Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ağustos '08

 
Kategori
Anılar
 

AB ülkesi İtalya'nın kibar dolandırıcısına rastlayınca...

AB ülkesi İtalya'nın kibar dolandırıcısına rastlayınca...
 

Biraz uykulu, yorgun ama rahatlamış :)))


İtalya seyahatimizin son günlerindeyiz. Türkiye dönüşü için Viyana üzeri, çok hesaplı uçak bileti buluyoruz..Bunun için önce Venedik Mestre’den trenle Viyana’ya geçmemiz gerekiyor. Hem uzun bir tren yolculuğu yaparız değişiklik olur, hem de bir gün boyunca Viyana’yı gezeriz diyoruz.Tren biletini internetten almak istiyoruz,ancak nedenini anlayamadığımız bir şekilde bunu beceremiyoruz...

İtalyan dostumuz Giovanni ; ‘’problem yok, son gün sizi Mestre İstasyonu’na 2-3 saat önce götürürüm, biletinizi oradan alıp, trene binersiniz; hatta trene bindikten sonra bile bilet kestirebilirsiniz, endişelenmeyin’’ diyor…

Öyle ya Avrupa burası, İtalya’nın ulaşım sistemi öyle organize olmuş ki; herhangi bir sorun çıkacağını aklımıza bile getirmiyoruz...
Uçağımız 13 Ağustos 19.30 da , biz 13 agustos gece 01.30 daki Viyana trenine bineceğiz ki, sabah 8.30-9.00 gibi Viyana’da olalım. Hedefimiz bu…

Gece saat 10.00 da Venedik-Mestre İstasyonu’nda oluyoruz. Bilet gişeleri 10 dan itibaren çalışmıyormuş, onu orada öğreniyoruz ne yazık ki !
Tüm uğraşlarımıza rağmen otomatik bilet makinelerinden de bilet alamıyoruz…
Buyurun cenaze namazına!!!

Elimizde kocaman bavullar... Beni bavulların başına emanetçi olarak bırakıp; ( yabancı dili en kötü olan benim ya; "nasıl olsa beceremezsin, bari bavulları bekle diyerek" istasyondaki tüm makineleri tek tek deniyor bizimkiler…
İngilizce, Almanca, İtalyanca menülerinden ayrı ayrı…
Olmuyor, olmuyor…
Bu arada saatler hızla ilerliyor; elektrikli panolarda Viyana treninin 9. perondan ve saat 01.30 da kalkacağı görünüyor…
Durum net ve kesin yani…Ama bizim hala biletimiz yok!

İstasyon son derece tenha…Bizim ekip görünürde değil, çantamdan bir sigara çıkarıp yakıyorum; tedirginim,endişeli gözlerle etrafa bakıyorum, bir istasyon görevlisi görür müyüm diye…
O arada hangi dilde konuştuğunu çözemediğim bir çift, yanıma gelip, sigarayı nerden aldığımı soruyorlar...( İşaretlerinden anlıyorum canıııımmmm.. :)
Yanıt veremeyeceğimi anlayınca, başımdan gitsinler diye; sigara ikram ediyorum onlara, neme lazım!!!
Hemen alıyorlar, niyetleri otlanmak mıymış ne?.. Yalnızım da zaten, gerilim filmi gibi vallahi!..

Derken; kardeşimin ardından bir süre sonra eşim geliyor yanımıza;
-Kızlar, bilet satışı kapanmış ancak, Viyana treninde görevli trenşefini bulduk tesadüfen;'' bizi Viyana’ya götürebileceğini ''söyledi !?
-Nasıl yani?
-Canım yataklı vagonlarda yer varmış,’’ adambaşı 100 euroya götürürüm sizi’’ diyor !?
-Bileeettt???
-Bilet, milet yok işte, kabul ederseniz,’’ bana 3 kişi için 300 euro verirsiniz, sizi 4 kişilik kompartımanda, paşalar gibi götürürüm’’
diyor...
-Ya, biletsiz gidilir mi? Biz zaten yabancıyız, bir de sınır geçeceğiz, bir kontrol olursa, enseleniriz valla, ömrümüz boyunca yaşamadığımız bir durum…’’B.k yoluna gitti Niyazi’’ hesabı olmasın ?!
-Eee, çok uzattınız, o zaman binmeyelim, yarınki uçağı da kaçıralım ne dersiniz?!

