Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mayıs '07

 
Kategori
Mizah
 

24 saatte nasıl çıldırırsınız?

24 saatte nasıl çıldırırsınız?
 

Bu bir kara mizahtır. Olaylar tamamiyle gerçek olup, herkes tarafından yaşanabilecek cinstendir.

Saat 03.00.

Gece yarısı bir alarm sesi. Otomobil alarmı. Hani dört değişik sesle çalan. Önce polis arabası, sonra ambulans, itfaiye ve son olarak da kapı gıcırtısı sesi. Bu tip otomobil alarmları hiç susmaz ve sık sık kısa devre yaparak sebepsiz olarak çalarlar ve bu siren sesini en son oto sahibi duyar.

Sebepsiz olarak uzun uzun çalan otomobil alarmını duyunca içimdeki bir ses, arabanın camını kır, lastiklerini parçala diyor. İçimdeki sesi dinlemektense, kafamı yastığın altına sokarak, uyumayı tercih ediyorum.

Saat 08.00

Sabahleyin başka bir sesle uyanıyorum. Hoparlorden gelen bir ses bu. "Halı kenarları, kilim kenarlarına arabamızda overlok çekilir." Şimdi bu sesi birçok semtte duymak mümkün. Evvelden patates, soğan satarlardı. Şimdi neyseki o sesler yok. Aşağıya inip bir overlok çekmek geliyor içimden. Neyse bizim sokakta fazla durmayıp, çekiyor arabasını.

Saat 10.00

Sabah otomobilimle yola çıkıyorum. İstanbul'un bitmeyen yol inşaatları trafiği felç etmiş durumda. Yeni yol düzenlemeleri yapmışlar. Aynı noktadan sağdan sola geçmeye çalışan arabalarla, soldan sağa geçmeye çalışanlar. Trafik tamamen kilitlenmiş durumda. 3 km.lik yolu bir saatte alınca yolumun üstündeki Çobançeşme'de bulunan bir servise giriyorum.

Servisten cep telefonuma bir mesaj geldiğini hatırlıyorum. Otomobilinize bedava check up ve % 50 indirimli rot balans ayarı yapıyoruz diye. Bu arada km. bakım zamanı geldiğini de düşünerek ücretsiz check-up yapılmak üzere arabamı servise bırakarak oradan metroya binerek işi gitmeye çalışıyorum.

Saat 11.30

Ben mi bazı konulara çok hassasım yoksa insanlar mı duyarsız? Metro vagonunun içinde cep telefonuyla konuşmak yasak değil. Ama o kalabalıkta adamın biri bağıra bağıra cep telefonuyla konuşuyor. Sanki adam metroda değil de evinin salonunda yalnız başına iş görüşmesi yapıyor. Adam vagonun bir ucunda ben de öbür ucunda olmama rağmen ses sanki kulağımın dibinde. Hiç kimse de adamı uyarmıyor. Sanki metroda telefon kullanmanın serbest olması adama etrafı rahatsız etme hakkı veriyor.

Bu sefer kesin kararlıyım. Adamın telefonunu yere atıp bir de üstüne basacağım. O kararla müsaade istiyerek adama doğru gidiyorum. Giderken aklımdan düşünceler hızla gidiyor. Önce ikaz edeyim. Ters bir cevap verirse o zaman eyleme geçerim diye düşünüyorum.

Eskiden beri bir alışkanlığım vardır. Yapacağım hareketi son bir defa akıl süzgecinden geçirmek. İnsan düşüncesinde bir sansür sistemi olduğunu biliyorum. Bazı olumsuz durumlarda tepkinizi göstermeden evvel yapacağınız eylemi akıl süzgecinden geçirirsiniz. Uykuda iken bu sistem zayıflar ve bilinçaltımız bastırılan duyguları rüya olarak karşımıza çıkarır. Eğer uyanıkken bu sistem zayıfsa insanlarda tik olarak kendini gösterir. Kendi kendine konuşan insanlar ve değişik haraketler şeklinde görülen kaş, göz , el, ayak oynamaları kendini frenleme sisteminin zayıflığından kaynaklanır. Bunun bir ileri aşaması ise deliliktir. Delilerin akıl filtresi çalışmaz. Onlar aklına geleni hemen hayata geçirirler.

Adamın yanına gidiyorum, omuzuna dokunarak, "Kardeşim sesinden rahatsız oluyoruz bu ne ya!" diyorum. Adam özür dileyip telefonu kapatıyor. Kendisinin arandığını ve bu şekilde konuştuğunun farkında olmadığını söyleyerek özür diliyor.

