- Kategori
- Sosyoloji
18 Mart 1915'ten sonra Gelibolu'da neler oldu?

GELİBOLU Yarımadası'nda yayılmacı güçlere karşı savaşan iki Mehmetçik Ağustos 1915 (Özel arşiv)
18 MART ŞEHİTLERİ ANMA GÜNÜ ve ÇANAKKALE DENİZ ZAFERİ her yıl olduğu gibi dün de yine yalnızca ÇANAKKALE'de kutlandı. Ancak bilinmelidir ki 1914'te başlayan Birinci Dünya Savaşı'nın bir uzantısı olarak ortaya çıkan ÇANAKKALE Deniz Savaşları, sözkonusu genel savaşın yalnızca bir bölümüdür.
ÇANAKKALE'de Ekim 1914'te başlayan bu gerginlik ve savaş ortamı bir aylık Deniz Savaşları'ndan sonra özellikle GELİBOLU Yarımadası'ndaki Kara Savaşları ile devam etmişti. Bu alandaki çarpışmalar İNGİLTERE, FRANSA, IRLANDA ve AVUSTRALYA ile YENİ ZELANDA'dan gelen İtilaf Devletleri'nin Birleşik Güçler, yine Deniz Donanmaları'nın desteği altında Ağustos 1915'in sonuna kadar; diğer silah üstünlüklerine de bağlı olarak ALMAN General Limna Von SANDERS komutasındaki OSMANLI Kara Ordusu'na karşı ısrarla savaşmışlardır.
Bu savaşların nasıl geliştiği, neler yaşandığı, ne gibi savaş taktikleri uygulandığı ve ne tür silah araç ve gereçlerinin kullanıldığı bu alandaki tarih kitaplarında yazılmıştır. Öncelikle belirtmekte yarar var ki Güçlü Donanma ve diğer üstün silah gücü ile ÇANAKKALE BOĞAZI'nı 19 Şubat 1915 günü geçip gitmeyi tasarlamış olan Batılı Güçler sanırım bazı noksan bilgilerden de yoksun olarak, yalnızca ''silah üstünlüğüne bağlı'' bir saldırganlık ile en büyük Deniz yenilgilerinden birini almışlardır. Bilindiği gibi OSMANLI Devleti ile ALMANYA İmparatorluğu 1880'lerde kurmuş oldukları siyasi ve askeri anlaşmalar çerçevesinde olası bir saldırıya karşı da özellikle BALKANLAR'da demiryolları ağını gerçekleştirmişler.
Bu kapsamda OSMANLI Devleti kendisinde olmayan Silah Sanayii ürünlerini; gelişen sanayileşmesine de bağlı olarak dünya ticaretinden pay kapmak hırsındaki ALMANYA'dan satın almıştır. 18 Mart 1915 sabahı Çanakkale Boğazı'nın girişindeki alanlara bir gece içinde büyük bir cesaretle yerleştirilen 26 ALMAN MAYINI da iki devletin önceden almış oldukları tedbirlerin bir uzantısı olsa gerek.
