- Kategori
- Etkinlikler / Festivaller
6. Alaçatı Ot Festivali...

Objektifimden.
26–29 Mart tarihleri arasında yapılan ot festivalini görmek için, cumartesi günü, İzmir’de havanın yağışlı olmasını dahi hiçe sayarak, ailece Alaçatı’ya gitmeye karar verdik.
Oldum olası otları sevdiğimizden, ot festivalini görmek istedik. Hani eti de severiz ama otun yeri de bir başka olur doğrusu. Üstelik daha da sağlıklı.
Öğleden sonra koyulduk yola…
Zaman zaman yağmurun yağdığı, zaman zaman güneşin açtığı, mis gibi ot ve deniz kokusunun içimize dolduğu, yaklaşık bir saat süren yolculuğumuz boyunca gözlerim, baharın o muhteşem renk ve kokusundan sarhoş oldu adeta. Aman! Duyan olmasın gözlerimin sarhoş olduğunu, yeni yasaklara vesile olmak istemem...
Alaçatı’ya yaklaşınca rüzgârgülleri de başımı döndürmedi değil hani. Doğanın tam ortasına dikilmiş, devasa yapılar. Enerji üretiminde katkıları yadsınamaz ama gürültü kirliliği yaptığı konusunda şikâyetleri de görmezden gelmemek lazım. Yerleşim yerlerinden olabildiğince uzak mesafelere kurulursa daha sağlıklı olacağı kanısındayım.
Alaçatı büyülü bir mekân. Hangi mevsimde giderseniz gidin, sizi çeken bir yanını muhakkak bulursunuz. Sessizdir kışın, yalnızdır, yalnızlığı sevenlere kucağını açar, sımsıkı sarıp sarmalar. Yazları da alabildiğine kalabalık.
Bazen eşsiz mimarisiyle sessiz, sakin, dar bir sokaktır yürüdüğünüz; sonrasında bir bakarsınız, insanların tatlı sohbetleriyle renk kattığı cıvıl, cıvıl bir sokak olabilir.
Festival nedeniyle yoğun bir kalabalık karşıladı bizi. Öyle ki, arabayı park edebilecek bir yer bulmak için hayli zaman harcadık doğrusu. Çevre illerden dahi gelenler vardı.
Alaçatı’nın merkezine doğru ilerledik. Bu yılki festivalin teması “Ebegümeci” olarak belirlenmiş. Stantlar kurulmuştu. Yöresel otlarla yapılan yemekler, börekler, çörekler, olmazsa olmazı zeytinyağları, hatta otlu dondurma dahi bulmak mümkündü. Midemizin elverdiği ölçüde tattık. Çok lezzetli olduklarını söylemeden geçemeyeceğim.
Bir de minik minik ve süslü kavanozlarda sunulan reçeller çok etkileyiciydi ama ben etkilenmemek için çok çaba sarf ettim.
Ayrıca ebegümeci başta olmak üzere hardal, radika, şevketi bostan, turp otu, rezene, kereviz, enginar ve adını bilmediğim daha nice otlar ve onları almak için adeta yarışan hanımlar…
Sanatsal etkinlikler de vardı. Tiyatro, sergi, konser. Akşamüzeri de Pinhani konseri varmış. Konser alanına gittiğimizde henüz Pinhani sahne almamıştı. Anason isimli yerel bir grup sahnedeydi. Solistleri olan, ismini bilmediğim genç hanımefendinin hem sesine, hem de tiyatral yeteneğine hayran oldum doğrusu. Benim diyen şarkıcıların çoğunu cebinden çıkartacak nitelikteydi.
Bu arada hava soğumaya başlamış ve evde köpeğimiz Aleks’in acıkmış olması gerçeği dönüşümüzü çabuklaştırmamızı gerekli kılıyordu.
Döndük! Burnumuzda ot kokuları, damağımızda otlu börek tadı, kulaklarımızda Anason Grubunun şarkılarıyla…29 Mart 2015