- Kategori
- Gezi - Tatil
Abant-Yedigöller

Yedigöller
Uzun zaman sonra çalşıtırıyorum parmaklarımı yeniden ve Abant- Yedigöller gezimizle açıyorum perdeyi.
Evde sıkıldığım temmuz ayında bir gün kamp vb organizelerle ilgilnen üniversiteden arkadaşıma bir gezi olup olmadığına dair danıştım, tesadüf bu ya o hafta sonu 'Duygu, Abant'a gidiyoruz, gel'dedi. Çadırımın falan olmamasına aldırmadan atladım, gittim. Yolculuğumuz sabahın erken vaktinde başladı. Benim üniversiteden arkadaşım dışında kimseyi tanımam ayrıca bu gezi ile ilgili beni heyecanlandıran başka noktaydı. Her zaman yeni insanlarla tanışmak beni keyiflendirmişti. Zaten tam başımı alıp gidicem modlarındaydım. Nitekim aldım, gittim. Belli duraklardan geziye katılanları almamız ve ekibin tamamlanmasıyla gezimizin ilk saatleri başladı. Keyifli bir gurubun içinde olduğumu anlamam beni daha da sevindirdi. İlk durağımız Sakarya'da Orman Park'tı. Üniversite hayatım boyunca hiç ayak basmayıp bu gezi vesilesiyle basmamda ayrı bir ilginç bir noktadır tabi. Ha babam açık büfeden zil çalan karınları doyurduktan sonra yolumuzun ikinci kısmı başladı. Tam istikamet Yedigöller. Git babam git bitmeyen yolun sonunda, güzelim manzaralardan geçerek, ha vardık ha varacağız hissi, yüreğimiz ağzımızda biraz yorgunluğumuz başımızda 5 saat sonra Yedigöller'deydik.
Telefonlar falan çekmeyecek dendi ama baktık ki milli parka babalar gibi baz istasyonu kurmuşlar, mümkün mü çekmemesi dört çeker sonuçta, nitekim artık hiç bir yerde haberleşmeden uzak kalamıyorsunuz.. Hayfılandım bu duruma, baz istasyonu engel olsa dahi ben kapıyorum telefonu dedim ve de kapattım.
Önce çadırlarımız için alan araştırması yapıldı, çadırlarımız kuruldu. İlk kez çadır kurdum tabi hayatımda. Çadır arkadaşım hemşirelik yapan çok tatlı bir bayandı. Baktık ki bizim çadır salon-salamanje bi sevindik bi sevindik.
Hemen telaşlı gençlik olarak iki dinlenelim dememize fırsat kalmadan Yedigölleri gezmeye adadık kendimizi. Yollarımızı kaybettik, survıvor gibi düştük kalktık. Özellikle ben bir ara 'Beni bırakın, iki saat sonra gelin alın burdan' diyecek kadar pes ettimse de kimsenin buna gönlü razı olmadı. Yeni doğmuş taylar gibi dizlerim titreye titreye geziyi bitirdim. Ah kondüksiyonsuzluk ne bed bir şeymiş! Tabi Yedigöller'e hayran kalmamak mümkün değil. Patika yollar, dereler, çağlayanlar harikaydı. Doğal klima şeklinde havası serin ve tazeydi. bol oksijen de cabası.
Herkesin yorgunluktan hafiften kaymasının sonucu çadır alanına geri döndük ve bir güzel mangalımızı yaptık. Yemek sonrası ikinci geziye katılmayaraktan çadırıma çekildim, biraz doğanın keyfini sürmek istedim.
Sessizlik içinde akşam oldu. Ekip ikinci geziden de döndü, akşam için bizim salon salamanje çadırımıza doluşuldu.Bir ara geldi ki çadırda 10 kişiydik, yedik içtik, fotoğraf çekilmeye çalıştık ve çok güldük.
Karanlıkta elimize dökülcekmiş hissi uyandıran yıldızlara şehirli çocuklar olarak hayran hayran baktık. Arkadaşımız Caner ışıkla isim yazmaya çalıştı, fotoğraf makinesiyle bunun denemelerini yaptık. Korku hikayeleri anlatmaya çalışarak Caner bizi korkutmak istese de biz bu hikayelere gülmeyi tercih ettik. Sonunda sızıldı..
Ertesi sabah saat 10 oldu diyerek kandırılarak, saat sekizde uyandırıldık. Hemen hemen hiç uyumamıştım. Biraz korku biraz yer yadırgama... Sabah erkenden Yedigöller'in güzelliğine saldık kendimizi, Pisagor Ağacı'nı gördük. Saat 12 gibi eşyalarımızı toplamış ve yola çıkmıştık. Güzel ve keyifli bir kamp oldu benim için.
Aklımda kalanlar:
1)Yedigöller milli park dışında kalan alanın ayı ve geyik üreme alanları olması
2)Herkesin fotoğraf makinesinde bir sürü resmin bulunması
3)Yolun bu kadar uzun süreceğini tahmin etmemem
4)Çam ağaçlarının en bencil ağaçlar olup diğer ağaçları öldürdükleri
5)Yalnız kurt traktörlü amca
6)Çadıra gece ağaçlardan düşen ve ödümü patlatan şeyler ( ne olduğunu bilemedim)
7)Ayrıca Yedigöller'in çok tercih edilen bir kamp alanı olması ( ben bu kadar kalabalık olacağını düşünmemiştim, ıssız bir yere gidiyoruz diye hayal etmiştim:)