04 Mayıs '20
- Kategori
- Öykü
Rüya Yabancısı
“OTORİTENİN geçen sene verdiği emirle birlikte tüm dünyada kabul edilmiş olan Sonsuz Çalışma Emirleri sınırlarımız içerisinde de uygulanmaya başlayalı bir sene oldu. Dilerseniz nelerin değişeceği üzerine konuklarımızla konuşmaya başlayalım…“
Karşısındaki televizyondan gelen seste en son hatırladıkları bu cümlelerdi. Uzun zamandan beri her akşam yanında uyuyan ve kimi zaman gördüğü rüyalardan dolayı ilginç sesler çıkaran kedisini kıskanarak izlerdi. Şimdi tüm bu sesler, odanın içindeki loş ışık ve dışarının sessizliği onu, eski günlerdeki derin ve bol rüyalı bir uykuya teşvik ediyordu. Elindeki büyük kitabının arasına parmağını koydu ve uykuya olabildiğince direnmeye çalıştı. Gözlerini biraz daha açabilmek için son bir senede ve öncesindeki 10 senelik süreçte yaşadıklarını aklına getirdi. Biraz irkilerek kendine gelir gibi olsa da sessizlik öylesine yogundu ki…
Uykuya dalmadan önceki iki saniye belki de çocukluğundan beri hayatında ilk kez gerçek anlamda huzur hissettiği bir andı. OTORİTE’nin doğuşundan bu yana hiçbir şey eskisi gibi olmamıştı. Verdiği kararlardan pişman olabilecek karakterde bir kadın değildi. Güçlü olmayı babasından değil ailesindeki tüm kadınlar öğrenmişti. Öyle ya cinsiyet diye bir şey vardı eskiden. Çocukluğunda bu şekilde bir cinsiyet ayrımını hatırladığına yemin edebilirdi. Gençliğinde annesine yatmadan önce bu konuyu her söylediğinde, gülerek başını öperdi ve uyuması gerektiğini söylerdi. Belki şansı yaver giderdi de annesini görürdü rüyasında, yada geçmişine dair en ufak bir şey.
Ancak hiç de beklediği gibi değildi rüya. Öylesine hafif ve ürkekti ki gerçekten rüyada mı yoksa gündüz düşlerinde mi olduğunu tam anlayamadı. Ne de olsa yabancısıydı. Yine de kontrolü elden bırakmamak için adeta tüm vücudunu kasıyordu. Oysa akışına bırakmayı ne kadar da çok isterdi.
Annesi yoktu rüyasında, herhangi bir tanıdığı da yoktu. Onun yerine büyük, terkedilmiş bir yalının içerisindeydi. Geçmiş milenyum süslemeleriyle dekore edilmiş ve kuş pisliklerinin tüm eşyaların üzerinde olduğu bir konaktı burası. İlginçtir ki bir tane kuş bile göremedi konağın camından. Dokunacak hatta yürüyecek dahi bir boşluk neredeyse yoktu. Çatırdayan zeminin üzerinde yavaş adımlarla pencereye yanaştı.Dışarıda rüzgarsız, yaprak kımıldamayan bir hava ve oldukça sakin bir deniz vardı. En ufak bir dalganın dahi olmadığı bir deniz, sadece düzlük. Bu koskoca konakta çalışan tek şey duvarda asılı olan saatti. Neden sadece onun üstü tertemizdi ve nasıl bu terkedilmiş kadim evde tek çalışan tek şey bu saatti? Yine de hiçbir şey sürreal gelmiyordu ona. Burayla ilgili en ufak bir anısının olmamasına rağmen evi gibi hissediyordu. Sanki ev ile aralarında görünmez bir bariyer vardı ve onu kaldırabildiği anda tüm hatıratları canlanabilecek gibiydi. Aniden uzaktan gelen büyük bir geminin, eski kırık camları titreten ve evdeki tüm tozun yerinden oynamasını sağlayan çok kuvvetli sesi duyuldu. Pislik ve tozlar döküldükçe belirginleşen her bir eşya beynindeki karanlık köşeye ışık tutuyordu. Evet şimdi bir şeyler oluyor işte, tüm yapılanlara değecek bir gelişme bu diye düşündü umutla. Öyle bir umutla ürperdi ki alışık olmayan zihni elektrik şoku yemiş gibi zıplayarak uyandı uykusundan.
