Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Eylül '18

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Öyle Bir Rüya

Öyle Bir Rüya
 

Günün en sessiz saatleri. Yelkovanla akrepin gözlerini bile açamayaçağı bir aydınlığın habercisi bu alacakaranlık.
 
Parmaklarıma değen serin suyun bedenimde yarattıgı dinçlik hissi beni mutlu ediyor. Denizin rengi maviye çalıyor, içinde pul pul balıkların koşuşturduğu tatlı bir dünyanın vazgecilmezi. Bu saatte burada hiçkimseyi bulamazsınız elbette ki benden başka.
 
Ayak izlerinin silinmediği, hala serinliğini koruyan kumların üzerine uzanıyorum. Ellerim karnımda v seklinde duruyor. Bir bulut kümesi geçiyor gözlerimin önünden, kendi yörüngesindeki yolculuğunu tamamlarken teraziye benzetiyorum bulutları. 
 
Biliyorum, bana deli diyeceksiniz fakat günün bu saati aklımın en berrak olduğu dakikalar. Hayatı sorguluyorum; çünkü bana cevap vermesi gereken sorular var. Bu sorular öyle bir liste oluşturuyor ki gökyüzüne yepyeni bir harita çizilebilir. Derin nefes alıp gözlerimi kapatıyorum. Göz kapaklarım alabildiğine hafif, birden bir rüzgar ilişiyor göğsüme, kafamı çevirdiğimde ona rastlıyorum.
 
Gördüğüm her yerde içimin kıpırdanmasına sebep olan adam yanımda. Gülümsüyor, bu hep hayalini kurduğum anın gerçekliğinde yoğuruluyorum. Öylesine güzel ki ben böyle bir yaşamak görmedim. Hafifçe doğrulacak gibi yapıp soluma dönüyorum. Başımın altında kolum. İşte diyorum kendime, sana ilk defa bu kadar yakın, hemen söyle söyleyebildiğin kadar güzel kelimeyi. Onun için ne biriktirdiysen tek tek dökülsün dudaklarından. Anlamlı anlamsız düşündüğün ne varsa aklında yer aç yeniliklere. Ah diyorum, ellerimle yüzünün izini ezberlesem? Vakti var mıdır durup beni dinlemeye, dinleyip anlamaya? 
 
Sonra tüm cesaretimi toplayıp saçlarına dokunuyorum. Bir insanın en dikkat çekici özelliklerinden biri de bu bana göre. Alnına dokunuyorum, bu bedenine ilk dokunuşum. Masallarda anlatılabilecek bir  etki çıkıyor meydana, dokundukça yeniden doğuyorum. Çok geniş olmayan alnından sonsuz büyüleyiciliği olan gözlerine değiyor elim. Ellerim titriyor. Gözlerini açtıktan sonra bir ormanda kayboluyorum. Boylu boyunca varolan yeşilliğin muhteşemliğinde sarhoş oluyorum.
 
Yüzünün orantısına yakışan burnuna bir öpücük bırakıyorum, yanakları  çok dolgun olmasa da güldüğünde kendini fark ettirecek görünümde ve dudakları. Dokunuyorum, dokundukça bir avuç pamuğu saklıyorum avuçlarımda. Öylesine narin, öylesine yumuşak ve ince. Avuçlarımla yanaklarından sıkıştırıp yüzünü ellerimin içinde tutuyorum. Durup dinlenmeden gözlerimin içine bakıyor başka hiçbir belirti yok.
 
İçinde bulunduğum bu ana ait hiçbir şeyi hatırlamayacak olmam üzüyor beni. Zaten düşünecek gücüm de kalmamış. Ellerimle bütün yüz ayrıntılarını ezberlemek istiyorum. Göğsüme doğru bir sıcaklık yayılıp mideme ağrılar girmeye başlıyor. Yüzümden anlaşılabilecek bir rahatsızlıkla başa çıkıyor olsam da yenileceğim çok açık. Yine de bırakmıyorum savaşımı kendimce. Yüzünde tanıdık bir huzur var. Baktıkça daha çok sevdiğim, dokundukça daha çok büyülendiğim bir yüz bu.
 
Gökyüzü maviye bulanmış durumda, kimbilir kaç saat geçti ama durduğum yerden ayrılmak istemiyorum. Olanca gücümle kendimi ona doğru itip daha da yaklaşıyorum bedenine. Nefesi nefesimde, gözleri gözlerimin derinliğinde gülümsüyor. Dudaklarına değiyorum dudaklarımla, birden bir kıyamet kopuyor. Güneş bütün sıcaklığını bizim bedenimize göndermiş sanki. Üzerinde uzandığım kumların serinliği de bundan etkilenmiş durumda. Mühürlüyorum kendime bedenini. Sonsuzluğunda yitip gitmek istediğim bir an bu. Heyecanım bedenimden ruhuma sızıyor. Kabına sığmayan bir etkileşim içinde bütün uzuvlarım...
 
Bir zaman sonra dudaklarımda bir serinlik hissediyorum. Gittikçe tüm vücudumu saran bu serinlik bir boşluğun yarattığı rüzgar gibi. Sırt üstü dönüyorum, gözlerim kapalı. Tanrım, lütfen bitmesin bu an, zamanı durdursan bir kere benim için? Soruma cevap gelmiyor, gözlerime aydınlığın yansıması vuruyor ve yavaş yavaş aralıyorum göz kapaklarımı.
 
Gözümden iki damla yaş süzülüp kumlara sızıyor. Bir rüya mı? Kaç saniye sürdüğünü bilmem ama ömrümün son demini o anda bırakıyorum. Dünyaya bir daha geldiğimde yaşımdan rüyaları çıkartıp öyle yaşayacağım hayatı!
 
 
Toplam blog
: 36
: 116
Kayıt tarihi
: 04.06.17
 
 

Mavinin içinde mavi, çocuklarla çocuk, üzülene omuz, sevinene gülümseme, bir kalemin varolmasına ..