1984 yılındaki belgesel çalışmalarım sırasında okuduğuma göre bu mayınlar ALMANYA'dan MANASTIR(şimdiki adı Bitola) ya da SELANİK'e demiryolu ile oradan da İNTİBAH adlı bir Osmanlı gemisi ile ÇANAKKALE'ye getirilen mayınlardan arta kalan son mayınlar olsa gerek. İşte 18 Mart 1915 sabahı DÜVEL-İ MUAZZAMA'nın güçlü Birleşik Donanması Çanakkale Boğazı girişinde darmadağın olduktan sonra Deniz Savaşı'ndan vazgeçilmiş GELİBOLU Yarımadası zorlanarak İSTANBUL'un fethi kararlaştırılmıştır. Bu amaçla MONDROS Adası'nda konuşlanmakta olan denizdeki savaş gemilerinden karaya çıkan FRANSIZ, İNGİLİZ ve ANZAK birlikleri yoğun tüfek ve top atışları ile karşılaşırlar. Bu çarpışmalar sırasında neler olduğunu özellikle bu kara savaşlarına katılmış olanların ya da bu savaşı yönetmiş olanların anılarından birlikte okuyalım:
Orgeneral Fahrettin ALTAY:
Tümen Komutanlığına Başkomutanlıktan Sofya Ataşemiliteri Kurmay Yarbay Mustafa Kemal Bey'in atanma emri gelmişti. Mustafa Kemal Bey Gelibolu'dan geçerken bize uğradı kendisini ilk kez görmüş oluyordum. Enerjik, karşısındakine güven veren tok sözlü, sarı saçlı, mavi gözlü, düzgün endamlı genç bir komutan. Görüştükten sonra kendisini uğurladık. Eceabat'a gider gitmez beni telefonla aradı
Tehlikeli bir bölgeye savaşmaya karşı eğilimleri olan ve az eğitilmiş askerlerin gönderilmesine şaşmış ve Başkumandana yazmıştık. Aldığımız cevap şu oldu: "Artık değiştirilemezler. Çalışıp eksiklerini tamamlasınlar..."
Başta bulunan Liman Von Sanders, Almanya'da bir Tümen Komutanı iken şimdi Ordu Komutanı olmuştu. Otto Liman Von Sanders, 1855 de doğduğuna göre, son savaşını 1870'te Fransız'lara karşı yapmış olan Alman Ordusu'nun her hangi bir muharebesinde tecrübe görmüş bir komutan değildi; 60 yaşında, Çanakkale'de savaş içinde ilk kez görev alıyordu.
Alman Ordularının başında olan Erich Falkenhein da 1861'de doğmuştu; O, da ilk kez bir savaşa giriyordu.
Mustafa KEMAL:
( M. Kemal ATATÜRK'ün Söyleyip Yazdıkları, M. Sunullah Arısoy TTK )
Sofya'da Askeri Ataşe iken Tekirdağı'nda kurulmasına çalışılan 19. Tümen komutanlığına çağırıldım.
Daha tümenin istenilen biçiminde kurulmasına zaman kalmadan İtilaf Devletleri'nin Çanakkale Boğazı aleyhine saldırgan bir tutum almaları üzerine, tümenin yalnız 57. Alay'ıyla Maydos'a (şimdiki Eceabat ilçesi) hareket emrini aldım.
Alayı, tümene bağlı yardımcı sınıfları götürmek için gelen vapurlara bindirmeye, denizin kötü koşulları olanaksız kalmakta ve yola çıkmayı geciktirmekteydi ama bir yandan da yola çıkışımın çabuklaştırılması emrolunmaktaydı. Bu sırada bindirme olanağı da çıkmış olduğundan birliklerle birlikte vapurlara binerek Maydos'a gelinmiştir.
Maydos bölgesinde bulunan dokuzuncu tümenin yirmialtıncı ve yirmiyedinci alayları ve bazı bataryaları komutana verilerek Maydos Bölgesi Komutanlığı adı altında "Ece" limanıyla "Seddülbahir ve Morto" limanı (dahil) arasındaki kıyının korunmasıyla görevlendirildim.
İstanbul'da Harekat Şubesi Müdürü göreviyle bulunduğum sıralarda, kıyının savunulmasını enine boyuna incelemiştim.
Bu incelemem sonunda ortaya ç ıkan kanıya göre, düşmanın çıkartma girişimini Seddülbahir ve Kabatepe çevrelerindeki kıyıya aynı zamanda yapabilmesi olanağı vardı. Buna karşılık, bu kesimin düşmanın çıkartmasına kıyıdan engel olacak biçimde savunulması da, hem olanak içinde hem de gerekli görülmüştür.
