Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Aralık '08

 
Kategori
Siyaset
 

6-7 Eylül rezaleti nedir? Yüzleşilmeyen karanlık sayfa kalmasın!

6-7 Eylül rezaleti nedir? Yüzleşilmeyen karanlık sayfa kalmasın!
 

Türkiye Cumhuriyeti siyasi tarihindeki karanlık olaylarla yüzleşmediği sürece demokratik bir devlet olamaz.

Yepyeni bir başlangıç yapma iddiasındaki Cumhuriyet’in tarihinde de yüzleşilmesi gereken, okullarda bize papağan gibi dikte ettirilen tarihin dışında “insanlık utancı” pek çok konu var.

Bunlardan biri de 6-7 Eylül olayları daha doğrusu rezaletidir.

Siyasi tarihimizdeki insanlık utançlarını görmezden gelen, bunları görebilen ve vicdanı ile yüzleşebilen insanları “vatan haini” ilan eden zihniyetin karanlığından arınamadığımız sürece rahatımız kaçacak ve de aynı rezaletler tekrarlanıp duracaktır.

Son yüzyılımız, Anadolu ve İstanbul’da servetin, mülkiyetin, sermayenin millileştirilmesi, toplumun Türkleştirilmesi adına uygulanan karanlık olaylar ve ulusal çıkarlarımızı gözetelim derken, tüm dünyanın eline verilen fotoğraflar ve kozlarla doludur.

1908' den sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması döneminde İttihat Terakki hızla Osmanlılık “üst kimliği” nden kurtulmaya çalışarak yerine Türk milliyetçiliğine sarılmıştır.

Çok uluslu Osmanlı devletinden Türk ulus-devletine geçiş aşamasında, farklı etnik grupları barındıran Anadolu'nun homojen hale getirilmesi, Kemalist elitler tarafından başarılı bir ulus-devletin vazgeçilmez şartı olarak görülmüş ve yeni kurulan devletin Hıristiyan azınlıklara haklarını garanti etmesine rağmen, 1920'li ve 30'lu yıllarda hükümetler zaman zaman aleni bir asimilasyon politikası gütmüştür. Her ne kadar tüm vatandaşların yasal hak ve yükümlülüklerdeki eşitliğinden söz edilse de, günlük hayatta devletin kimlik politikası temelde Türklük üzerinden belirlenmiş, bu yolla millet olma, modernleşme ve Batılılaşma sürecinin ivme kazanacağı ümit edilmiştir.

O dönemde Türk milliyetçiliği, tesadüfen geliştirilmiş ve gelişi güzel uygulanmış bir politikalar bütünü değildir. Bilakis hep önceden özenle planlanmış ve ideolojik altyapısını oluşturabilmek için azınlıklara yönelik planlı asimilasyon uygulamaları devreye konulmuştur.

1915 Ermeni Tehciri, 1930 larda Kürtlere uygulanan iskan politikaları, 1934’teki Trakya olayları ile Yahudilerin göçe zorlanması, 1929-1934 arası Gayrimüslimleri tümüyle Anadolu'dan uzaklaştırıp İstanbul'da toplama uygulamaları Türk Milliyetçiliği’nin ne düzeyde bilinçli bir planlama olduğunu göstermektedir.

1946' da yazıldığı düşünülen bir CHP azınlık raporunda da bu konu açıkça ifade edilerek, “1950'lere kadar Anadolu, Yahudi ve Hıristiyanlardan temizlenmeli ve sonra İstanbul, Yunanistan'la olan bağları ve nüfusun çokluğu nedeniyle Rumlardan arındırılmalıydı” denilmektedir.

Hükümetin özellikle ekonomi politikası alanında aldığı önlemlerde de “Türk unsuru” belirleyici olmuş ve 1942 yılında yürürlüğe giren Varlık Vergisi ile Ermenilerin, Rumların ve Yahudilerin ekonomideki liderliğine son verilmesi planlanmıştır.

1950 li yıllara gelindiğinde, milli politika 30'lu ve 40'lı yıllardaki politikaların devamı olarak karşımıza çıkmaktadır. Çok partili döneme geçiş aşamasında İstanbul’daki seçmenlerin üçte birini oluşturan Gayrimüslümlerin oylarını alabilmek yönünde CHP ve DP tarafından azınlıklara yönelik vaatler verilmiştir. Ancak bu vaatler Kıbrıs'taki olaylarla birlikte 1953'ten itibaren yerini yine azınlıklara yönelik Türkçü propogandalara bırakmıştır. Gazetelerde Patrikhane ve Rumlara karşı söylemler başlatılmış ve bu planlı hareketler 6-7 Eylül olaylarından evvel doruğa ulaşmıştır.

