- Kategori
- Gündelik Yaşam
1 Mayıs'ta Küba'da olmak
1 Mayıs’ta Küba’da olmak
Yıl 2005 te Nisan ayının 25 inde ilk yurtdışı yolculuğuma çıktım. Üstelik Türkiye’den çok çok uzak olan bir yere, yani sosyalizmin tek kalesi olan Küba gittiğim yer. Küba’ya gittim gitmesine de döndükten sonra bir yılda borcunu ancak bitirebildim. Nisan ayının sonunda gitme nedenim ise 1 Mayıs’ı Küba’da kutlamaktı.
Ne iyi etmişimde gitmişim.
Güzel ülkemde 1 mayıs kutlamaları hep sancılı, hep olaylı ve 1 Mayıs işçi bayramını kutlamak için Taksim meydanını seçtiğimiz için ise sanki başka dünyanın insanı olarak görüldük bu zamana kadar. Bugünde öyleydi, Mecidiyeköy’den Şişli’ye geçemedik. Gaz bombaları, panzerlerden sıkılan suyla yine başka dünyanın insanları olarak Taksim’e yürüyemedik, bayramımızı insan gibi kutlayamadık.
Biz gaz bombalarından ve panzerlerden kaçmak için antremanlıyız. Hadi biz ötekiyiz ve bir şeylerin değişmesini istiyoruz, bunun için sokaklara dökülüyoruz anladık, ama ne olduğunu anlayamayan gaz bombası ve renkli tazyikli su yüzünden gözlerinden yaş gelen ve öksürüğe boğulan yaşlı teyzeler ve amcalar ne yapacaklar?
Küba’nın başkenti Havana’da Devrim meydanında 1 Mayıs’ı kutlayan insan olarak şanslı görüyorum kendimi. Evet ben 2005 te Kübalıların “Primero Mayo” dediği 1 Mayıs’ta Küba’daydım. 30 Nisan akşamından heyecanla ertesi gün için her şeyi nasıl planladığımızı hatırlıyorum.
Sabah erkenden kalkıp kahvaltımızı yapıp devrim meydanında aldık soluğu. Kocaman devrim alanı biz gidinceye kadar insanlarla dolmuş. Kadın, erkek, çoluk çocuk kırmızı renkte bir şeyler giymiş, kimisi ayakta, kimisi oturuyor, kimisi çimenlere uzanmış, ellerinde küçük Küba bayrakları, birileri özgürlük anıtının önünde konuşma yapıyor, insanlar pür dikkat onları dinliyor ve ellerindeki bayrakları sallayarak heyacanlarını ve coşkularını gösteriyorlar.
Özgürlük anıtını uzaktan görebileceğimiz bir yere kadar zor ilerleyebildik kalabalığın arasında. İnsanların ellerinde pankartlar, Marks’ın posterleri ve konuşma arasında çalınan müzikle coşmamak mümkün değil.
Fidel Castro’nun konuşmasını dinleyebilmek ve onu, uzaktan da olsa görebilmek, kameralarımıza kaydetmek inanılmaz heyacanlıydı.
Fidel Castro en son konuşan kişi oldu, kalabalığı coşturdu, coşturdu. Gerçi ne dediğini biz Türkiye’den gidenler olarak anlayamadık çünkü İspanyolca bilen kimse yoktu aramızda. Ama Küba halkının coşkusunu, heyacanını görmek için, İspanyolca bilmeye de gerek yoktu. Bayraklar sallayarak uğurladık Castro’yu.
Herkes bayramını coşkuyla, insanca kutlayıp evlerine hareket ederken bizde ülkemizde bir türlü insanca kutlanamayan 1 Mayıs bayramlarını düşünerek otelimize döndüğümüzü daha bugün yaşamış gibi hatırlıyorum.
2009 1 Mayıs’ı bugün kutlamaya çalıştık ama yine bu kutlamada ezber bozamadık. Kolluk güçlerinden –ki bu onlarında bayramı- istemediğimiz ama beklediğimiz gaz bombası, su sıkma ve coptu, onların da bizden beklediği slogan, taş ve karşı durmaydı. Beklenilen ne yazıkki yaşandı.
Acaba diyorum bizimde birbirimize hoşgörüyle baktığımız, öteki olduğunu düşünmediğimiz, korkmadan, isteklerimizin gerçekleşmiş olduğu, gülen, oynayan, varolduğumuzdan mutlu, gelecek günlerden umutlu insanlarımızla kutlayacağımız 1 Mayıslarımız olacak mı?