Sözkonusu günde, Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa, kendisiyle Kilidülbahir'de görüşmemizi istemiş ve emretmiştir. Rumeli kıyı bataryalarını gezmek, yeni yararlanılmaya koyulacak bir sahra bataryası için mevzi seçmek üzere benim de katılmam istenmiş ve hep birlikte gidilmiştir. Maydos'a dönüşüm sırasında, düşmanın Seddülbahir'e bir kısım asker çıkardığı ve asker dolu bir çok mavnaların aynı noktaya yanaşmakta olduğu haberini aldım. Bunun üzerine, aslında kurmayımca haber verilmiş olan 19. Tümen alayları harekete hazırlanmıştı. Seddülbahir bölgesinde bulunan 26. Alay komutanına: "Şimdi yanınıza geliyorum. Benim oraya gelişime kadar kıyıya çıkmış olan düşman ne bahasına olursa olsun denize dökülecektir." Emri telefonla verilmiştir. Ve dört nal yürüyüşle alay karargahı olan Kirte'ye oradan da doğrudan doğruya Seddülbahir'e gittim. Gerçekten, benim oraya varışımda, düşmanın karaya ayak basmış olan az sayıda kuvveti, orada bulunan kuvvetimizin süngü ile düşmanın üzerine atılmasıyla tümüyle yokedilmiştir. Çıkartma noktasının böylece ciddi olarak savunulduğunun düşmanca anlaşılması üzerine, dolu olarak Seddülbahir''e yönelmiş olan sandal ve mavnalar, Kumkale''ye doğru yön değiştirmişlerdir.
5.1.1331 (18.1.1915) günü sabahı karargahım olan Maydos'a gelmiş bulunan Müstahkem Mevki komutanı Tuğgeneral Cevat Paşa ile birlikte, Seddülbahir kıyı bölgesini korumak için aldığım düzenleme ve önlemleri arazi üzerinde göstermek amacıyla Kirte'ye hareket ettik. Oraya varışımızda, açıklamaları ve ayrıntıları o konudaki düzenlenmiş belgelerde belirlenmiş olduğu gibi, düşman donanmasının bir özel amaçla boğaza yaklaşıp, girişibombardumana başladığını gördük. Ve doğrudan düşman donanmasının Kirte ve Alçıtepe yönlerine çevirdiği atışlarının altında kaldık. Bunun üzerine ben sözkonusu bölgenin korunmasıyla görevlendirilen 26. Alay komutanına tetikte bulunması için sözlü talimat verdikten sonra, Cevat Paşa'nın görevi başında bulunabilmesi için Maydos'a döndük.
Düşmanın yenilgisiyle sonuçlanan bugünkü çatışma, yalnız denizde olmuş, kara bölgesinde düşmanın bazı gemileriyle kıyıyı ateş altında tuttuğundan başkaca anılmaya değer bir olay olmamıştır.
Düşmanın kıyıya asker çıkartmak için sürekli girişimlerde bulunacağının olabilirliğini düşünüyordum. Buna dayanarak korunmasını üstlendiğim bölgenin çıkartmaya daha elverişli olan noktalarında tel örgüleri yapmak, mitralyöz yerleştirmek, müstahkem mevkiden alınan nordenfeld'lerden yararlanarak savunma düzenlemeleri arttırılmakta, genellikle birlikleri ve yedek kuvvetlerini tetikte bulundurmak için gerekli bütün önlemler alınmaktaydı.
Düşmanın İmroz, Mondros limanlarında gözle görülen deniz çalışmalarından ve çeşitli kaynaklardan elde edilen bilgilerden, düşmanın büyük kuvvetlerle ciddi olarak çıkartma girişiminde bulunacağına kesin olarak inanmıştım.
Gerçekten düşmanın Seddülbahir bölgesini, kuzeyden güneye boydan boya, ateş altında bulundurabilmek olanakları vardı.
3. Kolordu Komutanı Tuğgeneral ESAT:
C: 17.1.1331 (30.1.1915) telefona.
18 Martta Çanakkale'ye geçirilecek olan alayınız yeni komuta bağlantısı belirleninceye kadar eskisi gibi emir ve yönetiminiz altında bulunacaktır. Adı geçen günde vapur gelmese dahi, gerek Maydos'ta ve gerek Çanakkale sevkiyatında bulunan araçlardan yararlanılarak alayın ne bahasına olursa olsun nakline çalışılması gereklidir. Tümenin görevi değişmemiştir. Doğrudan doğruya Kolorduya bağlıdır.
