Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Haziran '20

 
Kategori
Sosyoloji
 

30 -40 ıncı yıllar...

   30 -40 ıncı yıllar...

 

Dünyadan olan bitenlerden haberimiz yoktu.

Atatürk’ün ölümü halk gibi bizleri de çok üzmüştü.

O vatan kurtarıcısı idi. Bir kahramandı. Çok ağladık.

Basit ama tertemiz bir hayat vardı.

Ne televizyon ne de  telefon hastalığı yoktu.

Evlerimizde bunun gibi cihazlar yoktu ki hastalığı olsun.

Annem yemekleri gaz ocağında pişirir,

çamaşırı oturup leğende yıkardı.   Ürgüp deydik.

Gaz lambası veya lüks lambası altında oturur ,

ertesi günki derslere çalışılırdı.  Elektrik yoktu.

Okul , öğretmenler kutsaldı.Babam da öğretmendi.

Hem de okul Müdürüydü.

Bütün resmi memurlar saygı değerdi ama

Öğretmenlerin durumu bambaşkaydı.

Ailemizinöğretmenlerimize ‘eti sizin kemiği bizim’ diye

teslim ettiği, öğretmenlerimizin de bu emaneti

gözlerinden sakınarak koruduğu nesiliz.
Öğretmen benim neslimin en kutsal varlıklarındandı

Babamı ikinci kere askere çağırdılar.

2. Dünya savaşı başladı dediler.

Almanların  Edirneye kadar geldiklerini duyduk.

Ordumuz silah gücünün olmadığını silahların eski ,

birinci dünya savaşından kalma olduğu sonradan öğrendik.

Neyin ne olduğunu bilmediğimiz için korkmuyorduk.

Evet ekmek karne ile idi sıkıntı vardı ama üretici köylünün

askere alındığını ( 2 milyon ) , eldeki buğdayın

idareli kullanılmasını gerektiğini, siloların olmaması sebebiyle

camilerde korunduğunu sonradan öğrendik.

( Hep sonradan diyorum, zamanımızda iletişimde

    tek radyo ve TRT  vardı . )    Kayseri’ye tayin edildik.

Yaşım büyüdü liseye gitmeye başladım.

Bizler bir harp ekonomisinin ezdiği bir nesiliz.

Bazı şeylere aklım da ermeye  de başladı.

Siyasilerin ortalığa çıkmaya başladığı ve rahatımızın kaçtığı

bir devre yaşamaya başladık.Bizlere yalanlar söyleniyordu.

Halk evlerinde toplanır varsa yetneklerimizi geliştirirdik.

Üzerimizde baskı yoktu. Baskı nedir onu da bilmezdik.

Yamalı elbiseler ,altı kabaralı ve pençeli ayakkabılar

giyer, boş arsalarda top oynardık.

Geceleri pencereler siyah perdelerle kapatılır dışarıya ışık sızmazdı.

Biz arkadaşlığa inanılmaz önem veren, şimdiki gibi “kanka” olmayıp

gerçek dost ve gerçek kardeş gibi olmayı başarabilen,

bir ömür boyu bu arkadaşlığı kaybetmeden yaşamayı başaran bir nesildik.
Arkadaşlarımız için sevgililerimizi bile terk edebilen insanlardık...
Dostluk, aile, arkadaşlık kavramları bizim için her şeyden önce gelirdi.
Ve bir meslek sahibi olmak için çok çaba göstersek de amacımız

hiçbir zaman çok para kazanmak değildi.

Bayramlarda Köy enstitülerinin gelişlerini

gıpta ile seyreder hayran kalırdık.

Ama mutluyduk , geleceğizden umutlu idik.

İnönüyü seviyor sayıyorduk.

Bu dönemin ilk 6 yılı dünyayı kasıp kavuran

ll.Dünya savaşının sürdüğü, Türkiye’nin bu uğurda

2 milyon Mehmetçiği  silah altında bulundurmak

zorunda olduğu yıllardır  .Zor yıllardı.

Bu dönemin son 5 yılı ise Stalin canavarının Türkiye’den

toprak talep ettiği, tehdit ve  korku dolu yıllarıdır..

Bu dönem, Türkiye’nin dış  borç alamadığı, fakat

Osmanlı borçlarını son kuruşuna kadar ödediği yıllardır..

Bu dönem, savaşa giren girmeyen  ülkelerin

yoksulları korumak için temel gıda maddelerini

karneye bağladığı yıllardır..

Dünyada yüzbinlerce kişinin açlıktan öldüğü yıllardır..

Ama İsmet paşa babalarımızı harbe sokarak

öldürtmedi,  Kimse de açlıkta ölmedi .

Bütün yokluklara rağmen o yılları yaşamak isterim.

Bunları çok iyi biliyorum.  Hiç unutmam.

Sizlerde unutmayın.

 

ozcanvural33@hotmail.com

 

 

 
Toplam blog
: 453
: 1059
Kayıt tarihi
: 24.07.06
 
 

1933 Kayseri'de doğdum. Kayseri Lisesi Ankara Veteriner Fakültesi, İstanbul Üniversitesi Diş Heki..