Metrodan indikten sonra başka bir araca binip iş yerine gidiyorum.

Saat 14.00

İşyerine eli çantalı bir adam geliyor. Adını söylüyor ve çantadan bir dosya çıkarıyor ve vergi dairesinden geldiğini söylüyor. Dosyanın içinden bazı kağıtları bana uzatıyor ve sizin vergi borçlarınız ödenmemiş diyor. Vergi dairesi ve hesap numarası doğru. Bizim ihracatçı olduğumuzu söylerek vergilerimizi mahsup ettiğimizi ve borcumuzun olmadığını söyleyerek adamın hüviyetini istiyorum. Adam merak etmeyin gösteririm derken, ben zaten bunları bırakmak için gelmiştim bir kontrol edin diyor ve gidiyor. Vergi mahsuplarının gecikmeli olarak yapıldığını bildiğimden bir telaşım yok ama teleşlanıp giden adam aklımı kurcalıyor.

Vergi dairesini arıyorum. Bu isimde bir personelin olup olmadığını ve böyle bir uygulamaları var mı diye soruyorum. Böyle bir personeli olmadığını söyleyen yetkili, hiçbir vergi elemanının borç listesini mükelleflere götürme yetkisinin olmadığını söylüyor.

Büyük bir olasılıkla eski bir vergi dairesi çalışanı veya çalışanının arkadaşı olduğunu tahmin ettiğim bu kişinin bu listelerle mükellefleri korkutarak bir menfaaat elde edeceğini düşünüyorum. Neden bu adamı polise yakalatmadım diye kendi kendime kızıyorum.

Saat 17.30

Servisden bir telefon geliyor. Hani ücretsiz check up yapacaklardı ya arabamı? Ücretsiz deyiminin altında neler çıkıyor?

Servis görevlisi anlatıyor, "Otomobilinizin radyatörü patlak, " diyor; radyator, radyator hortumu ve pompası değişmek zorundaymış. O ana kadar otomobilimde en ufak bir hararet yükselmesi yok. Sadece son zamanlarda radyatör su seviyesini kontrol etmediğim aklıma geliyor.

Fiyat sorduğumda verilen cevap 1.250.- YTL.

Şimdilik kalsın diyorum. Çünkü bundan dört yıl evvel eksoz patlak demişlerdi, üç yıl evvelde amortisorlerin değişmesi söylenmişti. Normal zamanlarda bakım yaptırmama rağmen bu parça değişimleri bana sadece bir kere söylenmişti. Şikayetçi olmadığım o parçaları değiştirmediğim gibi bir daha da ikaz edilmedim.

Bu arada onların deyimiyle iki aydır patlak radyatörle araba kullanıyorum. Su seviyesini devamlı kontrol ediyorum ve en ufak bir su azalması yok radyatörde.

Ücretsiz check up gösterisinin altında zamanı gelmemiş parçaları değiştirmek isteyen servisi şikayet etmeliyim diye düşünüyorum.

Saat 19.00

Otomobilimi alıp eve geldim.

Saat 22.00

Beğendiğim bir dizi var televizyonda. Onu izleyip yatmayı düşünüyorum. Televizyon karşısına geçmek için reklamların bitmesini bekliyorum. Uzun bir özetten sonra bir kaç sahne sonra dizi reklama giriyor.

22.20

- Önce sponsor reklam
- Tanıtıcı reklam
- Reklam kuşağı
- Yarınki programlar
- Öbür günkü programlar
- Daha sonraki günün programı
- Tanıtıcı reklam
- Sponsor reklam

Güya dizi seyrediyoruz.

22.50 Dizi ikinci reklam kuşağına girdiğinde başka bir kanala geçiyorum.

Orada magazin programı var.

Banu Alkan kameraların önünde, denize girip bikinisinin üstünü çıkarıyor. Sonra da:

- Ay yakaladınız beni. Çekmeyin ne olur lütfen!

Elimden kumandayı atıp, yatağa doğru gidiyorum. Yatarken bozuk araba alarmının saat kaçta çalacağını düşünerek uykuya dalıyorum.

 
Toplam blog
: 974
: 3444
Kayıt tarihi
: 16.01.07
 
 

2017 Basın özgürlük endeksine göre 180 ülkeden 155. sırada olan ülkemizde yemek tarifleri  ve tel..