Mustafa KEMAL:
18.1.1331 (31.1.1915)
Kabaktepe ve çevresindeki kıyı hakkında da düşündüğüm noktalar şunlardı; Bu kıyı kısmı boğazın gerçekten kilidi olan Kilidülbahir'e çok yakın bulunuyor. Düşman baskın biçiminde, sözkonusu kıyıya çıkarma yapar ve kendisini durduracak kadar yeterli kuvvetlere rastlamazsa, doğrudan doğruya Maydos ve Kilidülbahir'i etkileyerek en hızlı biçimde amacına ulaşabilirdi. Bu amaca ulaşmaktan kendisini engelleyecek kuvvetler, Seddülbahir bölgesindeki kuvvetler olabilecekti.
Sözkonusu günde Ordu Komutanı, 9. Tümen Komutanınca kıyının korunması konusunda alınmış bulunan önlemleri teftiş etmek üzere önce Kabaktepe'ye, sonra da Alçıtepe'ye gittiler. Benim de yanlarında bulunmamı emrettiklerinden, birlikte bulundum.
Liman Paşa Hazretleri, 9. Tümence doğrudan doğruya kıyının savunması açısından alınmış olan düzenlemeyi onaylamadılar.
Karargahlarımıza dönüşte 9. Tümen komutanı yanıma geldi. Alınması emredilmiş olan yeni düzenlemenin kendisine güven verici gelmediğini söyledi. Bu konuda görüşümü sordu. Ben de, tümüyle kıyının yalnız gözetlenmesiyle yetinilmesi görüşüne, aslında öteden beri karşı bulunduğumdan, adıgeçen komutana o yolda görüş ve düşüncelerimi söyledim.
ANZAK Anma Sitesi:
19 Şubat 1915'te İngiliz gemileri Çanakkale Boğazı'ndaki Türk savunma tabyalarını bombardımana tuttu. İngilizler Türk başkenti İstanbul'u ele geçirmek ve Almanya'nın müttefiki olan Türkiye'yi savaş dışı bırakmak istiyorlardı. Bu strateji, İngiltere ve Fransa tarafından müttefikleri Rusya'ya daha rahat yardım ulaştırmak ve Avusturya ve Macaristan'a karşı güney cephesi açmak için uygulanıyordu.
Denizden yapılan saldırı başarısızlığa uğradı. Daha sonra Türk savunmasını kırmak ve gemilerin geçişini sağlamak için Gelibolu yarımadasına çıkarma planı yapıldı. İngiliz, Avustralyalı, Yeni Zelandalı, Hindistanlı ve Fransız askerlerden oluşan Akdeniz Sefer Birliği adlı ordunun bir kısmı Mısır diğer bir kısmı da Gelibolu'ya yakın olan Yunan adalarına yerleştirilmişti. Asıl çıkarmayı Cape Helles'te bulunan İngiliz birlikleri yaptılar.
İngiliz çıkarmasından kısa bir süre önce de Avustralya ve Yeni Zelanda askerlerinden oluşan Avustralyalı ve Yeni Zelanda Askeri Kolordusu ANZAC kuzeydeki Kabak Tepe'ye bir çıkarma yaptılar.
Enver Ziya KARAL:
İstanbul'un Ruslar tarafından ele geçirilmesi önlenerek İngiliz hakimiyetine geçecektir. Bu durumda Osmanlı Devleti toprakları ve ordusu ikiye bölünmüş olacağından barış yapmak zorunda kalacaktı. Sözün kısası;"Can boğazdan gelir" atasözüne uygun olarak dünya savaşını bitirme yolu Çanakkale Boğazı'ndan geçmektedir.
