Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ekim '06

     
    Kategori
    Sivil Toplum
     

    Teröre karşı demokratik tepki

    Ben, Atatürkçü, demokrat, aydın ve duyarlı bir Türk vatandaşıyım. Bir çoğumuz gibi ülkemi çok seviyorum. Ancak son zamanlarda ülkemdeki gelişmeler, canımı çok sıkıyor. Artık bir şeyler yapılması gerektiğine inanıyorum, ama kimseden bir hareket göremiyorum.

    Şimdiye kadar bazı gazetecilere yazılar yazdım, ancak hiç biri bu konuda duyarlı davranıp bana bir cevap verme ya da ilgilenemeyeceği için özür dileme yazısı bile göndermediler.

    Şu anda ülkemiz iki büyük tehdit altında. Bunlardan biri bölücü terör ve onun örgütü PKK, diğeri de irticai hareketler. Bana göre, ikisi de ülkemiz için aynı derecede tehlike arz ediyor. Her gün ölen askerlerimizi ve onların cenazelerini görmek içimi korkunç derecede sızlatıyor. Bu yetmezmiş gibi, zaman zaman büyük şehirlerde de muayyen alanlara bomba koyup masum insanların öldürülmesi üzüntümü daha da artırıyor. Artık buna bir dur demenin zamanı geldi de geçiyor. Bunlara karşı güvenlik güçlerinin silahlı mücadelesi tabii ki sonuna kadar sürecek. Ama sadece silahlı mücadele ile bu iş bitmeyecek gibi gözüküyor. Madem demokratik bir ülkede yaşıyoruz, o halde teröre karşı topyekün bir demokratik mücadeleye başlamalıyız. Nasıl mı? Başta, medya mensuplarına ve patronlarına çok iş düşüyor. Terörist her harekete karşı müthiş bir kınama ve lanetleme atağı. Bu hareketler öyle bir düzeye gelmeli ki, artık teröristler hiçbir yerden destek alamayacaklarını ve insanları sindiremeyeceklerini anlamalılar. Çünkü, onların esas amacı, insanları sindirip kaos ortamı yaratarak bu ülkeyi bölmek ve kendi amaçları doğrultusunda devletçikler kurmaktır. Bir yerde terörist bir hareket olduğu anda, ister bir er, ister yarbay, ister sivil vatandaş ya da turist ölsün veya yaralansın, derhal demokratik güçler harekete geçmelidir. Televizyonlarda o olayı kınayan yayınlar ve yorumlar, gazetelere de bunları kınayan yazılar, halkın görüşleri yayınlanmalıdır. Halk katılımlı açık oturumlar düzenlenmelidir. Terörizmi kınayan, teröristleri teslim olmaya ve onları destekleyenleri bu destekten vazgeçmeye çağıran reklam benzeri TV programları yayınlanmalıdır. Gazetelerde şiir ve rüya yorumları köşesi olana kadar, neden “Teröre karşı halkın görüşleri” köşesi olmasın? Ölen insanlar için sağcısı, solcusu, Türkü, Kürdü, Alevisi, Sünnisi sessiz yürüyüşler düzenlemelidir. Sanatçılar çıkıp terörü kınadıklarını ve destek olmadıklarını açıklamalıdır. Örneğin, İbrahim Tatlıses çıkıp diyebilmelidir ki “Ben Kürdüm, ama Türk vatandaşıyım. PKK’yı kınıyorum, onları Kürtler’in temsilcisi olarak görmüyorum. PKK’yı destekleyenleri kendimden saymıyorum.” DTP yöneticileri de çıkıp “Terörü kınıyoruz. Ölen teröristler artık bizim vatandaşımız değildir. Biz onlara sahip çıkmayacağız. Mücadelemiz sadece demokratik platformda olacaktır.” Bunları yapmak çok mu zor?

    Gelelim irtica konusuna. Bugün benim ülkemde bir üniversitede öğrenciler dans ediyor diye dönerli satırlı bıçaklarla kampüs basılıyorsa, ramazanda oruç tutmayan insanlara baskı yapılıyorsa, hatta dövülüyorsa irtica olmadığını kim söyleyebilir? Sayın Başbakanımızın dediği gibi, dindar vatandaş tabii ki siyaset yapacak. Ama, siyaset yaparken de dini siyasete alet etmeyecek. Örneğin, yapması gereken bir siyasi ya da ekonomik görev acaba dine uyar mı diye fetva almak, faizi haram saymak, namaza gittiğinde bunu medyanın yayınlamasına izin vermek, bence laik olması gerek bir siyasetçinin görevi değildir. Kaldı ki, dindarlığın ölçüsü acaba nedir? Beş vakit namaz kılanlar ve hanımlarının başını örttürenler sadece dindar kabul ediliyorsa, o zaman bu ülkenin yarısı dindar değil demektir. Din insanın içindedir. Dindar olan da insanın kendisidir, politikacı kimliği değil. Laiklikte dindar siyasetçi olmaz. Dinini kendi içinde yaşarsın, ama bunu kimselere belli etmezsin. Çünkü bu ülkede laiklik varsa, devlet Müslüman (Alevi, Sünni, Şafii fark etmez), Hıristiyan, Yahudi ve hatta Ateist vatandaşları arasında hiçbir hukuki, siyasi ve demokratik ayrım yapmamalı ve hepsine eşit uzaklıkta olmalıdır. Aynı zamanda devlet, etnik kimliklere de eşit uzaklıkta olmalıdır. Bu saydığım din, mezhep ve etnik kimlikli vatandaşlar da, Atatürk’ün dediği gibi “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” sözünden çıkarak, etnik kimliğini de yok saymayarak, kendilerini Türk kabul etmelidirler. Örneğin, “Ben Kürdüm, ama Türküm” diyebilmelidir. İşte bu ince ayrıntıyı herkese öğretip devamını getirdiğimiz takdirde, bu ülkede ne PKK, ne de irticai örgütler istediğini bulamayacaklardır.

     
    Toplam blog
    : 1
    : 1793
    Kayıt tarihi
    : 04.10.06
     
     

    Hacettepe Üniversitesi Kimya Yüksek Lsans ve aynı zamanda Açık Öğretim Kamu Yönetimi mezunuyum. Bir ..