Çaresiz kabul ediyoruz. 9 nolu perona doğru bavullarımızı sürüklerken, Viyana Tren’i gözümüze hayalet tren gibi görünüyor, ıssız peronda, karanlık rayların üzerinde...Bir saat kadar var trenin hareket etmesine ve in cin top oynuyor gecenin sessizliğinde…Bizden başka Trenitaila yolcusu yokmuş gibi hissediyoruz...

Trenşefi kapıda görünüyor, bizi trene alıyor ve kapısı açık kompartımana giriyoruz…
Adam ,üzerinde üniforması,uzun boylu, atletik yapılı, kır saçlı, yakışıklı bir İtalyan…Çapkın bakışlı, hafif yandan çarklı gülümsemesiyle, kasanova havasında,  Marcello Mastroianni’nin hafif güneşte kurutulmuşu…Anlayın artık!
Endişeli ifademizi görünce; bu defa kız kardeşime Almanca açıklıyor durumu:
-Burada yolculuk etmenin bedeli 140 eurodur, ama ben sizden 100 euro alacağım..Ama bilet kesmeyeceğim...
-Ya kontrol olursa, biz ne yapacağız ?
Ukala bir ifadeyle:
-Kontrolü ben yapıyorum, bu treni Viyana’ya götürüp, Maestre’ye getirmek benim görevim...Hiçbir sorun çıkmaz, merak etmeyin!
-Hık...mık…!!!
- Sizin gibi hoş bayanlara hadi biraz indirim yapayım, 300 değil de 250 euro verin...
Bak şimdi!? (Eşim adamın hafif sol yanında duruyor...Durum kritik yani :)
..........
-Parayı oraya gidince mi, şimdi mi vereceğiz?
-Problem yok ama, şimdi verirseniz, iyi olur…

Biraz nutkumuz tutulmuş vaziyette, çıkarıp parayı veriyoruz.
Bize eşlik eden İtalyan dostumuz, bu durumdan dolayı çok üzgün:
’Lütfen diğer İtalyanları böyle sanmayın, inanın böylesini ben de ilk defa gördüm’’diyerek, mahcup, bizimle vedalaşıyor, yanımızdan ayrılıyor.
..........
Birazdan sayın trenşefi; 3 şişe su ve 3 takım çarşaf, yastık ve battaniye ile yanımıza geliyor, ‘’iyi yolculuklar’’ dileyerek kapımızı kapatıyor.
!!!!!!!!
Pencereden dışarıyı izliyoruz...Hala, gelen giden yok trene, peronda tek bir Allah’ın kulu yok , her yer ıssııııız…Kendimizi çaresiz hissediyoruz...
Hani basireti bağlanmak böyle bir şey olmalı…
Kendimizi kaçak işçi olarak gelmiş insanlara ( bir manâda da kaçak ) ya da sığınmacılara benzetiyoruz içimiz ürpererek...
………
-Aman uyuyup kalmayalım
-Hareket edecek mi bakalım?
-Hangi yöne gidecek acaba?
-Sabah birde uyanmışız ki; bizim vagon hala Mestre İstasyonu'nda
!.. diye abuk sabuk konuşuyoruz...
…….
Yıllar öncesinin ''Otobüs'' adlı Türk filmini anımsayıp gülmeye başlıyoruz;
-Kim inanır ki aldatıldığımıza?…

Hem insana demezler mi; "yasal olmayan bir duruma neden göz yumdunuz?’’
Oysa gecenin o vakti, yabancı bir ülkede, başka alternatifimiz yok!!!