Saldırı, 17 ve 18 Mart'ta yani Boğaz geçilecek "Ver elini İstanbul!" denilecekti. Ne var ki, vermiş olduğu karardan bir gün sonra Garden yorgunluktan, sinirden ve uykusuzluktan güçsüz düşmüştü. 17 Mart'ta yerine Kurmay Başkanlığı yapmakta olan Vis Amiral de Roebeck atandı.
Bir İngiliz Gözlemci:
Gemiler o kadar çoktu ki, kuvvetli bir dürbün ile saymaktan bile insan yorulurdu, . Diğer savaş alanlarından alınıp buraya toplanan bütün gemiler, bir tek amaç için toplanmıştı. Bu amaç belki de Hristiyanlık aleminin Osmanlı Türklerine karşı yapabileceği son Haçlı seferleri idi.
M.E. Ashmead-Bartlette (Sunday Times'in Müdürü):
Türkleri, böyle büyük bir sefer heyetle ansızın Gelibolu kıyılarına gelerek gafletlerinden faydalanıp bastırabileceğimize ben inanmıyordum. Belki dar bir alanda bir sürpriz yapabiliriz, o kadar... Bunlardan ötesini kabul etmem; çünkü olamaz.
General HAMILTON:
Fransız ve İngiliz Askerleri:
Modern tarihte örneği bulunmayan bir olay başlangıcındayız. Düşmanlarımızın alınmaz diye duyurdukları mevziler karşısında denizci arkadaşlarımızın yardımı ile çıkartma yapmamız gerekiyor. Tanrının ve donanmanın yardımı ile çıkartma başarı ile sonuçlanacak, mevziler saldırı ile alınacak ve savaşın mutlu sonlarına doğru bir adım daha atılacaktır. Bütün dünya başarılarımızı izleyecektir. Kazanmak üzere memur edildiğimiz büyük savaşlar için ehliyetimizin delilini göstermemiz söz konusudur.
Orgeneral Fahrettin ALTAY:
Bir düşman uçağı da attığı bomba ile telefon santralimizi harap etmiş, iki erimiz şehit olmuştu. Mareşal Liman da karargahımıza gelerek bilgi aldı ve Anadolu'dan kuvvet getirilmekte olduğunu bildirdi. Dürbünle yere yatmış ileriyi seyrederken Mustafa Kemal'den gelen bir raporu kendisine okumuştum. Raporda:
"Düşman bu gece denize dökülecektir" deniliyordu. Gözlerinin yaşardığını gördüm, Almanca : Allah'a şükür, derken de hayli heyecanlanmıştı. Artık Mareşal durumundan memnun görünüyordu.
Gün sona ermiş karanlık basmıştı... Düşman yeni kuvvetlerini kıyıya çıkarmaya ve sağlam siperler kazarak buralara makineli tüfekler yerleştiriyordu. Geriden gelen taburlarımız ise Arıburnu ve Seddülbahir'e gönderiliyor alaylar birbirlerine karışıyordu. Yeni gelen kuvvetler hemen düşmana saldırıyor fakat yoğun ateş altında çok fazla sayıda kayıp veriyorlar bu yüzden de düşmanı geri atamıyorlardı. Ertesi sabah yanımda emir subayım Fahri ile 19. Tümene hareket ettim ve yolda makineli tüfek ateşine tutulduk. Anlaşılıyordu ki düşmana fazla sokulmuştuk. Canımızı zor kurtardık ve sırtın gerisinde güçlükle çekilebildik.
Her taraf sık fundalık, kesik dereciklerle dolu. Karışık arazide yolu bulmaya çalışırken bir ere rastladık, bize yolu gösterdi tümen karargahını böylece bulabildik.
Orgeneral Fahrettin ALTAY:
Mustafa Kemal ile kurmay başkanı Binbaşı İzzettin (Çalışlar) bir sel yarıntısında ayaklı bir dürbünle düşman hatlarını gözetliyorlardı. Beni görünce sevindiler, kucaklaşıp öpüştük, gazalarını tebrik edip ihtiyaçlarını sordum. Artık ayrılıyorduk:
Karargahınız hep burada mı kalacaktır? Burasının ismi nedir?...
