- Kategori
- Spor
3 Temmuz ile hesaplaşmak toplumsal bir meseledir!
Ülkemizin garipliklerinden bir diğeri geçen hafta tamamlanarak mahkemeye sunulan “Şike Kumpası İddianamesi” oldu.
İddianameye göre 3 Temmuz Fenerbahçe’yi ele geçirmek ve Aziz Yıldırım’ı Başkanlıktan uzaklaştırmak üzere gerçekleştirilmiş organize büyük bir kumpastır.
Bunu biliyoruz da tuhaflık nerede?
Tuhaf olan Aziz Yıldırım’ı suçlu gösteren 3 Temmuz dosyasının bozulmasına dair yargı kararı hala Yargıtay’da bekletilmesidir.
Türkiye’de bir kumpas kurulması suretiyle bir yıl cezaevinde yatabiliyorsunuz, aklanmanız beş seneden fazla sürebiliyor, hatta yargılandığınız davaya devlet kendi savcısıyla “kumpas kurulmuştur” diye iddianame yazıp karşı dava açabiliyor ancak bir ihtimal de olsa hala ceza alma tehdidiyle boynunuzda urgan dolaşabiliyorsunuz.
Tam Aziz Nesin’lik bir hikâyedir.
3 Temmuz’un bir kumpas olduğunu, bu kurgunun nasıl adım adım gerçekleştirildiği, kimler tarafından desteklendiğini akıl oyunları yaparak daha ilk günden itibaren buralarda tartıştık, yazdık.
Akıl oyunu yaptık diyoruz çünkü elimizde ne bir delil vardı ne de doğru dürüst elle tutulur bir bilgi…
Olan bilgi de zaten toplumu yönlendirmek adına özel olarak hazırlanmış kirli algı paçavralarından ibaretti.
En büyük delil 3 Temmuz Kumpasının kendi iddianamesi, yargılaması daha çok da tüm bunlara tutunarak ortalarda dolanan işbirlikçileri, birbirleriyle ilişkileri, biat ettikleri makamlardı.
İlk günlerde “Türkiye’de bu operasyonu kurgulayacak ve sonuna kadar yürütecek analitik zekâ yoktur” diye yazmıştım.
Bir şekilde ellerine yüzlerine bulaştırmaları beklenen sonuçtu. Öyle de oldu.
Türkiye maalesef kendisini çok akıllı sanan bulundukları yerlere birilerinin desteği ile gelmiş şişirme kişilerden oluşuyor.
3 Temmuz özellikle gazetecilik yapmak adına çok önemli bir fırsattı; ancak gördük ki sorun habercilik değil kumpasın bir parçası olmaktı.
Gazeteci diye geçinen, Türkiye’nin önemli “Liselerinde” okumuş yazmış kişilerin sadece taraftarı oldukları kulübün çıkarları uğruna bunu nasıl fanatik kan davası haline getirebileceklerini görmek bizim için şaşırtıcı olmadı sadece kurulmuş kumpasın en güçlü deliline dönüştü.
3 Temmuz’dan yıllar sonra Fenerbahçe’nin ligde oynadığı maçta kazandığı bir penaltı sonrasında “3 Temmuz’dan bile daha kirli” şeklinde yazacak kadar alçalabildiler.
Asıl kirli olan, insanların zihinlerini teslim alan ve sonrasında da bir türlü ondan kurtulamadıkları 3 Temmuz virüsüydü.
3 Temmuz adına toplasanız kaç araştırma yapıldı, kitap yazıldı?
İddia sahipleri kendi tezlerini ne kadar inandırıcı delillerle destekleyebildiler?
3 Temmuz’da ne olduğunu bu topluma kaç kişi açıklayabildi?
Dünyanın neresine giderseniz gidin böylesi toplumsal reaksiyona dönüşen operasyonlar, davalar önemli çalışmalara dayanak oluşturur.
3 Temmuz Kumpasçıları o kadar zavallıydı ki 10 Temmuz 2011 günü Fenerbahçe taraftarı önce Topuk Yaylasına peşinden de Bağdat Caddesine çıkartma yapıp polisin karşısına dikilince ne yapacaklarını şaşırdılar.
O gün polis amirleri kucağındaki bebeği olan Fenerbahçeli annelere karşı “gerekirse mermi kullanabilirsiniz” diye emir verecek kadar kendini kaybedebilmişlerdi.
Topluma karşı mermi sıkabileceklerini 15 Temmuz gecesi gördük.
Ancak o kadar da cahildiler; biraz tarih bilgisine sahip olsalar General Harrington’ın “Bu ne tuhaf bir millet! Ülkelerini işgal ettik bu kadar tepki göstermediler. Fenerbahçe’yi kapattık hepsi ayaklandı. Neredeyse silaha sarılacaklar...” sözünü asla unutmazlardı.
3 Temmuz Kumpasçılarının Emniyet ve Adliye’deki unsurlarının neredeyse tamamı ya yurtdışına kaçtılar ya mesleklerinden atıldılar ya da şimdi cezaevindeler.
Ya Medya, gazete ve televizyonlardaki uzantılarına ne demeli?
Hala spor kulüplerinde ve federasyonlarda yöneticilik yapanlara?
3 Temmuz Operasyonu süresince işgal ettikleri yerlerden kirli algı saçanların bugün o mevkilerde kalmaya devam etmeleri normal olabilir mi?
Şike Kumpasında 108 kişilik şüpheli listesi hazırlanır ve en başa da “malum” şahıs koyulurken söz konusu süre boyunca bir numaralı zanlıya biat etmekten geri kalmamış az önce saydığımız yerlerde görevlerini icra edenler bu kapsamın nasıl dışında tutulabilir ki?
3 Temmuz’un Fenerbahçe’yi ele geçirmeyi ve Aziz Yıldırım’ı Başkanlıktan indirmeyi amaçlayan bir Kumpas olduğu artık bir dava konusu haline gelmişken, Operasyonun en hararetli günlerinden bu zamana 3 Temmuz Kumpasını ısrarla savunanlar tam olarak neyin peşindeydiler?
Bu sorunun cevabını merak etmeyecek miyiz?
Muhtemel Yargıtay kararına ve Şike Kumpası Davasına rağmen ortalarda dolaşıp "yine de Fenerbahçe’nin şike yaptığını" iddia etmekten geri durmayacaklarını söyleyenlerin geçmişte kimlerle nasıl ilişki içinde olduğu sorgulanmayacak mıdır?
Nasreddin Hoca’nın hikâyesinde olduğu gibi kazanın doğurduğuna inanıp, öldüğüne inanmayan bu içten pazarlıklı bu karakterlerle hiçbir şey yokmuş gibi yan yana yaşamaya devam edecek miyiz?
Ülke olarak bu hesaplaşmayı yaptığımız zaman gerçek anlamda yaşanabilir toplumsal düzen sağlayacağımız asla unutulmamalıdır.
Buradan mı başlar?
Evet, bu ülkede bir dizi darbeler yaparak her şeyi ele geçirmek isteyenlerin karşısında ilk direnişi Fenerbahçe göstermiş, oyunlarını bozmuş, gerçek yüzlerini ortaya sermiştir.
Kuşkusuz bu davanın sonuçları tüm detaylarıyla toplumsal bir meseledir.