Saat 01.30 ve tren yavaşça hareket ediyor .Yaşasın!
-Gidiyoruz valla, bu da iyi ...Hiç değilse...
Eşim dışarı çıkıyor, ortamı yoklamak için...
Trenşefiyle konuşma sesleri geliyor kulağımıza;
(Hımm…İyi iyi, demek ki adam gerçekten görevliymiş’’ diyoruz…(Dürüst dolandırıcı yani!...)
Halbuki biraz önce adamın parayı alıp, trenden savuşacağını düşünüyorduk...
…………..
Ama yine de ilerleyen saatlerde onu görememek endişesiyle bir gözümüzle koridoru kolluyoruz...
Nede olsa bizim geçiş vizemiz kendisi...
……
Yastığımız, yatağımız rahat ama bizi uyku tutmuyor bir türlü…Gün ışırken, uğradığımız istasyonlardaki Almanca tabelaları görünce, Avusturya sınırlarına girdiğimizi anlıyoruz…Nisbeten rahatlıyoruz...İşte o zaman hafif bir uyku durumuna geçiyoruz hepimiz…

Alp dağlarının yeşil tepelerinden aşağı inen yoğun sis ve bulut tabakalarının, hele hele vadilerden süzülerek akan nehirlerin olağanüstü görünümlerinin tadını çıkaramıyoruz ne yazık ki gecenin tedirginliğiyle...
Bir korku filminin rahatlatıcı, yumuşak finalini izler gibiyiz üçümüzde...
Yağmur yağıyor...Yağmur kompartmanın camlarını dövüyor adeta…Gözalabildiğine yeşil... Çok hoş...
................
Tren Viyana istasyonu’nda durduğunda ise, kocaman bir ''şüküüürrr'' çekip, çıkış kapısına yöneliyoruz…
Bizim yakışıklı, sahtekar İtalyanımız aşağıda... En büyük gülümsemesi ile;
-Bonjornoooo, grasiaaa !!!
Diyerek inişimizi izliyor ve arkamızdan el sağlıyor…
İstasyonda bavullarımızı sürüklerken, garip bir haz, keyif sarıyor yüreğimizi;
''Demek ki sadece bizim ülkemizin dolandırıcılarına mahsus değil, çalmak, çırpmak'' diye... (Pöh, pöhhh!...)
AB üyesi bir ülkenin resmi görevlisinin kalitesine bak :
Sadece bizden aldığı 250 euroyu bir akşamda cebe attı ,kendi treniymiş gibi rahattı adam canım, haftada 1-2 yapsa bu işi ‘’diyerek, bu dolandırıcılığı maddi açıdan muhasebeleştiriyoruz ufak çapta… Bize neyse!?

Bavullarımızı istasyondaki emanet dolaplarına yerleştirip, Belvedere Sarayına doğru yol alırken; gece yaşadığımız gerilimin izlerini hala üzerimizde taşıyoruz ve yaşadığımız olumsuz duyguların geyiğini yapıyoruz...
(Aldatılan biz değiliz esasen; Trenitalia firması...Ama yine de bir aldatılmışlık hissi var içimizde…Neden acep?! )diyerek 

Bu yıl ki Homelink maceramıza; Homelink organizasyonunun tamamen dışında gelişen bu olay son mührünü vuruyor…
''Eh artık canım, bu kadar kusur kadıkızında da olur'' diyerek, kendimizle dalga geçmeyi sürdürüyoruz

Bir aylık mükemmel tatil yaşantısının nazar boncuğu olarak, anılarımıza yerleşiyor bu tren yolculuğu…
Uzun bir sürede belleklerimizden çıkacağa benzemiyor...

 
Toplam blog
: 247
: 1493
Kayıt tarihi
: 29.01.08
 
 

Antalya ve Akdeniz aşığı bir öğretmenim. Bol bol okurum, blog yazarım, şiir yazarım. Yazdıkça ve ..