Mustafa KEMAL biraz düşündü: "Evet burada kalacağız. Ama, sel yarıntılarının ismimi olur..." (Bunları söylerken gülümsüyordu).
Fahrettin Altay:
Olur... Olur... Mesela KEMALYERİ olur, dedim.Hoşlandı. Karargaha dönüşte Kolor. Komutanının izni alınarak bu isim konuldu. Böyle bir isim Mustafa Kemal'in şöhretini yükseltmek için bir hayli yararlı olmuştu. Savaş bütün şiddeti ile devam ederken geriden yeni alaylar getirilmesinin ardı arkası kesilmiyor ama düşmanı bir türlü denize dökmek mümkün olamıyordu.
General lan HAMILTON(Gelibolu İngiliz Başkomutanı, Çıkarma Harekatı):
Şimdi zor bir işiniz var, güvenliğinizi sağlayana kadar kazın, kazın, kazın!
M.E. Ashmead-Bartlette (Sunday Times Müdürü):
Şuna inanmalıyız ki, düşmanımız, milli ve siyasi varlığı için savaşıyor, ne kadar topu tüfeği varsa savaş alanına getirmiştir, her halde... yoksa ilk İngiliz savaş gemisi Boğaz'dan geçtiği anda Avrupa'da Türk devletinden iz kalmayacaktır... bu gerçeği, Türklerden daha iyi bilen yoktur elbette.
Eğer Türkler kendi başlarına bırakılmış olsalardı, belki şu son saatlerde barış yaparak (!) bağımsız bir millet olarak varlıklarını korumayı, bu kadar fedakarlığa tercih ederlerdi. Fakat kendileri de pekala biliyorlar ki, çok ileriye vardılar; şimdi barış isteğinde bulunsalar umduklarını elde edemezler, her şeyi savaşa bağladılar. Türkler savaşacak, ya yaşayacak, veya yok olacaklar... Ümitsizlik içinde olan Türklerin, bütün ümitlerini kaybedenler gibi olanca şiddet, kızgınlık ve çılgınlıkla savaşacaklarını beklemeliyiz.
Mustafa KEMAL (12 Nisan 1915):
12 Nisan sabahı, Arıburnu'nda askeri anlamda bir şeyler olduğu, işitilen gemi toplarının sesinden anlaşılmıştı. Bütün fırka kıtaatının harekete hazırlık derecesi arttırıldı. Bir taraftan Maydos Mıntıkası Kumandanlığı'nda beklemekte idim, diğer taraftan da ya kolordunun ya da ordunun emrine... Yalnız fırkanın süvari bölüğüne bilgi sağlamak için Kocaçimen yönüne hareket etmesi emrini verdim.
Bu sırada, Üçüncü Kolordu Kumandanı Esat Paşa Hazretleri'yle Gelibolu'dan telefonla görüşülmüştür.Öteden beri düşündüğüm gibi, düşmanın Kabaktepe çevresinde önemli kuvvetle karaya çıkma girişimi, demek ki gerçekleşiyordu Dolayısıyla bu işin içinden bir taburla çıkmak mümkün olamayacağından, bütün fırkamla düşmandan geri çekilmenin gayri kabili içtinap olduğunu takdir ediyordum. Artık hiçbir şeye bakmayarak, karargahımın bulunduğu Bigalıköyü'nde bulunan birinci piyade alayı ile dağ bataryasının hemen harekete geçmek üzere hazır bulundurulmalarını, kumandanlarının da emir almak üzere yanıma gelmelerini bildirdim.
Altı maddelik bir emir not ettirdim. Bu emir bölük kumandanlığına da tebliğ olunacaktı. Üçüncü kolordu kumandanlığına da telefonla sunulmak üzere bir rapor yazdırdım. Durumumu ve girişimimi anlattım.