1955 Eylül’ünde Atatürk'ün Selanik'teki evinde bir bomba patlamasıyla ilgili yalan bir haber, 6-7 Eylül rezaletinin dinamitleyicisi olmuştur.

Bu haberin Türkiye radyolarında yayımlanması üzerine , 'Atamızın evi bombalandı' manşetiyle ikinci baskı yapan İstanbul Ekspres gazetesi o dönemde kurulmuş olan 'Kıbrıs Türktür Cemiyeti' üyelerince bütün İstanbul'da satılmaya ve halkı galeyana getirmek üzere kullanılmaya başlanır.

Kıbrıs Türktür Cemiyeti'nin önderliğinde, diğer gençlik örgütleri, meslek kuruluşları, DP teşkilatı, bazı resmi ve gayri resmi makamların telkin ve teşvikiyle yerel ve İstanbul dışından getirilmiş bir kısım halk , 6 Eylül akşamı Gayrimüslimlerin ev ve dükkanlarına karşı İstanbul’da Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir yağma ve yıkım eylemi gerçekleştirirler. Kiliselerinin basılarak papazların öldürülürdüğü, Rum ve Ermeni kadınlarına tevacüz edildiği bu saldırılarda emniyet güçleri de pasif bir tutum sergiler. Olaylar üzerine İstanbul'da sıkıyönetim ilan edilir.

Mahkeme zabıtlarına göre, 4 bin 214 ev, 1004 işyeri, 73 kilise, bir sinagog, iki manastır, 26 okul ile aralarında fabrika, otel, bar gibi yerlerin bulunduğu 5 bin 317 mekân saldırıya uğramıştır. Hasarı yaklaşık 150 milyon TL'yi bulmaktadır; bu rakam, o dönemin 54 milyon Amerikan Doları'na eşdeğerdir. DP hükümeti ise zarara uğrayıp tescil ettirenlere toplam 60 milyon TL tazminat öder.

6-7 Eylül’de yaşanan bu rezalet ne yazık ki Almanya'da Nazilerin 'Kristal Gece'sine benziyor. Belki aradaki tek fark, bizde 6-7 Eylül'ü düzenleyenlerin, yaptıklarına sahip çıkacak medeni cesarete sahip olmamasıdır. Hem azınlık dükkânlarını yağmalatırlar hem de 'Bu işi komünistler yaptı' diyerek bir taşla iki kuş vurmaya kalkışırlar.

Sonuç olarak, 6-7 Eylül 1955 olayları, Rum, Ermeni ve Yahudilerin büyük göç dalgalarıyla ülkeden ayrılmasına neden olur. Gayrimüslimlerin büyük bir kısmı için yaşananlar, Türk vatandaşı olarak kabul görmediklerinin kanıtı olmuş, hangi parti iktidarda olursa olsun, gelecekte de ayrımcılıklara maruz kalacakları düşüncesi azınlıkların yurtdışına göç kararını vermelerine yol açmıştır.

Türkiye’nin Türkleştirilmesi politikaları ile siyasi tarihimize “6-7 Eylül olayları” diye geçen rezalet ve insanlık utancı işte budur.

Her ülkenin siyasi tarihinde bu tip olaylar yaşanmıştır. Ancak ulusal çıkarlarımızı korumak zihniyeti ile vicdani borç altında yaşamak, insanların tehcirine, yağmalanmasına, öldürülmesine çanak tutmak, yapılan hataların üstüne yatmak ne kadar “insani” dir?

Bütün bunların eğrisi ve doğrusu ile ortaya çıkmasına yapılan itirazlar ve gündeme getirenlere yapılan ağır suçlamalar sadece yapılan yanlışları örtbas etme refleksidir. Bu şekilde yanlışlar, bir sürü başka yanlışlarla kapatılmaya çalışılmakta bu da tarihin vebalini boynumuza asmaktadır.

6-7 Eylül olayları ile yüzleşmenin de zamanıdır. Tabi ki herkes olaylara istediği yönde eleştiri getirebilir. Ancak “insan ve vicdan” penceresinden bakıldığında, olayları her yönü ile bilmek ve sorgulayabilmek “insan” olabilmenin ve bu topraklarda hep birlikte barış ve demokrasi düzleminde insanca yaşabilmenin gerekliliğidir.

Türkiye, tarihindeki bu kirli sayfalarla asla demokrasiyi yeşertemez.

Irkçılık ve milliyetçilik, demokrasi ile yanyana yaşayamaz.

________________________________________________________________________

6-7 Eylül olayları (1) - (2) - (3)

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=163380

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=163490

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=163591

 
Toplam blog
: 476
: 2331
Kayıt tarihi
: 10.07.08
 
 

Çok eskidendi ..