1416. yazım vesilesiyle...

Milliyet Blog camiasına 1416. Yazımı paylaşmanın derin hazzı içindeyim!

Merak ettim, tarihte bu tarihte ne yapmışız diye; fakat hiç de hoşuma gitmeyen bir olay karşıma çıktı!

Çalı Bey komutasındaki donanmamız Venediklilere yenilmiş!

Araştırdığımda; Çalı Bey’in kıyı balıkçısı olduğunu gördüm!  Öyle bahsedildiği gibi bir savaş da olmamış!

Çalı Bey, adından da anlaşılacağı gibi uzun boylu, zayıf, çelimsiz biri!

Bizimki kıyıdan kıyıdan Venedik önlerine kadar gitmiş balık peşinde. Tabi bu arada Venedik sular altında! Nereden bilsin ki sular bir süre sonra geri çekilecek, kayıklar karaya oturacak?

Çalı Bey dalmış âleme! Bir kolunda Rafaella bir kolunda Sofia geziyor!

Sular çekilince kayıklar da karaya oturuyorlar!

Diplomatik skandal patlıyor! Çelebi Sultan Mehmet Venediklilere ticari imtiyaz tanıyor da Çalı Bey serbest kalıyor!

Hep böyleyiz nedense!

Ne zaman bir yabancı ülkeye gitsek gözlerimiz ötede beride! Gelenlerin de ötesinde berisinde!

O kadar ülke gezdim kimse beni Türk’e benzetemedi!

Niye?

Çünkü kimseye eğri gözle bakmadım!

“Aaa; İngilizi, İngilizi!” Diye koşup sarıldıklarında “No! No! Törki!” dediğim halde inandıramamışımdır!

Çalı Bey’in yerinde ben olacaktım, Osmanlı çok daha farklı yerde olurdu!

Unutmadan söyleyeyim; Baltacıya da kafam bozuluyor!

Purut bataklığında yediği naneleri biliyorum!