Bundan sonra kıtalarını yürüyüşe hazır olarak içtima ettirmiş bulunduran 57'inci Alay, -meşhur bir alaydır bu, çünkü hepsi şehit olmuştu- kumandanları ve baştabip ve bir yaverimle bir emir subayım beraber olduğu halde içtima mahalline gittim. Basit bir düzenle Bigalıderesi boyunca giden yol üzerinde alayı bizzat yürüyüşe geçirerek Kocaçimen Tepesi'ne yönelttim.
Ben? Atla!... Bu kumandanlar da atlarının üzerinde tabii... Biz hepimiz kıtanın başında gidiyoruz. Onlar yaya gidiyorlar.
Müfrezeyi oradan yollayarak Kocaçimen Tepesi'ne varıldı. Orada denizdeki gemilerden ve zırhlılardan başka bir şey görmedim. Düşmanın piyadesinin oradan daha uzakta olduğunu anladım. Erler de o güç araziyi durmaksızın yürümek yüzünden yorulmuş ve yürüyüş yavaşlamıştı.
Alay ve batarya komutanlarına erler tümüyle toplamak ve küçük bir dinlenme vermek üzere 10 dakika, denizden gizlenerek durmalarını, sonra da beni izlemelerini ve kendimin Abdal Geçidi'nden Conkbayırı'na gideceğimi anlattım. Yanımda yaverim, emir subayım ve başhekimle önce atlı olarak yürümeğe giriştik. Ama arazi elverişli olmadığından hayvanları bırakarak yaya olarak Conkbayırı'na ulaştık. Bu sırada Conkbayırı'nın güneyindeki 261 Rakımlı Tepe'den Conkbayırı'na doğru 27.Alay'dan kıyının gözetlenmesi ve kollanmasıyla görevli oralarda bulunan bir müfreze erlerinin Conkbayırı'na doğru kaçmakta olduğunu gördüm. Hemen erlerinin Conkbayırı'na doğru kaçmakta olduğunu gördüm. Hemen erlerin önüne çıkarak:
"Niçin kaçıyorsunuz?" dedim.
"Efendim düşman." Dediler.
"Nerede?" dedim.
"İşte!" diye 261 Rakımlı Tepe'yi gösterdiler.
Gerçekten düşmanın bir avcı hattı 261 Rakımlı Tepe ye yaklaşmış, alabildiğine serbestçe ileriye doğru yürüyordu. O zaman bu kaçan erlere bağırarak:
"Düşmandan kaçılmaz" dedim.
"Cephanemiz kalmadı" dediler.
"Cephanemiz yoksa süngünüz var" dedim. Ve bağırarak bunlara süngü takdırdım ve yere yatırdım.
Aynı zamanda Conkbayırı'na doğru gelmekte olan piyade alayıyla cebel bataryasının yetişebilen erlerinin marş marş ile benim yanıma gelmeleri için yanımdaki subayları geriye saldırdım. Kolun başında bulunan bir bölük yetişti. Cephanesiz erleri takviye ederek düşmana ateş açmalarını emrettim. Yanıma gelmiş olan Alay 57 Tabur 2 Komutanına (Yüzbaşı Ata Efendi) bütün taburuyla bir bölüğünü takviye ederek 261 rakımlı tepe üzerinden düşmana saldırmasını emrettim. Cebel bataryasına Suyatağı'nda mevzi aldırarak düşman piyadesi üzerine atış açtırdım.
Alay 57'nin saldırıya başlaması saat 10 önce sıralarındaydı. Bu sırada 9. Tümen'e bağlı süvari subaylarından Teğmen Mehmet Salih Efendi, Conkbayırı'nda yanıma geldi. 27. Alay'ın Kocadere'nin batısındaki sırtlardan "Kemalyeri" üzerinden düşmanla çarpışmaya başladığını haber verdi.
Bigalı'da bulunan tümen kurmayına emir atlısıyla şu emri gönderdim:
"İzzeddin Beye: Alay 27 Maltepe'ye yaklaşsın. Sıhhiye Bölüğü Kocadere'ye gelsin (tümü). Alay 73 Kocadere'nin doğusuna yaklaşsın. Bu raporu Üçüncü Kolordu Komutanına veriniz."
