerin sonraki nesillere doğru biçimde aktarılabileceğini sanmak gaflettir. Toplumdaki ayrışmadan da anlaşıldığı üzere yazılanlar, (veya yakın tarih) sen ben iddialaşmasından ileri gidememektedir. Bir kesim diğerini, kendilerini yakmak, itip kakmak ve asıp kesmekle suçlayagelmektedir. Ve aynı söylem elan devam etmektedir.
Bence tarihimizi özellikle cumhuriyetten sonrasını tarafsız yazarlardan öğrenmeliyiz. Böyleleri yoksa o zaman, iki kesimi de okuyarak ortalama bir sonuca varmalıyız. Yoksa asla gerçeğe ulaşamayız.
Resim: wardom.com.tr