Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mart '10

 
Kategori
Güncel
 

28 Şubat darbesinin başardıkları

28 Şubat darbesinin başardıkları
 

28 Şubat Darbesi’nin üzerinden 13 yıl, 12 Eylül Darbesi’nin 30 yıl, 12 Mart Darbesi’nin 39 yıl, 27 Mayıs Darbesi’nin üzerinden de 50 yıl geçmiş.

Demek ki Cumhuriyet’in 1923 yılında ilan edilmesinden bu yana geçen 87 yılın yüzde 60’ında, zaten güdük gelişme içindeki demokrasimiz sürekli şekilde darbelerle yaralanmış.

Aslına bakarsanız, kuruluş ya da inşa dönemi olarak kabul edeceğimiz 1923–1950 yıllarını bu rakamdan çıkarırsak, manzara daha da ürkütücü bir gerçekliği ortaya koyuyor.

Çok partili sisteme girdiğimiz 60 yılın 50 yılı, ortalama 10 yılda bir gerçekleştirilen askeri darbe ve müdahalelerle geçmiş demek.

Yapılan araştırmalar, askeri darbelerin aslında ekonomik hayatı yeniden düzenlemek amacıyla, ağırlıkla da “dış çevrelerin” desteğiyle gerçekleştirildiğini ortaya koyuyor.

Bu “dış çevrelerin” uluslararası tekeller ve onların siyasal hamisi ABD olduğuna artık kesin gözüyle bakılıyor.

Onların istediği ekonomik ve güvenlik politikalarına bir şekilde direnç gösterilmesi halinde, düğmeye basılıyor.

Darbeler için önce “meşruiyet” zemini hazırlanıyor.

Ülkede iç karışıklığın artırılması yönetme kriziyle birleştirilince, halk bir “kurtarıcı”nın gelmesine koşullandırılıyor.

O yüzden darbeler gerçekleştirilince, halkın çoğunluğu derin bir “oh” çekip, eli sopalı yeni efendilere “biat” etmede yarışıyor.

Son yaşadığımız 28 Şubat Darbesi’nde de benzer bir senaryo hayata taşınmıştı.

12 Eylül Darbesi’yle iflahı kesilip, siyaset dışına itilen Sol’un yerine devlet olanaklarıyla var edilen “İslamcı” cenahın artık durdurulması ya da “radikal” iddialarının tırpanlanması gerekiyordu.

Sistemden beslendikleri için sessiz kalmaları beklenen bu siyasi akımın, yoksulların ve mağdurların umudu haline gelmesi, “egemen” çevrelerde korku ve panik yaratmıştı.

Üstelik “İslamcı” cenahın kitle partisi Refah Partisi, uzun yıllar diğer sağ partilere “servis” veren tarikatlarla da anlaşmayı başarmıştı.

Daha çok solun tercih ettiği “hücre” modeliyle örgütlenip, toplumun en ücra köşelerine kadar nüfuz eden RP, partisine ve “dava”sına “iman”la bağlı kadın-erkek, genç-ihtiyar dinamik kadrolarıyla seçimin galibi olmuştu.

Yapılan çok amaçlı medya yönlendirmeleri, “irtica” uyarıları yoksulların umut haline getirdiği RP’nin iktidarını engelleyememişti.

Başta İstanbul ve Ankara olmak üzere ülkenin çoğu belediyesi bu kadroların eline geçmişti.

Hem hükümet hem de belediyeler aracılığıyla başlatılan ürkütücü kadrolaşma, renksiz görünmeyi ilke edinmiş bürokrasiyi bile çileden çıkarmıştı.

Üniversitelerden yeni mezun binlerce deneyimsiz partili genç, devletin ve belediyelerin yönetim koltuklarına yerleştirilmişti.

Ekonomide radikal değişiklikler başlamıştı.

Faiz ve rant cephesinin çıkarlarına müdahale, Anadolu sermayesi olarak adlandırılan ve çoğu RP saflarındaki sanayicilerin kollanması ve devlet eliyle güçlendirilmeleri, denk bütçe uygulaması, Müslüman ülkelerle kurulan yeni birlikler, ideolojik İsrail ve ABD karşıtlığı darbe için hazırlıkların başlamasına neden olmuştu.

Darbenin “meşruiyet”i için, medya üzerinden “din ve inanç istismarı”nın vicdanlarda nefrete karşılık gelen örnekleri ortaya döküldü.

“Dincilerin” tecavüz ettiği ya da öldürdüğü kadınlar, bu işleri yapan çakma şeyhler ve bu gelişmelere seyirci kalan RP, aylarca medyada teşhir edildi.

“Laiklik elden gidiyor” söylemleriyle, tanklarla “balans” ayarına bile gidildi.

Ve nihayetinde 28 Şubat 1997 gecesi RP Genel Başkanı ve Başbakan Erbakan, imzalamak zorunda kaldığı belgelerle, “tükürdüklerini yalayacak” şekilde hizaya getirilmiş oldu.

Ardın malum, RP ve Fazilet Partisi kapatılıp, legal “İslamcı” yapı ikiye bölündü.

İmkânlar, dişleri sökülen “İslamcı” cenahın ABD’ye uyumlu, söz dinleyen ve “sistem”e hizmet edecek kadrolarına sonuna kadar açıldı.

Yaşadığımız her gün, 28 Şubat Darbesi’nin niçin yapıldığını hissettiriyor bize.

Emekçileri zor durumda, işsizleri bir Avrupa ülkesi nüfusu kadar, ekonomisi IMF ve Dünya Bankası güdümünde, dış siyaseti ABD ve kısmen AB’ye bağımlı, rant çevrelerinin en yüksek karlar elde ettiği, bankaları ve stratejik kurumları yabancılara satılmış, dış borçları 500 milyara yaklaşan bir Türkiye.

Uydurma laikliğimiz değil ama sanırım ülke elden gidiyor.

Sahi, bu darbeciler şimdi hangi şirketlerde yönetici?

 
Toplam blog
: 152
: 700
Kayıt tarihi
: 17.07.08
 
 

Trabzonluyum ve bu kentte yaşıyorum. Kamuda inşaat mühendisi olarak çalışıyorum. Resmi görevimin..