Mustafa KEMAL:
Üçüncü Kolordu Komutanlığı'na ( Tuğg. Esat BÜLKAT'a ):
Arıburnu kuzeyindeki sırtlardan
12 Nisan 1331 (25.4.1915)
Saat 10.24 önce
"Düşmanın karaya çıkmış bulunan piyadesi Arıburnu ile Kabatepe arasındaki birbuçuk kilometre kadar bir cephedeki sırtları işgal etmiştir. 27. Alay düşmanı doğu cephesinde sekizyüz metrede işgal ediyor. Düşmanın tümüyle sol kanadından altıyüz metreden saldırıya geçtim. Yalnız piyadeden ibaret olan düşmanı bir alay olarak hesaplıyorum."
Bir saat kadar ateş çarpışmasından sonra düşmanın sol kanadından 261 rakımlı tepeye kadar ilerlemiş olan birlikleri geri çekilmek zorunda kaldı. Alay 57 şiddetle düşmanı kovalıyordu.
Liman Von SANDERS:
25 Nisan sabahı emir almaksızın, Yarbay Mustafa Kemal, kendi kararı ve 19. Tümeni ile düşmana karşı saldırıya geçmiş ve onu sahile kadar çekilmeye zorlamıştı. Bundan sonra üç ay zarfında Arıburnu Cephesi'nde düşmanın bütün şiddetle saldırılarına sarsılmak bilmeyen bir dirençle karşı koymayı başarmıştı. Onun enerjisine tam bir güvenim vardı.
MUSTAFA KEMAL:
12 Nisan 1331 (25.4.1915) sabahtan önce, tanla birlikte düşman donanması tarafından açılan Seddülbahir yönünde çok şiddetli: Kabaktepe ve Arıburnu'nda olağan sayılacak bombardıman üzerine, alışılmıştan önce uyandım. Subaylardan ve erlerden de bu gürültü üzerine uyananlar vardı. Saat 4.30 önce.
Yarım saat sonra Arıburnu yönünden oldukça şiddetli piyade ateşleri başlamıştı. Saat 5 önce.
Ordugahımız Maltepe'nin altında bulunduğu için dürbünümü alarak tepeye çıktım. Seddülbahir'de şiddetli top ateşi sürüyor. Arıburnu'nda piyade ateşi şiddetini gittikçe arttırıyor ve yaklaşıyordu. Saat 5 önce.
O sırada Arıburnu önlerinde sekiz dokuz parça kadar büyükçe nakliye gemileri çevresinde mavnalar, kayıklar, romorkörler, istimbotlar görünmeğe başladı. Bu gözetlemeler Arıburnu yönünde düşmanın asker çıkartmakta olduğunu gösteriyordu.
Bu sırada bir düşman uçağı Arıburnu'ndan başlayarak Kocaçimen dağları üzerinde çok alçaktan uçarak keşif yapıyor. Ve balon gemisinden uçurduğu balonla da bu keşiflerini tamamlıyordu.
ANZAK Anma Sitesi:
Aynı zamanda 25 Nisan'da İngilizler, Gelibolu Yarımadası'nın güneyindeki Cape Helles'e bir çıkarma gerçekleştirdi. Bu güç Kilitbahir platosuna itildi. Ne varki azimli Türk direnişi, İngilizler'i yarımadanın ucundaki küçük bir alan içerisinde tuttu. İngiliz, Avustralyalı, Yeni Zelandalı ve Fransız askerler Helles'teki pozisyonlarını terketme girişimleri çerçevesinde Alçıtepe kasabasına girdiler ve komuta tepesi Achi(Acı?) Baba'yı ele geçirdiler. Saldırının 6 Mayısta başlaması planlanmıştı.
Açıklama: Bu araştırmanın 2. bölümü yakında yayınlanacak olup kaynakçası bende mahfuzdur. Özel olarak yazılı izin alınmadan kısmen ya da bir bütün olarak yayınlanamaz. Ö.F.Yılmaz