Etrafına baktı ve biraz daha sabredemediği için kendine çok kızdı. Kedisine baktı, hala derin bir uykudaydı. Sol kulağından kaymış gözlüğünü saçlarına doğru kaydırdı. Elinde açık kalmış olan kitabının arasına ayracını yerleştirip yanındaki sehpanın üzerine koydu. Birden aklına yaptığı bu korkunç şey geldi. Uyumuştu ve hatta üstüne rüya bile görmüştü. Vücudundaki her bir hücresi ürperdi, umutla dolan tüm vücudunu korku kaplamıştı. Korkarak duvardaki saate baktı. Gece on ikiyi, iki geçiyordu. Başı gerçekten büyük beladaydı. Uyuduğundaki saati hatırlamaya çalıştı, taş çatlasa on dakika olmuş olmalıydı. On ikiye çeyrek kala MERKEZ ile günlük konuşmasını sonlandırdığını hatırladı. Her şey 15 dakikalık bir süreçte gerçekleşmiş olmalıydı.
Hemen ayağa kalktı ve salonun ucundaki köşede karanlıkta parlayan sabit yeşil ışığa baktı. Aniden gözlerini kaçırdı. Hiçbir şey olmamış gibi hareketlerini baskılamaya çalışırken daha da dikkat çektiğini fark edemedi. Ne yapacağını bilmeyen bir insanın hareketleriydi bunlar. Hemen duvardaki saate elini attı ve yelkovanı 12 dakika öncesine aldı. Saati duvara asıktan sonra derin bir nefes aldı ve hiçbir sorun olmayacağına dair kendini telkin etti. Sanki duvardaki saatin çıkardığı saniye seslerinin git gide kafasında artmaya başladığını hissetti. Bir yandan gördüğü rüyanın etkileri kafasından silinmiyor, yalının içerisi gözünün önünden gitmiyordu. Gerçeklik ile olan algısının kesildiğini hissettiğinde şiddetli bir baş ağrısı başladı. Bu durumu henüz geçen haftaki raporuna çalışırken okumuştu. Her bir semptom aynı kitaptaki sıra ile seyrediyordu. Gerçek olan hangi saatti?
Telefonun tiz sesini güçlükle duydu. Ses bir süre beyninde yankılanırken, kendisine hayretle bakan kedisini gördü. Aniden kafasındaki tüm düşünceler korkuyla birlikte silinip gitti. Odanın ucundaki ışığa bakarak telefonu yanıtladı. Telefonu açtığında, kadının içini ürperten eğlenceli bir müzik sesi duyuldu. Müzik arasında şu anda işlem yapılan kişi sayısı iki, sesi duyuldu. Bir süre sonra müzik sesi kesildi ve bağlantı kuruluyor anonsu yapıldı. Robotik bir erkek sesinin iyi geceler dediği duyuldu. Kadın telefonu kulağına öyle bir gerginlikle bastırmıştı ki, sanki tüm sesi kulaklarından içeri alarak kafasındaki tüm seslerden kurtulmayı hedefliyordu.
KADIN: ’2065–816 efendim. Evet.. Doğrudur efendim…’
…
KADIN: ‘Evet gerçekten nasıl oldu anla… Doğru… İlacımı aldım, tabii ki…’
…
KADIN: ‘Ama biliyorsunuz bundan önce hiçbir ceza puanım yoktu’
…
KADIN: ‘Hayır haklısınız…’
…
KADIN: ‘Sadece anlamsız birkaç şekil vardı, zaten 10 dakika bile sürmedi efendim.’
…
KADIN: ‘Hayır kesinlikle yoktu. İnceleme ne zaman sonuçlanır?’
Telefon yüzüne kapandı ve odanın ucundaki yeşil ışık kırmızıya döndü. Az önce uyuduğu o uğursuz koltuğuna tekrar oturdu ve derin bir nefes çekti. Avucunun içinde sakladığı mavi fosforlu ilaca uzun uzun baktı. Kafasını sehpaya doğru çevirdi. Sehpadan suyu aldı ve ilacı ağzına atarak, tek seferde kafasına dikti. Kedisi tekrar uykuya dalmıştı. Üzerinde ‘Gerçeğin Yanlış Tarihi’ yazan kitabında kaldığı yeri açtı ve bir yandan notlar alarak okumaya devam etti. Kafasındaki tüm sesler nihayet susmuştu.